Türkiye için bir kötü, iki iyi haber...
Türkiye açısından geçen haftaya bir kötü, iki de iyi haber damgasını vurdu.
İyi haberlerden ilki Almanya’dan; Almanya’da sonbahardaki genel seçimlerinden ardından siyaseti bırakması beklenen Angela Merkel’in yerine başbakanlık görevinin en büyük adayı, CDU’nun yeni lideri belirlendi. CDU Kongresi’de yeni lider olarak belirlenen Armin Laschet ılımlı politikaları savunan bir siyasetçi. Laschet, özellikle Türkler’e yönelik ılımlı politikaları nedeniyle, “Türkler’in Armin’i” olarak anılıyor Alman siyasetinde.
Laschet, tıpkı Merkel gibi özünde Türkiye’nin AB üyesi olmasına karşı. Ancak “ahde vefa gösterilmesini” yani Türkiye’ye daha önceden verilmiş tam üyelik sözüne karşı çıkmayacağını da söylüyor. Daha da ilerisi, Türkiye’nin hukuk devleti olma özelliğinden uzaklaşmasına karşılık, AB’de yükselen “Türkiye’nin üyelik sürecine son verelim” seslerine de karşı çıkıyor. Türkiye’nin sadece “hükümet kanadından ibaret olmadığını”, ülkede hükümeti destekleyenler kadar muhalif kesimlerin de olduğunu vurgulayarak, AB üyelik sürecini sonlandırarak Türk hükümetini “cezalandırmanın” tüm Türk halkını cezalandırmak olacağını savunuyor ve bunun karşısında duruyor.
Laschet, Almanya’da seçimler sonrasında başbakanlığı devralması halinde, Merkel’in izlediği sığınmacı politikasına da sahip çıkacak gibi görünüyor. Türkiye’ye, ağırladığı Suriyeli sığınmacılar için AB’nin “daha fazla destek vermesi” gerektiğini vurguluyor.
Bu açılardan bakınca Lashet’in seçilmesi CDU’nun diğer lider adayı, Türkiye’nin AB üyelik perspektifi bulunmadığını söyleyen Frederich Merz’le karşılaştırıldığında, Ankara için olumlu bir görüntü çiziyor. Ancak unutulmamalı; CDU liderliğini alması Laschet’in seçimlerden sonra Almanya Başbakanı olmasını garanti etmiyor. Seçimi CDU’nun liderliğini yaptığı koalisyon kazansa bile, başbakanlık için farklı bir ismin de ortaya çıkabileceği ifade ediliyor. Federal Başbakanlık için Sağlık Bakanı Jens Spahn ve CSU’lu Bavyera Başbakanı Markus Söder’in de isimleri geçiyor.
ABD'de Florida savcılığından iyi haber
ABD’de ikinci iyi haber Florida Federal Mahkemesi’nden geldi; Florida Kuzey Bölge Federal Savcılığı, Suriye’de Fırat’ın doğusunu kontrol eden PYD-YPG’yi resmen “PKK terör örgütünün uzantısı” olarak nitelendirdi.
Savcılığın bu ifadeyi kullanmasına, bir dönem Suriye’de PYD saflarında savaşmış bir ABD vatandaşının, Daniel Baker’in tutuklanması neden oldu. Baker, Florida eyalet Meclisi önünde toplanan göstericilerin şiddet kullanılarak dağıtılmasını savunduğu, bunu gerçekleştirmek için de kendisi gibi düşünen kişileri topladığı, onları eğittiği gerekçesiyle “kamu düzenini bozma teşebbüsü” suçlamasıyla tutuklandı.
Savcılık, tutuklamaya ilişkin yaptığı resmi açıklamada, eski bir asker olan Baker’in 2017’de Suriye’de PYD saflarında IŞİD’e karşı savaştığını duyurdu, PYD’yi tarif ederken de “ABD tarafından resmen terör örgütü ilan edilmiş olan PKK’yla bağlantılı örgüt” nitelemesine yer verdi.
Böylece ABD’nin Obama döneminde başlayan, Trump döneminde de devam eden “PKK ile PYD birbirinden farklıdır” tezi, savcılık tarafından resmen çürütülmüş oldu.
Washington'dan kötü haber
Kötü haber ise ABD’nin 20 Ocak’ta görevi devralacak yeni Başkanı Joe Biden’dan geldi.
Biden, CIA’nın başına tecrübeli bir diplomat olan William Burns’u, yardımcı olarak da David Cohen’i atayacağını duyurdu.
Burns geçen yılın ağustos ayında Carnegie Endowment’ta yayınladığı makalesinde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı, Rusya Lideri Vladimir Putin, Çin Lideri Xi Jinping, Suudi Veliaht Prensi Muhammed Bin Salman’la birlikte “otokrat liderler” arasında saymıştı.
Yardımcısı olarak atanacak David Cohen’ın adını ise tüm Türkiye, Hakan Atilla’nın hapis cezasına çarptırıldığı, New York’taki Halkbank davasından biliyor; Atilla’nın suçlu bulunmasında David Cohen’in aleyhine verdiği ifade etkili olmuştu. Mart ayında yine New York Federal Mahkemesi’nde bu kez Halkbank aleyhine açılmış kurumsal dava başlayacak. Cohen’in, bu kez CIA Başkan Yardımcısı sıfatını taşıyarak, yeniden tanık sandalyesinde olması kimse için sürpriz olmasın.
Biden hala Erdoğan'la herhangi bir temas kurmadı
Tüm bunların üzerine bir de ABD’nin seçilmiş başkanının göreve başlamasına saatler kala hala Cumhurbaşkanı Erdoğan ile hiçbir kişisel temas kurmamasını ekleyin.
Biden, seçimi kazandıktan sonra kendisini arayan yüzlerce dünya lideriyle telefonda konuştu, tebriklerini kabul etti. Yine kendisine mektup gönderen yüzlerce siyasi ya da dini lidere yanıt mektupları gönderdi. Biden’ın telefonla görüştüğü liderler arasında Avustralya’dan Hindistan’a, Avrupalılardan Afrika liderlerine kadar onlarca devlet ya da hükümet başkanı bulunuyor. Mektup gönderdikleri arasında ise Kıbrıs Rum Kesimi lideri Nikos Anastasiades ve Fener Rum Patriği Bartheolomos’ın adı dikkat çekiyor.
Ancak Biden, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 10 Kasım’da kendisine gönderdiği tebrik mektubuna hala hiçbir yanıt vermedi. Ankara’nın Erdoğan’la Biden’ı başkanlık koltuğuna oturmadan önce telefonla konuşturma girişimleri de başarısızlıkla sonuçlandı.
Diplomaside karşılıklı telefonlaşmalar, mektuplaşmalar, içeriği sadece tebrik için bile olsa, önemlidir. İki ülkenin birbirine bakışını yansıdır.
Biden cenahından Erdoğan’a yönelik sessizlik hiç hayra alamet değil...