The Status Quo Ante
Salgının 2020’de sona ermeyeceği belli oldu. Aşı çalışmalarının sonucu da belirsiz. Dünya bugüne kadar 1 milyondan fazla insanını kaybetti. Can kaybında başı da dünyanın lideri havasında dolaşan ABD çekti. COVID-19 insanları sadece hasta etmedi, öldürmedi, aynı zaman da işsiz bıraktı. Yoksullar daha da yoksullaştı. Çünkü gelir dağılımı daha çok bozuldu. Dünya Bankası verilerine göre dünyadaki yoksul insan sayısına 90 milyon kişi daha eklendi. Salgın şu ana kadar üretimde 12 trilyon dolara yakın bir kayba neden oldu, bu kaybın 2021 yılında da devam edeceği ve tahmini olarak 22 triyon doları bulacağı sanılmakta.
Krizin ekonomik etkileri üzerine raporlar yayımlanmaya devam ediyor. Son olarak IMF dönemsel olarak yayımladığı üç raporu açıkladı. Bunlardan birisi de “Dünya Ekonomik Görünüm (WEO)” raporu. Raporun başlığı daha içine bakmadan okuyacak olanı kötümserliğe sürüklüyor, “Uzun ve Zor Bir Yokuş”. Haksız da değiller. Raporun verilerini kullanarak çizdiğim GSYH büyüme oranına baktığımızda, dünya ekonomisinin 2008 krizinden daha büyük bir krizi yaşamakta olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
Kaynak: https://www.imf.org/en/Publications/WEO/weo-database/2020/October
IMF’ye göre de yaşamakta olduğumuz kriz 1929 Büyük Buhranından bu yana görülen en kötü kriz. Kriz ile birlikte ekonomilerin içine düştüğü derin durgunluk bir süre daha devam edecek gibi. IMF 2020 yılında dünya ekonomisinin %4.4 küçüleceğini öngörürken, 2021'de büyümenin %5.2'ye ulaşacağını tahmin etmekte. Beklenti 2020 yılında ekonomide küçülmenin gelişmiş ülkelerde %5.8 ile gelişmekte olan-yükselen ekonomilerden (%3.3) daha fazla olacağı yönünde. Ülkelere göre baktığımızda İspanya %12.8’lik küçülme ile ilk sırada yer alırken onu %10.6 ile İtalya ve %9.8 ile Fransa ve İngiltere izlemekte. Bir zamanların büyüme şampiyonu Çin’in de ancak %1.9’lik GSYH artışı sağlayabileceği tahmin edilmekte. IMF, Türkiye için 2020 küçülme tahmini %5.
Yılın üçüncü çeyreğinde kısmi bir toparlanma olsa da istihdam, salgın öncesi düzeyin çok altında kalmaya devam ediyor ve işgücü piyasası, düşük gelirli işçilerin, gençlerin ve kadınların daha çok etkilenmesiyle daha çekilmez hale geldi. Bu felaketten çıkış muhtemelen uzun, düzensiz ve belirsiz olacaktır. Bundan dolayı 12 trilyon dolara yakın önemli küresel mali destek ve merkez bankalarının kapsamlı faiz indirimleri, parasal genişleme ve varlık alımları olası bir felaketi önledi ise de mali ve para politikası desteğinin zamanından önce geri çekilmemesi gerekiyor.
Çözüm için yapılacak ilk eylem geçen hafta “eğreti iktisat” olarak kavramlaştırdığım iktisat politikalarından vazgeçilmesi gerekmekte. Genişlemeci para politikasının küresel olarak gevşetilmesi, toparlanma için gerekli olmakla birlikte, orta vadede finansal risklerin birikmesini önleyecek tedbirlerle tamamlanmalı ve merkez bankasının bağımsızlığı her ne pahasına olursa olsun korunmalı. İhtiyaç duyulan mali harcamalar ve üretimin çöküşü, küresel devlet borç seviyelerini küresel GSYH'nın %100'ünün üzerinde bir düzeye çıkardı. Bu borç yükünü gelişmekte olan ülkelerin kaldırması mümkün değil. Borçların biri kısmından bankacılık sektörü vazgeçmeli.
Eğitim ve sağlık Kamusal Mallardır
Hükümetler, iyi hedeflenmiş nakit transferleri, ücret sübvansiyonları ve işsizlik sigortası yoluyla gelir desteği sağlamaya devam etmeli. Büyük ölçekli iflasları önlemek ve işçilerin üretken işlere dönebilmelerini sağlamak için, savunmasız ancak yaşayabilir firmalar, vergi ertelemeleri, borç hizmetlerinde moratoryumlar ve öz sermaye benzeri destekleri almaya devam etmeli.
Zamanla, toparlanma güçlendikçe, politikalar, uzun vadede küçülmesi olası sektörlerden (seyahat) büyüyen sektörlere (e-ticaret) işçilerin yeniden tahsisini kolaylaştırmaya kaydırılmalı. Gelir transferleri, eğitim ve beceri kazandırma programları güçlendirilmeli. Eğitim ve sağlığın kamusal mal olduğu kabulü ile yeni bir maliye politikası geliştirilmeli.
Yeniden tahsisi desteklemek, aynı zamanda, şirket iflaslarıyla etkin bir şekilde mücadele etmek için iflas süreçleri ve çözüm mekanizmalarını hızlandırmak için adımlar gerektirecektir. Kamuya açık yeşil altyapı yatırımı, düşük faiz oranları ile desteklenmeli, karbon emisyonlarını azaltmaya yönelik adımlar güçlenmeli. Küresel ısınmaya karşı önlemlere direnç gösteren başta ABD olmak üzere diğer ülkeler de artık bu politikalarından vazgeçmeli.
IMF, bu felaketten kurtulmak için hem ulusal hem de uluslararası düzeyde politika cephesinde önemli yenilikler yapılmasını zorunlu görüyor. Ancak bunun için mevcut statükodan vazgeçmiyor, onu koruyor, “The Status Quo Ante”. Sadece IMF değil, Türkiye dahil diğer ülkeler de aynı yönde hareket ediyor. Bu da hala ne 2008 krizinden ne de salgından yeteri kadar ders alınmadığını göstermekte.