Türkiye geleceğini Almanya’ya güvenmeden planlamalı
Biten hafta içinde Almanya Başbakanı Olaf Scholz Türkiye’yi ziyaret etti. Bu kendi başına bir olaydı çünkü her ne kadar iki ülke de NATO çerçevesinde müttefik olsalar ve Almanya’da hatırı sayılır büyüklükte bir Türk kökenli nüfus varsa da, uzun süredir Türk-Alman ilişkileri örnek alınacak nitelikte değildi.Uzun yıllar Almanya topraklarında Türkiye’nin toprak bütünlüğüne kast eden PKK’nın faaliyetlerine hoşgörü ile yaklaşmış, örneğin işletmeler ve şahıslardan zorla para toplamasına ve bu parayı silah alımına yönlendirmesini görmezden gelmişti. Tahminlere göre, PKK ile yürürlükte olan zımni anlaşmaya göre, bu örgüt Almanya içinde terör hareketlerine başvurmayacak, bunun karşılığında Almanya dışında istediği gibi hareket edecekti.
Almanya Türkiye’nin satın almak istediği silahları almasına da izin vermedi. Özellikle iki kalem çok önemliydi. Bunlardan birincisi Türkiye’nin imal ettiği Altay Tankları’nın motoruydu. Almanya Türklerin tankları Almanya’nın onaylamadığı amaçlar için kullanacağından endişe ediyorlardı. Ne mutlu ki, Kore gibi başka ülkeler de tank motoru yapıyorlar. Sanıyorum Almanya’nın güvenilmez bir tedarikçi olduğu görüldüğünden bir daha Almanya’dan bu motorlar sipariş edilmez. İkinci kalem Türkiye’nin ortak bir ürün olmakla birlikte Almanya’nın da onaylaması gereken Eurofighter jetleri almak istemesidir. Almanya izin vermeden önce jetlerin Ege hava sahasında uçmayacaklarını teminat altına almak istemiş. Bu bir ülkenin silahlarını nerede kullanıp kullanmayacaklarını belirlemeye yönelik klasik bir küstahlık örneğidir. Kimbilir, Almanlar bu akılları belki de Amerikalılardan öğrenmişlerdir. Türkiye bu uçakları alarak NATO’nun onyıllardır Türkiye ile Yunanistan arasında gözettiği 10/7 oranını korumak istiyordu çünkü Türkiye Rusya’dan S-400 hava savunma füzeleri almaya karar verdikten sonra Amerikalılar tarafından F-35 projesinden dışlanmıştı. Almanlar Eurofighter satışını engelleyerek tamamen Yunanistan lehine bir poziyon aldılar. Halbuki NATO çerçevesinde Türkiye’nin Alman güvenliğine katkısı Yunanistan’ın hayal edemeyeceği kadar önemlidir.
Bay Scholz ziyareti sırasında çok dostça davrandı. Kısa sürede esas derdinin Almanya’ya giren kaçak göçmenleri Türkiye’ye göndermek olduğu anlaşıldı. Bunlar arasında sığınma hakkı verilmeyen 13000’i aşkın Türk olduğu gibi, bir ihtimal Suriyeliler ve Lübnanlılar da bulunuyor. Türk hükümeti ile ne türden bir anlaşmaya varılmış olabileceği belli değil. Basın toplantısı sırasında bir basın mensubu Türk Cumhurbaşkanına bu konuda soru yöneltti. Sayın Erdoğan soruyu cevaplamak yerine, artık alışılmış olan bir cevap vererek, Türkiye’nin her zaman Suriye’den ve Lübnan’dan gelenleri konuk ettiğini ifade etti. Çoğu gözlemci, aslında Türkiye’nin kendi vatandaşları yanında komşu ülkelerden gelen göçmenleri de geri kabul edeceğinden kuşkulanıyor.
Diğer konular nelerdi, bunlara ilişkin fazla bilgi yok. Örneğin, Almanya’nın Eurofighter üzerinden vetosunu kaldırdığı izlenimi yaygınsa da, Almanya resmen böyle bir açıklama yapmış değil. Vetonun kaldırılmış olması ama Alman hükümetinin kendi siyaseti açısından bir açıklama yapmamayı tercih etmiş olması mümkündür. Ayrıca, bu yıl Alman ekonomisinin başarılı olmadığı gibi gelecek yıl için de fazla ümit beslenmemesi, Almanya’nın ihracat kayıtlarını yumuşatmasına yol açmış olabilir.
Bir alan var ki, burada iki ülke arasındaki tutum farkları çok belirgin: İsrail ile ilişkiler. Almanya hararetle İsrail’i destekliyor. Bir açıklama sırasında Sayın Scholz ülkesinin Musevilere karşı büyük haksızlıklar yaptığını ifade etti, böylece eski günahların bedelini ödemeyi sürdürdüklerini de açıklamış oldu. Bu yaklaşım çok tartışmalıdır çünkü bu durumda İsrail her zaman Almanya’yı anti-semitizmle itham ederek bu ülkenin İsrail’I desteklemesini sağlayabilecektir. Gerçek şu ki, Almanlar Musevilere bir suç işledikleri için değil, Musevi oldukları için katlettiler. Bu günlerde İsrail’in yaptığı da bundan pek farklı değildir, Netanyahu hükümeti Filistinlileri sırf Filistinli oldukları için öldürüyor. Şayet Almanlar Hitler döneminde insanların ne yaptıkları için değil ne oldukları için öldürüldüklerinden bir ders çıkarmışlarsa, insanların ne oldukları için öldürülmelerine karşı çıkmalı, Netanyahu yönetiminin Filistinlileere yaptıklarına itiraz etmelidir.
Türkiye’nin Alman dostluğuna çok ihtiyatlı yaklaşması gerekiyor. Kısa bir süre öncesine kadar Almanya’nın Türkiye’ye karşı tutumu oldukça hasmane idi. Şu anda yaşananların köklü bir siyaset değişikliğine mi işaret ettiği, yoksa mevcut koşulların zorladığı bir durum mu olduğunu bilmiyoruz. Üstelik, şu sıralarda ihtiyatlı olmanın önemi daha da artmıştır çünkü mevcut Alman hükümeti çok zayıftır ve gelecek seçimlerde başarılı olamayacağı da belli olmuştur. Buna karşılık ülkede faşist dalga yükselmektedir. Türkiye geleceğini Alman dostluğunun sürekli olmayabileceğini hesaplayarak tasarlamak zorundadır.