Türk bankalarına yabancı ilgisi

Servet YILDIRIM
Servet YILDIRIM Ekonominin Halleri

Türkiye bankacılık sistemi bir zamanlar hem kârlı hem de itibarlıydı. Daha sonra krize girdi, birçok banka battı ya da birleşmek zorunda kaldı; yani ne itibarı kaldı ne de kârlılığı. Krizle birlikte ciddi bir yeniden yapılandırmadan geçen sektör itibarını tekrar kazandı ama karlılığını tam olarak kazanabildi mi emin değilim. Son günlerdeki banka satış haberleri de kârlılığın o parlak günlerdeki kadar yüksek olmadığını ve sektörde bir özkaynak sıkıntısının yaşandığını gösteriyor olabilir.

Bankacılıkta riskler vardır. Mesela, dövizde açık pozisyon taşırsınız kur riskiniz oluşur. Portföyünüzdeki hazine kâğıtları nedeniyle faiz riski üstlenirsiniz. Ekonominin bozulması halinde alacaklarınızı tahsil edemeyeceğiniz için kredi riskiniz vardır. 2001 yılı Türk bankacılık sistemi için kritik bir yıldı; saydığım risklerin tamamının gerçekleştiği bir yıl oldu. Bankaların spekülatif saldırılar altında kaldığı, türlü dedikoduların ortalıkta dolaştığı, bankacılık tarihimizin belki de en zor yılıydı. Zaten birçok banka o yılı atlatamadı.

Krizin ardında bankacılık sistemi ciddi bir dönüşümden geçti. Bankalar, önce 2001 krizi ve krizde ortaya çıkan spekülatif saldırılara karşı koydu. Ardından teknolojiden yeni ürünler çıkarılmasına kadar birçok alanda süratle yeniliğe giderek, bilançosunu iyileştirdi; sermaye yapısını güçlendirdi. Kriz ortamında bankaların hemen hemen hepsi "sinekten yağ çıkardılar." Personel azalttılar, maaşları dondurdular, yöneticilere verdikleri cep telefonlarını geri aldılar, sınırsız ödenen benzin paralarına sınır koydular. Gelir tarafında ise akla gelen hemen her şeyi yaptılar. Bir zamanlar bedava yapılan EFT ile transferlerden, ATM işlemlerinden ve telefon bankacılığından bile komisyon almaya başladılar.

2001 krizi sonrası Türkiye ekonomisinde yaşanan ilerlemelerin en fazla hissedildiği sektör oldu. Eski BDDK başkanlarından Tevfik Bilgin’in deyişiyle bir sessiz devrim yaşandı.

Hal böyle olunca ekonomideki olumlu koşulların ve istikrarın da etkisiyle Türk bankacılık sektörüne yabancıların ilgisi arttı. AB ile tam üyelik perspektifinin güçlendiği; enflasyonun düştüğü ve makro dengelerin düzeldiği bir ortamda batılı sermaye Türk bankacılık sistemine ilgi duymaya başladı. İngiliz, Fransız, İtalyan, Amerikan, Belçikalı, Hollandalı, Yunan, İspanyol ve Portekizli bankalar Türk bankalarına ortak oldular.

Daha sonra ise farklı bir gelişme oldu ve 2008 küresel krizinin de etkisiyle sermayedar yapısı değişmeye başladı; Batı’dan Doğu’ya kaydı. Hisseler el değiştirdi, Körfez ve Ortadoğu kökenli bankalar, hatta Ruslar Türk bankacılık sistemine girdiler. Bu eğilim hala da devam ediyor. Reuters bu hafta First Abu Dhabi Bank'ın Yapı Kredi'deki Koç hisselerini almak için görüştüğünü hatta görüşmelerinin ileri aşamada olduğunu kaynaklarına dayandırarak yazmıştı. Koç Grubu ise KAP’a yaptığı açıklamada “benzer nitelikte ön görüşmelerin” devam ettiği duyurdu.

Uzun yıllardır bu sektörde yer alanlarla konuştum. Neler olduğunu sordum. Aldığım yorumlardan biri durumu özetliyordu: “Sektör 2001 sonrası özkaynaklarla büyüdü. Çünkü istikrarlı bir büyüme ve büyüme kaynaklı ekonomik getiri vardı. Güçlü özkaynaklar çok sayıda şok karşısında dayanıklılık sağladı. Büyümeye katkı verdi. Sonra 2018’den itibaren enflasyon, piyasa dostu olmayan düzenlemeler, yüksek zorunlu karşılıklar, enflasyon muhasebesi uygulanmaması, daha yüksek kurumlar vergisi, ücret ve komisyon sınırlaması gibi uygulamalarla sektörü hırpalamaya başladık. Sektör özkaynak biriktiremez oldu.”

Bankacılık özkaynak işidir; sermaye gücü ister. Sermaye kârlılığı baskısı altındaki sermayedarların iyi fiyat bulduklarında satıp sektörden çıkmak istemeleri ve yabancı sermaye ağırlığının batıdan doğuya kayması yakından izlenmesi gereken bir gelişmedir. Etkinlik ve verimlilikte 2001 krizine ve diğer birçok ülke bankacılık sistemine göre çok daha iyi durumda olan Türk bankacılık sisteminde önümüzdeki dönemde benzer başka el değiştirme haberleri gelirse şaşırmam. Sektörde şu anda yabancı sermaye payı yüzde 25 dolayında. Bence 25-30’lar makul bir oran ama daha fazla artarsa oturup düşünmek gerekir.

 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Acaba ne demek istedi? 21 Ekim 2024