Trabzon’da genç gazeteci adaylarıyla bir gün...
Bir süre önce Ekonomi Muhabirleri Derneği (EMD) Yönetim Kurulu Başkanı sevgili dostum Turgay Türker aradı. Turgay, benim de üyeleri arasında bulunduğum Ekonomi Muhabirleri Derneği’nin Avrupa Birliği tarafından finanse edilen “EMD Akademi Anadolu’da” etkinliği kapsamında iletişim fakültelerinde düzenleyeceği konferansların birine katılıp katılmayacağımı sordu. “Memnuniyetle” diye yanıtladım. Genç gazeteci adaylarıyla bir araya gelmek, onlara mesleki birikimimi aktarabilmek, bir katkıda bulunabilmek çok iyi olurdu. Turgay, ilk konferans için Trabzon’u programa aldıklarını ve Trabzon Üniversitesi’ndeki bu programa konuşmacı olarak benimle birlikte gazeteci dostlarım Vecdi Seviğ ve Falih Akıcı’nın da katılacağını söyledi.
Geçen pazar günü akşamı Trabzon’daydık. Ekipte EMD Başkanı Turgay Türker, Genel Sekreter Hüseyin Tunçay, Vecdi Seviğ, Falih Akıcı ve ben vardım.
Trabzon Üniversitesi 2018 yılında Karadeniz Teknik Üniversitesi’nin bölünmesiyle oluşturulmuş genç bir üniversite. İşte biz de pazartesi sabahı bu genç üniversitenin genç gazeteci adaylarıyla birlikteydik.
Bir sanatçı nasıl ki boş sayılacak bir salonda konser vermek istemezse, söylediği şarkılara dinleyicilerin de eşlik etmesinden memnuniyet duyarsa, benzer yaklaşım konuşmacılar için de geçerlidir. Konferans salonuna girdiğimizde 200’e yakın öğrencinin bizi beklediğini gördük. Bu çok iyi bir sayıydı.
Neler konuştuk...
Organizasyonu EMD yapıyordu, konu daha çok ekonomi haberciliğiydi ama gazeteciliğin değişmez temel kuralları vardı. O kurallar üstünde de durmak gerekiyordu.
EMD Başkanı Turgay Türker açılış konuşmasından sonra sözü bize bıraktı.
İlk konuşmayı yapan Vecdi Seviğ basının yıllar içindeki gelişimini ve ekonomi haberciliğinin Türkiye’de hangi aşamalardan geçerek bugüne geldiğini anlattı. Seviğ salonda bulunan herkesin ekonomi haberciliği alanında bir zaman tünelinden geçmesini sağlayan detaylı bir konuşma yaptı.
İkinci konuşmacı bendim. Daha önce başka üniversitelerde olduğu gibi burada da sözlerimi tamamlayıp soru almaktansa konuşmamı kısa tutup soru-yanıt biçiminde gitmeyi tercih ettiğimi belirttim. Dinleyerek öğrenmek de bir yoldu tabii ki ama sorarak öğrenmenin daha iyi sonuç verdiğine inandığım için öğrenci arkadaşlarımı soru sormaya yönelttim. İlk soruları da ben sordum ve ben böyle yapınca onlar da soru sorma isteği duymaya başladı ve böylece karşılıklı konuşmaya dönüşen adeta bir sohbet oluştu. Genç öğrenci arkadaşlarımın daha çok neleri merak edip sorduklarına daha sonra değineceğim.
Üçüncü konuşmayı yapan Ankara Radyosu Yapımcısı arkadaşım Falih Akıcı ağırlıklı olarak radyo ve televizyon programcılığı üstünde durdu. Radyo ve televizyon yayıncılığında zamanın iyi kullanımının önemine dikkat çeken ve program öncesinde ne gibi hazırlıklar yapılması gerektiğini anlatan Falih, canlı yayınların beş saniyelik bir boşluğu bile kaldırmayacağını, o yüzden bu tür yayınlarda ekip uyumunun çok önemli olduğunu söyledi. Falih’in çok detaymış gibi görünen uyarıları da öğrenciler tarafından ilgiyle dinlendi. Bir sunucu örneğin yayının bitimine yakın konuğuna “Sizin eklemek istediğiniz bir şey var mı” dememeliydi. Çünkü bu ifade “Benim dağarcığımda soru kalmadı, zaman da var, hadi onu dolduralım” demek gibi bir anlam taşırdı. Falih bunu söyleyince ben söz isteyip benzer konuda bir ek yaptım. Bir sunucu sürenin sonuna gelince konuğuna dönüp “Daha çok önemli sorularımız vardı ama zaman bitti” de dememeliydi. Bu da sunucunun “Ben zamanı iyi kullanamadım, önemli soruları yöneltemedim” itirafı olurdu.
Öğrenciler ekonomiye ilişkin neleri merak ediyor?
Bu tür etkinliklerin öğrencilere en büyük yararı merak ettikleri sorulara yanıt bulmaları değil. O sorularının yanıtına bir şekilde mutlaka ulaşırlar. Bu tür etkinlikler ve konuşmacılara soru sorma olanağı elde etmeleri öğrencilere en çok toplulukta konuşma alışkanlığı edinmeleri yönüyle katkıda bulunuyor.
Trabzon’da bir öğrenci konferans bitiminde bunu açıkça söyledi ve böylesine geniş katılımlı bir etkinlikte ilk kez soru sorduğu için kendini eşik atlamış olarak görüyordu ve çok mutluydu.
Zaten öğrencileri bana soru sormaya adeta zorladığımda ilk soru da bu öğrenciden gelmişti. Belli ki KKM hala çok iyi anlaşılmış değildi ve bu öğrenci KKM’nin ekonomiye olan etkilerini merak ediyordu.
Bir KKM sayfası açmak gerekli olmuştu. Önce Eylül 2021’de başlatılan faiz indiriminden, bunun sonucunda aralık ayında dövizin tırmanması üzerine başvurulan KKM uygulamasından ve bu uygulama yüzünden Türkiye’nin 1 trilyon liranın üstünde bir yük üstlenmek durumunda kalmasından söz ettim ve konuyu Merkez Bankası’nın geçen yılki zararına getirdim. Soru sırası bendeydi ve Merkez Bankası’nın zararını sordum, yanıt için bir el bile kalkmadı. Gazeteci adayı, gazete okumalı, gelişmelerden haberdar olmalıydı, bunun önemini vurguladım.
Değer kaybı ne kadar?
Konu dönüp dolaşıp değer kaybı hesabına gelince o klasik hataya ne ölçüde düşüldüğünü görmek istedim. “Dolar örneğin 20 liradan 40 liraya çıkmışsa TL ne kadar değer yitirmiştir” diye sordum. Bir öğrenci tereddütsüz yüzde 50 yanıtını verdi. Söylediği doğruydu tabii ki; ama acaba yanıltmak mümkün olacak mıydı, “Emin misin” dedim. Kafası karıştı, bu kez yüzde 100 dedi. Birkaç soru-yanıtla yüzde 100 değer kaybının yanlışlığına ikna ettim ve ilk söylediğinin doğru olduğunu belirttim. Bu genç arkadaşım konferans sonrası yanıma gelip espri yaparak “Beni yanılttınız” diyecekti. “Bu da bir ders” dedim, “Karşındakinin her söylediğine inanmayacaksın”.
Bir öğrencinin sorusu aslında tüm arkadaşlarının kaygılarını ortaya koyuyordu. Türkiye ekonomisi düzelir miydi, soru buydu. Burada kastedilen tabii ki yaşam kalitesinde, yaşam standardında bir iyileşme olup olmayacağıydı. Uzun uzun yanıt vermeye çalıştım. Ama özet olarak söylediğim şuydu:
“Bugün fiyat artışlarının önüne geçilse ama gelirler de sabitlense geniş kitleler bundan memnun olur mu, olmaz. Enflasyon başkadır, hayat pahalılığı başka. Enflasyon durdurulabilir ya da çok önemsiz bir düzeye çekilebilir ama hayat pahalılığını sona erdirmek Türkiye’de orta vadede bile çok zor görünüyor. O yüzden Türkiye ekonomisi olarak ifade edilen yaşam kalitesinde bir iyileşme ne yazık ki beklemiyorum.”
Neyi, nerede aramalı?
Ekonomi muhabiri olmak isteyenler için olmazsa olmaz kaynakları sıraladım. TÜİK, Merkez Bankası, BDDK gibi kurumların web sayfalarının çok iyi incelenmesi gerektiğini ifade ettim.
Excel programını çok detaylı olmasa bile bilmenin önemine dikkat çektim. Gazetecilikte hızın, hele hele internet haberciliğinin yaygınlaşmasıyla birlikte çok daha önemli hale geldiğini vurguladım.
Teori değil, pratik!
Bir öğrenci arkadaşım ekonomiyle ilgili teorik sayılabilecek bir soru yöneltince yanıtım şu oldu:
“Bakın burada yıllarını bu işe vermiş beş gazeteci var. Teorik bilgileri hocalarınızdan zaten alıyorsunuz. Bize, gazeteciliğin pratiğini sorun. Örneğin haber nasıl yazılır konusunda teorik bilgiye sahipsiniz ama işin pratiği başkadır. Haberi öyle bir yazın ki şefiniz düzeltecek bir yön bulamasın. Başlığı öyle bir atın ki daha iyi bir başlık aranmasın. Türkçeye hakim olun, dilinizi iyi kullanın.”
Sevgili Falih bana bir katkı yaptı:
“Üniversite ile birlikte aslında öğrenciliğiniz sona erdi, sizler birer gazeteci adayısınız ve bir anlamda staj yapıyorsunuz. Hocalarınızı bilgi edinme anlamında sömürün, sürekli soru sorun, okul hayatı sona erdikten sonra hocalarınızı bulup saatlerce konuşma olanağınız olmayacak, şimdi bu olanağınız varken kullanın.”