Trump 2.0 döneminde stratejik ortaklığa dönüş mümkün olur mu?
ABD ve Türkiye kağıt üzerinde iki stratejik ortaktır. Bugüne kadar bunu ifade eden çok sayıda ortak açıklama yapıldı, hatta mekanizmalar bile kuruldu ama uygulamada işler öyle yürümedi. İki ülke güçlü stratejik ortak olmak yerine bir zamanlar bir Amerikalı uzmanın dediği gibi daha çok “ne dost ne de düşman” oldu.
NATO merkezli bir bakış açısına sahip olduğu için Türkiye’nin stratejik önemini kavrayacağı düşünülen Biden göreve geldiğinde stratejik ortaklığa dönüşün mümkün olacağı sanılmıştı. Ama Biden birkaç aya başkanlıktan gidiyor ve hala stratejik ortaklığa dönüş mümkün olmadı.
Trump bu yazının yazıldığı an itibariyle ABD başkanlık seçimini önde götürüyordu. Fox Trump’ın kazandığını açıklamış ve Trump zafer konuşması yapmaya hazırlanıyordu. Çok büyük ihtimalle 20 Ocak’ta Biden’den görevi o devralacak ve Trump 2.0 dönemi başlayacak. Genel görüş Trump’ın Harris’ e göre Türkiye için daha iyi bir alternatif olduğu yönündeydi. Önceki başkanlığı döneminde Trump ile Erdoğan arasındaki ilişkiler nispeten daha iyiydi. Sorunların çözümü için iki lider telefon diplomasisini sıklıkla kullandı. Birçok sorun için doğrudan Trump ile ilişki kurularak çözüm arandı. Ancak ABD güvenlik ve dış politikasında başkanın kim olduğunun etkisi olmakla birlikte bu etki fazla abartılmamalı. Kaldı ki, Türkiye ABD ile ilişkilerde tarihinin en sancılı dönemlerinden birini Biden’a ve Harris’e göre daha pozitif bir isim olarak bilinen Trump başkanlığında yaşadı. Onun dönemindeki gerilimler ve ABD’nin Türkiye’ye yönelik tutumu nedeniyle ekonomimiz ciddi zararlar gördü.
Türk-Amerikan ilişkilerinde çözüm bekleyen ancak çözümü kolay olmayan sorunlar var. Geçmişte Türkiye sözde “stratejik ortağının” ambargosuna da maruz kaldı, diğer yaptırımlarına da. Bizzat ABD başkanı tarafından tehdit bile edildi. İki tarafın olaylara bakışı zaman içerisinde gittikçe farklılaştı. Biden Beyaz Saray’a geldiğinde bu köşede ABD Dış İlişkiler Konseyi’nden Steven Cook’un bir değerlendirmesini paylaşmıştım. “Türkiye resmi olarak NATO müttefiki ama ABD’nin bir partneri değil... Geçmiş yılların aksine Washington ve Ankara onları birbirlerine bağlayan ortak tehdit ya da çıkarları paylaşmıyorlar” diyordu. Bu değerlendirme hâlâ geçerliliğini koruyor. Buna rağmen diyaloğu korumak ana hedef olmalıdır.
Çok boyutlu ilişkiler
Türkiye-ABD ilişkileri çok boyutludur. Güvenlik boyutu vardır; Türkiye 1952’den beri NATO üyesi olarak grubun bir kanadını koruyor. Karadeniz ve Akdeniz’i bağlayan su yollarına göz kulak oluyor. Türkiye geçmişte Amerikan politikasına ve çıkarlarına uygun bazı misyonlar da üstlendi. Kore’ye asker gönderdi; Somali ve Afganistan’daki görev güçlerine katıldı.
Aynı şekilde ciddi bir ekonomik boyut söz konusudur. İki ülke arasında ticaretin boyutu 30 milyar doları aşmıştır. ABD’li yatırımcıların Türkiye’de önemli yatırımları vardır. Ama iki ülke arasında ticaretin 100 milyar dolara çıkarılması hedefi en azından görünür gelecekte gerçekçi görünmüyor. Kaldı ki; bu hedefe ulaşılsa bile mevcut yapı itibariyle bu ABD’nin Türkiye’ye daha fazla mal ve hizmet sattığı, yani ikili dengenin bizim aleyhimize geliştiği bir ilerleme olacaktır.
Türkiye ve ABD sadece NATO’da değil, G-20, OECD, IMF ve Dünya Bankası gibi platformlarda da beraber yer alıyorlar. Bazen önemli konularda birbirlerini destekliyor, paralel davranıyorlardı. Ama BRICS niyetini açıklayarak Türkiye, ABD ile ilişkilere farklı baktığını da göstermiş oldu.
Kısacası; ABD’de her yeni başkana İkili ilişkilerde yeni bir sayfa gözüyle bakılır. Ama beklentiyi çok yüksek tutmamak gerektiğini artık öğrendik. ABD’nin bir ülke ile ilişkilerinin nasıl olacağı, başkanın kişisel tercihlerinin ötesinde Pentagon, Kongre ve diğer devlet kuruluşları ile birlikte bir sistemin ürünüdür. Özellikle güvenlik ve dış ilişkilerdeki kilit pozisyonlardaki isimlerin etkisi göz ardı edilmemeli. Yeni başkanın bu görevlere kimleri atayacağı ve temsilciler meclisi ile senatonun yapısının nasıl olacağı da önemlidir. Sorunlu ve kırılgan Türk-Amerikan ilişkilerinin çok yakın gelecekte başka bir aşamaya taşınmasını beklemek bundan sonra da çok gerçekçi olmaz. Önemli olan zaman zaman neredeyse kopma noktasına gelen diyalogun sürdürülmesidir.