“Temiz bir altın sektörü hayal ettik”
Runda Jewelry, kendini Türkiye’nin “ilk sürdürülebilir mücevher markası” olarak tanımlıyor. Şubat 2021’de aktif satışa başlayan marka, tasarım sürecinin her aşamasında geri dönüştürülmüş materyaller kullanarak karbon ayak izimizi azaltmayı hedefliyor ve doğadan aldığını geri verebilmek için satışını gerçekleştirdiği her ürün için bir ağaç dikiyor. Runda Jewelry’nin sürdürülebilirlik hikayesini kurucularından Hüseyin Abdik'ten dinledim:
Dünyanın en güzel tasarımları doğada
“Türkiye’nin ilk sürdürülebilir mücevher markası olan Runda’da aktif satışa 2021 Şubat ayında başladık. Runda eski İrlandaca ‘gizem’ demek, biz de doğadan aldığımız ilhamla ve çevre bilinciyle tasarladığımız mücevher ve takılarımızı, doğal gözükmek ve doğanın gizemini hissetmek isteyen kadınlar için tasarlayan bir markayız. Bizce dünyanın en güzel tasarımları doğada bulunuyor, her koleksiyon hikayemizde doğadan bir parça taşıyoruz, doğanın gizemi ve geçmiş uygarlıkların bu gizemi sürekli çözme çabaları bize ilham veriyor. Bunu yaparken, tasarımlarımızın her aşamasında geri dönüştürülmüş materyaller kullanarak karbon ayak izimizi azaltmayı hedefliyor ve doğadan aldığımızı geri verebilmek için satışını gerçekleştirdiğimiz her ürün için bir ağaç dikiyoruz.”
Yüzde 100’ü geri dönüştürülmüş altın
“Dünyadaki karbon ayak izimizi azaltmak için hayranı olduğumuz ve tüm ilhamımızı aldığımız doğayı zenginleştirmeye çalışıyoruz. Ana amacımız mücevher sektöründe söz sahibi olurken çevreye en az zararı vererek diğer markalara da örnek olmak ve bu konuda farkındalık yaratmak. Altın sektöründe üçüncü jenerasyon olarak daha bilinçli, duyarlı ve etik anlamda temiz bir altın sektörü hayal ettik ve hayallerimizi gerçekleştirmek adına tüm ürünlerimizde sadece yüzde 100’ü geri dönüştürülmüş altın ve laboratuvar ortamında üretilmiş pırlanta kullanıyoruz. Bu malzemeler, tesislerimize entegre ettiğimiz ileri teknoloji makineler ile üretiliyor. Doğal kaynak kullanımını minimuma düşürme hassasiyetimiz için sayılı markanın sahip olduğu bir sistem inşa ettik, doğadan çıkarılan altını minimuma indiriyor ve tekrar tekrar işlenebilir hale getiriyoruz. Bu bizi sektördeki çok sayıda markadan farklılaştıran bir ilk.”
Laboratuvar ortamında üretilen pırlanta
“CVD olarak bilinen pırlanta taşlar yeni geliştirilmiş makineler tarafından laboratuvar koşullarında üretiliyor. Doğal pırlantanın tüm ışıltısını taşıdıkları gibi tıpkı onun kadar kaliteli bir şekilde ortaya çıkarılıyorlar. Basınç etkisi ve yeraltı atmosferinin etkenleri birleşerek uzun yıllar içinde doğal pırlantaların oluşmasını sağlıyor. Laboratuvar ortamında üretilen pırlantalar bu sürecin hızlandırılmış prosesi uygulanarak oluşturuluyor. Dolayısıyla doğal kaynakların tüketimi tamamen sınırlandırılıyor, biz de doğa dostu bu yönteme odaklanıyor ve tüm pırlantalarımızı ‘lab-created diamond’ olarak kullanıyoruz.”
Sektör, büyük ölçekli bir sanayiye dönüştü, çevresel etkisi arttı
“Günümüz tüketicisi daha bilinçli ve doğaya karşı saygılı, artık alacağı ürünleri daha detaylı bir şekilde araştırıyor. Malzeme tedariğinden, üretim sürecine ve paketlemeye kadar şeffaflık arayan bir tüketici talebi var ve giderek de artıyor. Altın takılar her zaman gündelik yaşantımızın bir parçası oldu ve tasarımlarını doğada bulunan form ve figürlerden alıyor. İlk etapta bir zanaat olan bu sektör daha sonraları daha büyük ölçekli bir sanayi haline gelerek çevreye olan etkisini arttırdı. Şimdi üretim sürecinin titizlikle incelendiği, doğaya karşı tutumun önemli olduğu ürünlere yönelik bir talebin de ortaya çıkmasıyla, tüketiciler daha dikkatli seçimler yapmaya başladı. Dolayısıyla bizim aldığımız tepkiler çok pozitif oluyor. İlk başta tüketicinin aklında geri dönüştürülmüş altın, laboratuvarda üretilmiş elmasın nasıl olduğuna, gerçek mi değil mi gibi ön yargılar olabiliyor. Üretim sürecimizi detaylı anlattıkça gerek şeffaflığımızla gerekse güvenirliği kanıtlanmış üçüncü parti kuruluşların denetimiyle kazandığımız sertifikalarımızla gideriyoruz.”