Türk bankacılık sektörünün varlık yapısının analizi
Dr. Sinan Şahin
Finans sektörünün ekonomi içerisindeki en önemli görevi, tasarruf fazlası olan birimlerle yatırım ve diğer ihtiyaçlarından dolayı kaynak açığı olan birimler arasında fon aktarımına aracılık etmektir. Kıta Avrupa’sında ve benzer şekilde ülkemizde bu görev ağırlıklı olarak bankacılık sektörü tarafından yerine getirilmektedir.
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu verilerine göre, son beş yıllık dönemde Türk bankacılık sektörünün varlık yapısının kaynak aktarımına aracılık fonksiyonu açısından önemli bir değişime uğradığı görülmektedir.
Kredilerin sektör varlıklarından aldığı pay azalmaktadır
Sektör aktiflerinden kredilerin aldığı pay 2019 yılında %59,14 iken, 2022 yılında %49,58’e düşmüştür. Sektör bilançosu içinde bankaların ana faaliyet konusu olan kredilerin payı %10’a yaklaşan oranda gerilemiştir. Gerileme sektördeki beş ana banka grubunda da değişen ölçülerde yaşanmış, en önemli azalma da %12,41 ile kamu mevduat bankalarında gözlenmiştir.
Mevduatın krediye dönüşüm oranı düşmektedir
Söz konusu dönemde sektörün topladığı mevduatı krediye dönüştürme eğilimini gösteren kredi/mevduat rasyosunda da bankacılık sektörünün kredi faaliyetlerinin zayıfladığını gösteren bir trend izlenmektedir:
2019 yılında %103,47 olan mevduatın krediye dönüşüm oranı, 2023 yılında % 78,62’ye kadar düşmüştür. İncelediğimiz dönemin başında topladığı mevduattan daha fazla kredi kullandırabilen sektör, 2023 yılı sonunda topladığı mevduatın % 21,38’ini kredi dışı alanlara yönlendirmiştir.
Mevduatın krediye dönüşümünde bir dikkat çekici gelişme ise kamu mevduat bankalarında görülmektedir. Bu banka grubunun mevduatı krediye dönüştürme kapasitesi ilgili dönemde %106,19’dan %72,04’e kadar düşmüştür. Kamu mevduat bankaları hem özel hem de yabancı mevduat bankalarına göre topladıkları kaynağın daha küçük bir kısmını krediye dönüştürebilmişlerdir. Katılım bankaları ise düşük mevduat kredi dönüşüm trendlerini beş yılda devam ettirmişlerdir.
Kamu bankalarının sektör mevduatından aldıkları pay artmaktadır
Sektörün varlık yapısı değişirken konuya, farklı bir yönden, beş banka grubunun ana kaynak türü olan mevduat ve katılım fonu piyasasından aldıkları pay açısından da bakılabilir.
Yerli özel ve yabancı mevduat bankalarının 2019-2023 döneminde toplam aktifleri içinde kredilerin aldığı pay azalırken, mevduat kalemindeki sektör payları da sırasıyla %32,98’den % 27,65’e ve %22,68’den %19,70’e düşmüştür. Buna karşılık kamu mevduat bankalarının bir yandan bilançolarında kredilerin aldığı pay %64’den %51,59’a düşerken, sektör mevduatından aldıkları payın %35,94’den %42,43’e yükseldiği, yani %6,49 arttığı gözlenmektedir. Kamu bankaları mevduatı eskisi kadar krediye dönüştüremeseler de mevduatta sektör paylarını artırmaya devam etmişlerdir.
Merkez Bankası’nın 2019 yılında herhangi bir ekonomik dayanağı olmaksızın politika faizlerinde indirime gitmiş, faiz oranları düşük tutulmuş, bu durum enflasyonun hızla yükselmesine sebep olmuştur. 2019-2023 döneminde, faiz oranlarını yükseltmeden döviz kurlarındaki yükselişi engellemek, bankaları önce düşük faiz oranlarından kredi kullandırmaya yönlendirmek, daha sonra da çeşitli sınırlamalarla kredi kullandırımını güçleştirmek üzere; kur korumalı mevduat, dövizden kur korumalı mevduat, zorunlu uzun vadeli ve düşük faizli menkul kıymet tutma, kredi büyümesi ile bağlantılı zorunlu karşılık tesisi, döviz tevdiat hesaplarına ilave yüksek oranda karşılık ayırma, swap işlemleri çerçevesinde Merkez Bankası’na Türk Lirası karşılığı döviz verme ve benzeri genel kabul görmüş ekonomi ilkelerinin dışında politikalar uygulanmıştır.
2019-2023 yılları arasında Türk bankacılık sektörünün bilançosunda Merkez Bankası’ndan alacakların, Zorunlu Karşılıkların, İtfa Edilmiş Maliyeti Üzerinden Menkul Değerlerin ve Menkul Değerler Faiz Reeskontları’nın payı artmış, buna paralel şekilde sektörün esas faaliyet konusu olan kredilerin payı ise %59,14’den %49,58’e düşmüştür. Söz konusu değişimlerde yukarıda kısaca özetlenen para politikası uygulamalarının azımsanmayacak etkilerinin olduğu düşünülmektedir.
Enflasyonu düşürme hedefi doğrultusunda önümüzdeki dönemde uygulanması beklenen sıkı para politikasının doğal sonucu olarak, yüksek faiz ortamı krediye olan talebi azaltacaktır. Diğer taraftan rekor düzeylere ulaşan bütçe açıkları kamunun borç gereksiniminin yüksek düzeylerde kalmasına sebep olacaktır. Bu iki durum bir arada değerlendirildiğinde, bankacılık sektörünün ana faaliyet konusu olması gereken kredilerin sektör varlıklarından aldığı payın daha da azalmasını beklemek şaşırtıcı olmayacaktır. Bu da esasen bankacılık sektörünün ekonomideki fonları, fon talep eden birimlere etkin bir şekilde dağıtma fonksiyonunu en azından önümüzdeki kısa vadede yerine getiremeyeceğinin habercisi olabilecektir.