Temiz üretim uluslararası rekabetçilik unsuru oldu
Türkiye Teknoloji Geliştirme Vakfı Genel Sekreteri Dr. A. Mete Çakmakcı, “Teknoloji geliştirme faaliyetlerinin her alanında gittikçe artan bir çevre ve sürdürülebilirlik vurgusu var” diyor.
Kamu ve özel sektör iş birliği ile 1991 yılında kurulan Türkiye Teknoloji Geliştirme Vakfı (TTGV) Türkiye’de özel sektörün inovasyon ve teknoloji geliştirme alanlarındaki girişimlerine destek sağlayarak uluslararası rekabetçiliğinin geliştirilmesine katkı vermeyi hedefliyor.
TTGV, kuruluşundan bu yana bin 500’ün üzerinde teknoloji geliştirme projesi için kamu ve öz kaynaklarını kullanarak 500 milyon doların üzerinde finansal destek sağladı. Bu desteğin yüzde 88’i KOBİ ölçeğindeki firmalar tarafından kullanıldı.
Son dönemde temiz üretim konusuna odaklanan TTGV, 4 Aralık’ta İzmir’de; 10 Aralık’ta ise Eskişehir’de sanayi odaları işbirliği ile “Yeşil Başarı Öyküleri - Sürdürülebilir Temiz Üretimde Başarılı Uygulamalar” başlıklı toplantılar düzenliyor. Hedef, şirketlerin temiz üretim uygulamalarını paylaşmalarını ve bu yönde farkındalığın oluşmasını sağlamak.
Toplantı öncesinde görüşlerini aldığım Türkiye Teknoloji Geliştirme Vakfı Genel Sekreteri Dr. A. Mete Çakmakcı, rekabetçiliğin en önemli unsurlarından birinin kaynak verimliliği olduğunu söylerken, kaynak verimliliği olgusunun üretim maliyetinin ötesinde, tüm ürün yaşam döngüsünün toplam verimliliğini kapsayacak şekilde genişlediğini belirtiyor. “Bu konuya bir mevzuat maliyeti olarak değil, bir inovasyon fırsatı olarak bakmak daha doğru” yorumunu yapan Dr. A. Mete Çakmakcı, “Teknoloji geliştirme faaliyetlerinin her alanında gittikçe artan bir çevre ve sürdürülebilirlik vurgusu var. Yeşil büyüme stratejisi ekonomik büyüme ile çevre faaliyetlerinin bir arada yürütülmesini, yeni çevreci endüstrilerin ve iş alanlarının geliştirilmesini, çevre ile ilgili altyapı yatırımlarının ve Ar-Ge sektörüne yönelik yeni istihdam alanlarının yaratılmasını öngörüyor. Son yıllarda çevre ile ilgili konuların ekonomik ve sosyal politikalardaki belirleyici rolü giderek artıyor. Kaynakların temininde, dönüştürülmesinde ve kullanılmasında verimlilik artışı kaçınılmaz hale geldi. Özellikle gelişmekte olan ülkelerde yeni iş alanları ve istihdam yaratılması yönündeki baskı ile ‘sürdürülebilirlik’ anlayışı yeni bir boyut kazanmış oldu. Bu da politika yapıcılardan uygulayıcılara ve farkındalık yaratmaya yönelik çalışanlara önemli sorumluluklar getiriyor” diyor.
Odak noktamız temiz üretim ve endüstriyel simbiyoz
Dr. Çakmakcı, TTGV’nin sürdürülebilirlik yaklaşımını şöyle anlatıyor: “Endüstride oluşmaya başlayan farkındalığı sürdürülebilir kılmak ve çevre teknolojileri alanında endüstrimizi proje geliştirme ve uygulamaya teşvik etmek amacıyla, 2007 yılından itibaren TTGV kaynakları ile projeler yürütüldü. Bu kapsamda 2015 yılı sonuna kadar endüstride yılda 7 milyon metreküp doğalgaz tasarrufu, 1.25 milyon kWh elektrik tasarrufu, CO2 salımında yılda 54 bin 500 ton ve atık miktarında ise 32 bin ton azaltım mümkün oldu. Bu projeler yüzde 70 oranında yerli teknoloji ve ekipman kullanımıyla gerçekleştirildi. Son dönemde ise endüstrideki çevre dostu eğilimi sürdürülebilir yeşil büyüme anlayışına entegre edecek çalışmalar yürütmeye başladık. Eko-Verimlilik (Temiz Üretim) uygulamalarının yanı sıra, birbirinden bağımsız çalışan, tercihen birbirine yakın, iki veya daha fazla ekonomik işletmenin bir araya gelerek hem çevresel performansını, hem de rekabet gücünü artıracak uzun süreli ortaklıklar kurması ve dayanışma içinde çalışması anlamına gelen Endüstriyel Simbiyoz uygulamalarına odaklanıyoruz.”
Sanayicimizin en iyi uygulamaları duymaya, öğrenmeye ihtiyacı var
Temiz üretimin, “Doğal kaynakların daha verimli kullanılmasını, üretim sırasında kirlilik oluşturacak maddelerin daha az kullanımını veya çevre dostu alternatiflerinin uygulanmasını sağlayacak teknik ve teknolojilerin geliştirilerek üretim süreçlerine eklemlenmesini kapsadığını” ifade eden Dr. Çakmakcı, gelişmiş pazarlarda temiz üretilen ürünlerin tüketimi konusunda hızla artan bir müşteri ve tüketici duyarlılığının gözlemlendiğini söylüyor. Dr. Çakmakcı, tüm değer zincirinin temiz üretim yaklaşımı ile bütünsel olarak dikkate alınması gerektiğine dikkat çekerken, çevre dostu tasarım ve temiz üretimin önemli bir uluslararası rekabetçilik unsuru haline geldiğini vurguluyor.
“Çevre dostu tasarım ve temiz üretimin bir toplumsal duyarlılık yaklaşımının ötesinde, somut ekonomik ticari getirileri olan bir yatırım olduğunun sanayicimize anlatılmasına ihtiyaç var” diyen Dr. Çakmakcı, Türkiye’de sanayicilerin en iyi uygulamaları dinleyebileceği ve öğrenebileceği ortamların yatırılması gerektiğinin de altını çiziyor.
Sürdürülebilir tüketim ve üretim kavramı ülkemizde çok sınırlı düzeyde biliniyor
“Türkiye’de ‘temiz üretim' kavramının ulusal ölçekte yaygınlaşması 2008 2011 yılları arasında yürütülen ‘Türkiye’nin İklim Değişikliğine Uyum Kapasitesinin Geliştirilmesi’ adlı Birleşmiş Milletler Ortak Programı ile oldu. Ortak Programın sanayiye yönelik ayağı olan “Eko-Verimlilik (Temiz Üretim) Programı” Birleşmiş Milletler Sınai Kalkınma Teşkilatı (UNIDO) sorumluluğunda TTGV tarafından Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) danışmanlığı ile yürütüldü. Sanayide su verimliliğine odaklanan Program kapsamında tekstil, gıda, içecek, kimyasal madde, metal işleme alanlarında faaliyet gösteren endüstriyel işletmelerde uygulamalar gerçekleştirildi. Yüksek verime sahip üretim teknoloji ve yöntemlerin kullanımıyla, aynı miktarda üretim için daha az doğal kaynak ve enerji kullanımı ve daha az atık üretimi prensibine dayanan Sürdürülebilir Tüketim ve Üretim (STÜ) kavramı, ülkemiz için çok büyük bir önem arz etmesine karşın, çok sınırlı düzeyde biliniyor ve uygulanıyor.”
Temiz teknoloji inovasyon endeksinde gerideyiz
“Türkiye, temiz teknolojiye yönelik olarak ‘inovasyon gelişim kanıtları’ ve ‘inovasyon etkenleri’ kategorilerinde pek çok ülkenin gerisinde. Gelişmiş ülkelerde 4,5 üzerinde olan temiz teknoloji inovasyon endeksi Türkiye için sadece 1,0-1,5. Avrupa Çevre Ajansı’nın Türkiye çevre durum değerlendirmesinde özellikle su kaynaklarındaki azalmaya ve var olan su kaynaklarının etkin kullanılmamasına vurgu yapılıyor. Türkiye’de suyun önemli tüketicilerinden birisi de sanayi. Enerji verimliliğine yönelik ciddi bir potansiyelimizin bulunmasına rağmen enerjide yüzde 70 oranında dışa bağımlıyız. Oysa pek çok ülkenin ekonomilerini canlandırmak için açıkladıkları teşvik paketlerinde temiz teknolojilerin yaygınlaşmasına yönelik destekler yer alıyor. Temiz teknolojilere dayalı bir ekonomiye dönüşümün sadece teknoloji arzı ile mümkün olamayacağını; ilgili sürecin kolaylaştırıcı teknolojilerin yanı sıra yenilikçi iş modelleri, tutarlı uygulama stratejileri ve teşvik edici kamu politikalarının devreye girmesi ile etkin olabileceğini dikkate almalıyız.”