Türk sanayiinin çözmesi gereken sorunu: Üretimin teknoloji yoğunluğu
Geçen yıl İstanbul Sanayi Odası’nın (İSO) Türkiye'nin 500 Büyük Sanayi Kuruluşu 2021 Araştırması açıklandığında “Yüksek enflasyon ve kur artışlarının gölgesinde kalan büyüme” başlığını kullanmıştım. Bu hafta 2022 yılı sonuçları açıklandı ve aynı başlık çok rahatlıkla tekrar kullanılabilir. Geçen yıl 54’üncüsü açıklanan araştırma için “Karlarda ve cirolarda artış var ama tablo yüksek enflasyon ve yüksek kur artışlarının fırça izlerini taşıyor” demiştik. Bu yıl açıklanan 55’inci de aynı izleri görüyoruz.
Kısacası 2021’den 2022’ye tablo çok fazla değişmemiş. Enflasyon muhasebesinin uygulanmadığı bir yüksek enflasyon ortamında cirolar ve karlar enflasyonun da katkısıyla şişmiş. Bu arada firmaların halka açılma hevesleri devam etmiş. Ancak satış, ihracat, borç gibi büyüklükler dışında bence üzerinde önemle durulması gereken iki gelişme daha var:
Bunlardan birincisi üretimin teknolojik yoğunluğu
Geçen yıl yaratılan katma değer içerisinde en yüksek payı yüzde 37,7 ile orta-düşük teknoloji yoğunluklu sektörler almış. Bu grubun payı bir önceki yıla göre 5,3 puan artmış. Düşük teknoloji yoğunluklu sanayilerin payı 4,4 puan düşüşle yüzde 28,9’a, orta-yüksek teknolojili sanayiler grubunun payı 1,1 puan düşüşle yüzde 27,2’ye gerilemiş. Yüksek teknoloji yoğunluklu sanayiler grubunun payı ise 0,1 puan artışla yüzde 6,2 olmuş. Bu tablo, İSO Başkanı Erdal Bahçıvan’ın da sunuş konuşmasında belirttiği gibi “yapısal bir değişime işaret etmekten henüz uzak bir görünüm sergiliyor.” Son yıllarda düşük teknolojiden orta-düşük teknolojiye doğru bir kayma var ama orta-düşükten orta-yüksek teknolojiye, orta-yüksek teknolojiden yüksek teknolojiye geçişte ise “bir patinaj söz konusu”.
Ar-Ge yapan kuruluş sayısı 2021’de 265’ken 2022’de 260’a gerilemiş
Araştırma ve geliştirmeye harcanan para olarak bakıldığında ise sanayi kuruluşlarımızın satışlarının giderek daha küçük bir bölümünü Ar-Ge harcamalarına ayırdıkları görülüyor. Diğer bir deyişle; Endüstri 4.0’a geçme iddiası taşıyan ve uluslararası pazarlara açılma hevesinde olan sanayi şirketlerimiz satışları ve kârlarını artırmışlar ama Ar-Ge’ye daha az para harcamışlar. Halka açılma konusundaki heveslilik araştırma ve geliştirmede görülmemiş. Yani yine Erdal Bahçıvan’ın dediği gibi “sanayimizin bu alanda daha istekli olması gerektiği açık.” Çünkü “Endüstri 4.0”ın ve küresel rekabetin yolu AR-GE ve inovasyondan geçiyor.
Üretimin teknoloji yoğunluğu ve Ar-Ge’ye ayrılan kaynaklarla ilgili tablo yıllardır çok fazla değişmemiş. 2016 yılı araştırması açıklandığında yine bu iki gelişmeyi konuşmuş ve “Bu yapı mı bizi dünyanın en büyük 10 ekonomisinin arasına sokacak?” diye sormuşuz. Bugün yine aynı soruyu soruyoruz ve o zaman da uyardığımız gibi “Bu yapı iyileşmezse bırakın ilk 10’a girmeyi mevcut yerimizi bile kaybedebiliriz. Türk sanayii 10-15 yıl içinde şu anda zaten zorlandığı Asyalı rakipleri karşısında iyice rekabet edemez hale gelebilir” diyoruz. Türkiye ekonomisini katma değeri daha yüksek bir üretim ekonomisi yapmak için devletin de uygun makro politikalar, hedefe odaklanmış teşvikler ve yönlendirmelerle firmaları değişime zorlaması gerekiyor.