TÜİK enflasyonunu kullanmalı mı, kullanmamalı mı?
Ekonomi konusunda yazan çizen hemen herkes gibi zaman zaman ben de aynı eleştiriyi alıyorum. Söylenen şu:
“Madem TÜİK’i eleştiriyorsun, enflasyon verilerine ilişkin senin de kuşkuların var, öyleyse değerlendirme yaparken bu verileri niye kullanıyorsun?”
İlk bakışta haklı bir eleştiri gibi duruyor. Öyle ya, madem bir takım eksiklikleri olduğunu görüyoruz, şu durumda bu veriyi kullanmak pek anlamlı olmasa gerek.
Ben bu eleştiriye hak verdiğimi söylüyor ama bir istekte bulunuyorum:
“Peki dediğinizi yapacağım; bana daha iyi ve güvenilir bir fiyat endeksi verin, hatta hangisi olduğunu söyleyin, ben bulurum, onu kullanayım.”
“Ama işte” diye başlayan kem küm! Eleştiriler “TÜİK’in endeksi kötü” demekten öteye pek geçmiyor.
“İTO endeksi var” diyenler olmuyor değil. Ya da metodolojisi belli olmayan ve ciddiye alınır bir tarafı bulunmayan bir endeksten söz edilerek onu kullanmamı önerenler çıkıyor.
Hatta “Siz harcamalarınızı takip ederek bir oran bulabilirsiniz” diyenler bile oluyor. Belli ki fiyat endeksi oluşturmanın çok kolay bir iş olduğu sanılıyor.
Sonra diyalog dönüp dolaşıp “Ama TÜİK’in enflasyon hesabı, yanlış olduğu biline biline kullanılmaz ki, böyle yapılan değerlendirmeler tümüyle yanlış olur” noktasında tıkanıp kalıyor.
TÜİK’in hesabı “kötünün iyisi” sayılır
TÜİK’in enflasyon hesaplamasında eksiklik olduğunu bana anlatmaya, bu konuda beni ikna etmeye, hatta zaman zaman benim yazdıklarımı başka kaynaklardan duyup bana aktarmaya çalışanlar çıkmıyor mu; o durumlarda ne diyeceğimi doğrusu kestiremiyorum.
Geçenlerde yine benzer şekilde TÜİK enflasyonunu kullanmanın ne kadar yanlış olduğunu kendince uzun uzun izah eden ve bana başka endeks kullanmamı öneren bir okuruma şu karşılığı verdim:
“Tamam, önerinizi kabul ediyorum. Ama o endekse göre bazı aylardaki gerçekleşmeyi görüp ikna olmam gerekiyor. Hangi ayları mı merak ediyorum, söyleyeyim; 2021’in aralık, 2022’nin ocak, 2023’ün temmuz ve ağustos ile 2024’ün ocak ayındaki oranları bilmem gerekiyor. Ayrıca yalnızca oranlar yetmez; bu aylardaki endekslere de ihtiyacım var. O endekslerin baz yılı da önemli tabii ki. Ayrıca sektörlere göre detay da gerekli. Bunları bulun, bundan sonra o endeksi kullanacağım, söz!”
Böyle söyleyince ne olduğunu tahmin edebilirsiniz. Derin bir sessizlik!
TÜİK’in endeksi için hiçbir zaman kusursuzdur demedim zaten. Gördüğüm eksiklikleri de her zaman yazıyorum. Ama şunu da söylemek durumundayım; TÜİK’in hesaplaması “kötünün iyisi” durumunda. Bunu söylerken TÜİK ile İTO’nun geçinme endekslerini kıyaslamıyorum, İTO’nun hesaplaması tümüyle ayrı. Zaten iki endeksi kıyaslamanın niye doğru olmadığını başka bir gün detaylı olarak ele alacağım.
TÜİK’in hiç mi suçu yok yani?
Şimdi birileri tutup bu yazdıklarımdan TÜİK’i savunduğum, aklamaya çalıştığım yorumunu çıkarmasın. Benim hiçbir kurumu aklamak ya da kötü göstermek gibi bir çabam söz konusu olamaz.
TÜİK’in, 2023’ün temmuz ve ağustos aylarında, özellikle yaz dönemi için görülmemiş düzeyde, yüzde 9,49 ve yüzde 9,09’luk oranlar açıkladığında bile “Demek ki gerçekleşme daha yüksekmiş” diye eleştirilmesi bu kurumun ne kadar güven kaybına uğradığının tipik bir göstergesidir.
Yani TÜİK artık klasik ifadeyle ağzıyla kuş tutsa kimseyi ikna edemez.
Bu duruma durup dururken gelinmedi.
Nasıl demeli; kendi düşen ağlamaz!
Vatandaş on yıl, yirmi yıl önce TÜİK’e karşı böylesine önyargılı değildi de niye şimdi öyle oldu?
TÜİK tuttu önce “Yanlış anlaşılıyor, yanlış yorumlara yol açıyor; hem hiçbir ülke açıklamıyor” gibi olmayacak gerekçelerle madde fiyatlarını açıklamayı durdurdu. Sanki diğer ülke vatandaşları enflasyonla, hele hele madde fiyatlarıyla böylesine ilgiliymiş gibi...
TÜİK daha sonra madde ağırlıklarını da vermez oldu, grup ağırlıklarını vermekle yetinmeye başladı.
TÜİK ya da TÜİK’in bağlı olduğu ekonomik birimler tüm çağrılara kulak tıkadı. Ben de kaç kez dile getirdim;
“TÜİK’i bir günlüğüne tüm basın mensuplarına, akademisyenlere açın, hesaplama nasıl yapılıyor gösterin, tüm sorulara yanıt verin, kuşkuları giderin” diye. Bu konudaki hiçbir çağrıya kulak verilmedi.
Ama deniliyorsa ki “Biz yaptık oldu, yapıyoruz oluyor, kim ne derse desin”, o da bir tercih; ama kötü bir tercih!
Açıklanan oranın yükseği makbuldür!
Şu gerçeği de kabul edelim; vatandaş açıklanan oran ne kadar yüksekse o oranda adeta kendi harcamasının yansımasını bulur, kendi tahmininin ya da yaşadığı oranın gerçekleştiğini görür ve yüksek oranı daha makbul, daha gerçekçi sayar.
Ayrıca genel olarak gelir düştükçe toplam harcamada barınma ve gıdanın payı giderek arttığı, bu harcama kalemlerindeki fiyat artışı da yüksek olduğu için enflasyon algısı yükselir.
Öte yandan herkesin enflasyonu farklıdır, kendinedir.
Daha önce de birkaç kez örnek verdim; aynı apartmanda karşı dairelerde oturan, aynı gelire sahip olan ve aynı yaşta çocuğu bulunan iki aile için enflasyon çok farklı olabilir.
Bu ailelerden biri ev sahibidir, diğeri kiracıdır, işte büyük bir enflasyon farkı.
Ailelerden birinin çocuğu özel okula gitmektedir, diğer çocuk devlet okuluna, işte büyük bir fark daha.
Bir aile otomobil sahibidir ve onun masrafları vardır, bir fark daha.
Örnekleri çoğaltmak mümkün. Dolayısıyla herkesin enflasyonu farklıdır.
Yıllık enflasyon tek hanelere düşürülmeden bu farkların şiddetli bir şekilde hissedilmesinin önüne de geçilemez.