Trump iktidarının Türkiye için muhtemel sonuçları

Ussal ŞAHBAZ
Ussal ŞAHBAZ Global İşler

Geçen hafta Silikon Vadisi’nde ortaya çıkan Donald Trump sevgisini yazmıştım. Son dönemde Trump'a karşı benzer bir ilgiyi Türkiye’de de özellikle iş ve bazı siyaset çevrelerinde gözlemliyorum. Silikon Vadisi’nin demokrat gurusu Reid Hoffman, Trumpçılara “Kısa vadeli düşünmeyin, uzun vadede Trump hepimize zarar!” diyordu. Acaba Trump başkan seçilirse Türkiye’ye etkisi ne olur? Gelin, tartışalım.

Trump’ın en önemli özelliği aklına eseni yapması. Kurumlarla değil, kendine biat eden dar bir çevre ile çalışması. Bunun doğal bir sonucu da öngörülemezlik. Benim de aşağıdaki tahminlerimi değerlendirirken, bunları Trump’ın önceki davranışları ve söylemlerinden yola çıkarak yaptığımı, ama uygulamanın farklı olabileceğini dikkatten kaçırmamak lâzım. Tabii, Türkiye gibi öngörülemezliğin temel parametre olduğu bir coğrafyada yer alan bir ülke için var olan değişkenlere yeni bir öngörülemezlik faktörünün eklenmesi kendi başına bir negatif etkidir. Bunu da aklımızda tutalım.

İktisadi eksende ise Trump yönetiminin izleyeceği politikaların yerelde ve küresel ölçekte enflasyonu tekrar hortlatılacağından endişe ediliyor. Birincisi, Trump vergileri azaltacağını söylüyor. Bunu yapıp kamu harcamalarını azaltmazsa kamu dengesinde ortaya çıkacak bozulma enflasyonu tetikleyecektir. İkincisi, Trump, “ABD’deki kaçak göçmenleri kulağından tutup memleketine göndereceğim.” diyor. Bu konuda ne kadar başarılı olacağı muamma. Ama bu politikanın neden olacağı panik bile ABD’de özellikle getir-götür işlerinde zaten zor olan çalışan bulmayı daha da zorlaştırarak ücretleri yukarı yönlü hareket ettirecektir. Üçüncüsü, Trump’ın hep savunduğu korumacı politikalar, yeni gümrük tarifeleri ile ABD’de üretim maliyetlerini artırarak enflasyonu körükleyebilir. ABD’de enflasyon yükselirse dünyada da maliyetler dolar cinsinden artar. Bu da 2025’ten itibaren bizim de enflasyonla mücadelemizi olumsuz etkileyecektir.

Trump geçen başkanlık döneminde Paris İklim Anlaşması’ndan çekilmişti. Trump’ın bu konuda yine benzer adımlar atması bekleniyor. Peki, Biden yönetiminin iklim teknolojilerine yönelik sanayi politikaları ne olacak? Muhtemelen Trump bunları başka bir hedef ya da formatla da olsa devam ettirecek. Trump’ın dünyadaki iklim değişikliği konusunda ağır aksak da olsa olumlu yönde ilerleyen atmosferi bozması, yeşil dönüşüm süreçlerini öteleyerek işimize yarar mı? Avrupa hâlâ sınırda karbon vergisi uygulamasına devam edecek göründüğü ve bizim de ana ihracat pazarımız Avrupa olduğu için muhtemelen yaramaz. İkili ticaret açısından ise Trump’ın aklına esince koyduğu gümrük vergilerinin geçmişte bizim demir çelik gibi ağır sanayi sektörlerimizin canını yaktığını da unutmayalım. Öte yandan iktidara gelmesi durumunda üretimin Çin’den kaydırılmasına öncelik verecek. Joe Biden “Tedarik zincirleri Çin’den kaysın da bize de gelse veya dostumuz olan ülkelere de gitse olur” diyordu (friend-shoring). Trump, daha çok ABD’ye gelsin (re-shoring), diyecek. Bu da bizim açımızdan net negatif.

Gelelim regülasyon alanındaki muhtemel gelişmelere. Biden yönetiminin yaptığı en büyük değişikliklerden biri de ABD’de yirmi yıldır uyuyan rekabet hukukunu uyandırmasıydı. Özellikle Google ve Facebook gibi dijital devlerin üzerine gidilmesi Türkiye gibi orta ölçekli, gelişmekte olan piyasalar açısından olumlu. Çünkü biz dijital dünyada kuralları koyan değil, takip eden bir ülkeyiz. Bu tekeller hem Amerikalıları hem de bizi sömürse de bu gidişe “dur deme gücü”, kabul edelim ki, Amerikalılarda. “Biden, bu şirketlerin üstlerine gitti de ne oldu?” diyebilirsiniz. Evet, pek de bir şey olmadı. Çünkü hukuki süreçler zaman alıyor. İddia o ki, kendi de Kaliforniyalı olan yeni Demokrat başkan adayı Kamala Harris’in de Silikon Vadisi’ndeki şirketlerle arası iyiymiş. Yani kim seçilirse seçilsin ABD’de rekabet hukukunun baharı başlamadan bitebilir. Bu da bizim için pozitif değil. Açıkçası, Trump başkanlığının Türkiye’ye ekonomi açısından en somut, pozitif etkisi Fed’e zorla erken faiz indirimi yaptırıp böylece gelişen pazarlara sermaye akışını istemeden hızlandırması olabilir. Ancak ABD’de başkanların Fed üzerindeki gücü de pek fazla değil.

Dış politikada, Trump’ın ana özelliği tek taraflı (unilateral) kararlar alıp hareket etmesi. İttifaklarla hareket etmek gibi bir adeti yok. Bunu zayıflık olarak görüyor. Bu nedenle, İsrail’i koşulsuz desteklerken, Ortadoğu’daki ABD varlığını azaltırken veya muhtemel bir İran’a saldırı senaryosunda kafasına göre hareket edebilir. Biden’ın da İsrail’i desteklediği bir gerçek. Ancak ABD’de İsrail lobisini esas ayakta tutan Yahudiler değil, Trump’ın esas tabanını oluşturan Evanjelik Hristiyanlar. Bu nedenle hassas başlıklardaki tek yanlı hareketlerin başımızı ağrıtma ihtimali yüksek. Trump döneminde CIA başkanlığı ve dış işleri bakanlığı yapmış olan Mike Pompeo gibi bazı isimler, Ukrayna konusunda Trump’ın savaşı daha da tırmandırıp Putin’i dize getireceğini düşünüyor. Aynı zamanda Trump’ın Ukrayna’yı ve Avrupa’yı yalnız bırakacağını düşünenler de var. NATO’ya liderlik eden, Avrupalıları da elini taşın altına koymaya zorlayan bir ABD bizim için iyi olur. Ancak Trump bunları ne kadar becerebilir?

Trump muhtemelen ortalama bir Amerikalı için iyi bir başkan. Ortalama bir Türk içinse iyi bir başkan değil. Ancak Amerikan başkanını Amerikalılar seçiyor. ABD’de seçim yarışı yeni başladı. Bizim yapmamız gereken yarışı takip edip sonuca göre uyum sağlamak.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar