Türk tipi IMF programı ile enflasyonla mücadele
Ekim ayı enflasyonu ile birlikte enflasyonun düşeceğine ilişkin umutlar yerini karamsarlığa bıraktı. Belki de bazılarımızda böyle bir umut hiç yoktu.
03.Haziran.2023 tarihinde Mehmet Şimşek’in Cumhurbaşkanlığı kararı ile Hazine ve Maliye Bakanı olarak atanması, anlaşılmaz ama bir o kadar da sahiplenilen ve bugün indirmekte zorlandığımız enflasyonun bir anda patlamasına neden olan ekonomi politikalarından bir ‘U Dönüşü’ bize sundu.
Mehmet Şimşek Bakan olduktan hemen sonra Temmuz 2023’de Merkez Bankası’na yetkinlikleri yüksek Başkan ve Para Politikası Kurulu üyeleri atanması ile para politikasının artık daha gerçekçi, ayakları yere basan, enflasyonla mücadeleye odaklı bir çerçevede olacağı beklentisi ile umutlarımız arttı.
Doğruya doğru; ekonominin bağlantılarının tamamen koptuğu, gerçeklikten uzak bir anlayışla idare edilen Türkiye ekonomisini yeniden toparlamak adına epey adım atıldı. Fakat burada sıklıkla söylediğim gibi IMF’siz bir IMF programı uygulanmaya çalışılsa da Merkezi otoritenin alışkanlıkları ve kurumlara sirayet eden boş vermişlik, para politikası ile uyumlu bir maliye politikasının olmayışı, kayıtdışılıkla mücadele adına atılan adımların yetersizliği, tasarruf üzerine değil gelir artışı üzerine oluşturulmuş bir bütçe anlayışı ile dört başı mahmur bir ekonomi politikası seti uygulamak mümkün değil.
Üstelik önceki IMF programlarından farklı olarak dış kaynak girişi de yok. Gelenler de ödenen yüksek faize geliyor.
Her ne kadar IMF’siz bir IMF programı dense de uygulanan programın IMF programları ile uzaktan yakından alakası yok. Bu Türk Tipi bir sıkılaşma politikası.
Kamu istediği gibi harcasın hatta savurganlığı elden bırakmasın ama biz fedakârlığı düşük gelir grubundan ve sanayiciden bekleyelim diyen bir ekonomi politikası gibi sanki.
Yönetilen ve yönlendirilen fiyatlar yani kamunun yaptığı zamlar hedeflenen enflasyonla uyumlu olmasın ama ücretleri biz hedeflenen enflasyona göre ayarlayalım diyen bir ekonomi politikası.
Yılın son enflasyon raporuna bilmiyorum göz attınız mı?
Bence akademik açıdan son derece bilgilendirici, gelir ve harcama modelinin etkin bir şekilde sorgulandığı, perakende satışların alt katmanlarda incelendiği, hangi göstergelerin Merkez Bankası tarafından dikkate alındığını, sebeplerini, enflasyon tahminlerinin hangi kriterlere göre yapılabileceğini anlatan, konunun ilgilenenleri için referans niteliğinde bir rapor bu. Hazırlayanların emeklerine sağlık. Merkez Bankası’nın gölge başkanı Cevdet Akçay hocanın raporun her yerine elinin değdiği hemen anlaşılıyor.
Fakat enflasyon raporu sunumunda Hocanın; "Bir noktada ileriye dönük endekslemeye geçmek zorundayız. Geriye dönük endekslemeler aslında sürekli kendi kendini yaratan bir süreç doğuruyor. Bir noktada ileriye dönük endeksleme hem kamuda hem özel sektörde devreye girmek zorunda" açıklaması talihsiz bir açıklamaydı ve raporun içeriğinin önüne geçti.
Enflasyon Raporunda; Yönetilen yönlendirilen fiyatlara atıf 23 kez yapılmış. Gıda ve Gıda fiyatlarına atıf 64 kez, kira enflasyonuna atıf ise 64 kez yapılmış durumda. Enflasyon beklentileri kelimesi de 44 kez geçiyor rapor içerisinde.
Merkezi Hükümet enflasyonla mücadeleye yardımcı değil tam tersine yaptığı zamlar ile olumsuz katkı sunuyorken, kiralayan kiracı dengesini aldığı kararlarla tamamen ortadan kaldırmışken, ülkenin doğru işleyen bir tarım politikası yokken ve üstüne üstlük maaşlarının ileri doğru endekslenmesi düşünülen ücretli ve emekliler bütün bunlarla boğuşur ve hayatta kalmaya çalışırken, fedakarlığı düşük gelir grubundan beklemek en hafif tabiri ile ‘Acımasızlık’.
Raporda; ‘…Hesaplanan endekslerin 2023 yılı başından itibaren seyri incelendiğinde, “saat ve mücevher perakende ticareti”, “posta yoluyla veya internet üzerinden yapılan perakende ticareti” ve “telekomünikasyon teçhizatının perakende ticareti” sektörlerinin diğer sektörlerden ayrıştığı gözlenmektedir. Özellikle “saat ve mücevher perakende ticareti” sektöründeki ayrışma dikkat çekmektedir. Bu ayrışmada sektörün toplam cirosunun çok büyük bir kısmını oluşturan altın ve altın ürünleri ticareti kaynaklı perakende ticaretteki artış belirleyici olmuştur…’ tespiti dikkat çekici.
Türkiye’de altın ve altın ürünleri bir yatırım aracı olduğu kadar aynı zamanda kayıt dışı kazancın kayıt altına girmesi açısından da önemli bir geçiş aracı. Bu altın ticaretinin ne kadarının kayıt dışı kazançtan geldiğini, ne kadarının tasarruf amaçlı olduğunu bilmek mümkün değil. Ancak Türkiye’de enflasyonla mücadelenin önündeki engellerden birinin kayıt dışılık olduğunu çok iyi biliyoruz. Peki bu konuda atılan adımlar yeterli mi? Ya da gereksiz yere yüksek vergi uygulaması kayıt dışılığı teşvik mi ediyor? Bunlar mesela hiç tartışılmıyor.
Yine Enflasyon Raporu’nda bence önemli tespitlerden biri de şu; “2023 yılının son çeyreğinde kredi kullanımının gelir esnekliğini yansıtan katsayı yüksek bir seviyede yer alırken, 2024 yılının ilk çeyreğinden itibaren kredilerin gelir duyarlılığında düşüş yaşanmaktadır. Bu durum son dönemde gelir artışlarının kredi kullanım etkisinin azalış kaydettiğine işaret etmektedir. Bu kapsamda, gelirlerin kredi talebine etkisinin zayıflamasıyla 2025 yılı ocak ayında yapılacak ücret artışlarının kredi büyümesine etkilerinin 2024 yılına kıyasla daha sınırlı düzeyde gerçekleşmesi öngörülmektedir.”
Raporda böyle bir ifade yer alırken ve enflasyon tahmini yüzde 50 hata payı ile tutmamışken, gelecek sene tutacağına yönelik toplum genelinde oluşmuş bir kanaat yokken, alınan onca tedbire rağmen aylık fiyat hareketleri istenilen şekilde gelmiyorken, beklenenden daha yüksek gelen enflasyon ile geçmiş yıl telafi edilmemişken, geçinmekte zorlanan insanlardan fedakârlık beklenemez. Beklenmemeli.
Daha konuşulacak çok şey var ama en önemlisi kamu üstüne düşeni yapıp tasarruf etmeli. Tasarrufun bir itibar kaybı olmadığını önce kendi içinde özümsemeli.
Özetle; Türk Tipi IMF Programı ile enflasyonla mücadele etmek pek mümkün gözükmüyor.