Tekmili birden; SBK olayı…
Hikaye ABD’nin Utah eyaletinde başladı.
Mormon inancını takip eden bir tarikata üye iki kardeş, Jacop ve Isaiah Kingston, 2006 yılında Washakie adlı bir yenilenebilir enerji şirketi kurdular.
ABD federal hükümetinin atıktan enerji üretenlere yönelik bir teşvik programı var; atık kaynaklı yakıt üretenlere, galon başına yaklaşık iki dolar teşvik veriliyor.
Kingston kardeşler de bu teşvikten yararlanmak için başvuru yaptılar. Ancak sadece ürettikleri yakıt için değil, üretmedikleri için de teşvik aldılar. Bunun için ürettikleri yakıtları önce ABD içinde tırlara yükleyip gezdirdiler, sanki başka kentlerden atık alıp, yakıt üretmiş gibi yaptılar. Oysa dönüp dolaşıp gelen hep aynı yakıttı. Ama böylece ABD maliyesinden milyonlarca dolar teşvik aldılar.
Ardından sahneye Kaliforniya’dan Ermeni asıllı mafyavari bir işadamı girdi; Levon Termedzyhyan.
Termedzyhyan’ın sahip olduğu Noil adlı enerji şirketi ile ABD hükümetini dolandırmak için yapılan tezgah iyice büyüdü. Artık üretilmiş gibi gösterilen yakıtlar sadece ABD içinde dolandırılmakla kalmıyor, Panama’ya, Hindistan’a bile gönderilip, aynen geri getiriliyordu. Kingston Kardeşler ve Termedzyhyan bu yolla ABD maliyesini 511 milyon dolar dolandırdı.
Kara para nasıl aklanacak? Türkiye ve SBK devrede
Kazanç iyiydi de, bir de bu dolandırıcılık parasının aklanması gerekiyordu. İşte sahneye burada Sezgin Baran Korkmaz (SBK) girdi.
Korkmaz aracılığıyla paralar Türkiye’de batık şirketler almaya, bunlar üzerinden “aklanmaya” başlandı. İş o kadar karlıydı ki, dolandırıcılar Türkiye’yi pek sevdi. Termedzyhyan, “yatırım yoluyla” Türk vatandaşlığı bile aldı, adını Lev Aslan Dermen yaptı.
SBK ve Dermen, Türkiye, Lüksemburg ve ABD’de ortak şirketler kurdular. Kingston kardeşlerin Washakie üzerinden “kazandıkları” dolandırıcılık parasıyla Türkiye’de emlak, otel (şu meşhur Paramount Hotel), yalı, daire yat almaya başladılar.
Fakirlikten geldiğini hiç saklamayan, hatta bununla zaman zaman övünen SBK, “bu kadar kısa sürede, bu kadar parayı nereden bulduğu” soruşturulmasın diye kendi çapında bir “gazeteci ağı” da kurdu. (Gazeteciler isim isim, Bora Jet’in eski sahibi Yalçın Ayaslı’nın SBK aleyhine 2019’da ABD’de açtığı davanın 127 sayfalık suç duyurusunda geçiyor). Devlet görevlilerine, yargı mensuplarına da rüşvet dağıtan SBK, Türkiye’deki çivisi çıkmış yargı sistemini kendi lehine kullanarak, zor durumdaki şirketleri kimi zaman yargı sopasıyla, kimi zaman da doğrudan tehdit ederek/şantaj yaparak ele geçirmeye başladı. (SBK’nın izlediği mafyavari yöntemlerin ayrıntıları da yine aynı suç duyurusunda ayrıntılı şekilde anlatılıyor. Hatta bir şahidin ağzından SBK’nın “Türkiye’de artık yargı yok. Herşey paraya bağlı” dediği de yer alıyor).
ABD parasının peşine düşüyor
Ancak ABD, kurulan dolandırıcılık şebekesini fark edip, paranın peşine düşünce SBK ve avanesi için işler sarpa sarmaya başlıyor. ABD’de önce Kingston kardeşler ve Dermen/Termedzyhyan hakkında dava açılıyor. Dava süreci devam ederken Kingston kardeşler (tıpkı Zarrab gibi) itirafçı olunca, Dermen/Termedzyhyan tek başına yargılanıyor. Sonuçta 130 yıl cezaya mahkum oluyor.(Burada Ermeni asıllı Dermen/Termedzyhyan’ın iş ortaklarından birinin –ilginçtir- Azeri asıllı Mübariz Mansimov olduğu ayrıntısını da vermek gerek. Malum Mansimov son dönemde özellikle suç örgütü lideri Sedat Peker’in videolarında ismi çokça geçen, “dolandırıldığı-malına çöküldüğü” iddia edilen isim).
“Davacı; ABD devleti, davalı; SBK”
Amerikan yargısında bir kural var; kişiler gıyaplarında yargılanmıyorlar. Eğer haklarında bir şüphe/kanıt varsa, savcılık gizli bir iddianame hazırlıyor, bu iddianame şüpheli yakalandıktan sonra kamuoyuna açıklanıyor (Zarrab davasında da aynı yola başvurulmuştu).
Tüm bu dolandırıcılık “macerasının” baş kahramanlarından SBK, Türkiye’den kaçıp gittiği Avusturya’da ABD’nin talebi üzerine tutuklandı. Tutuklanır tutuklanmaz da hakkındaki iddianame üzerindeki gizlilik kaldırıldı. İddianameye göre SBK ABD’de “kara para aklamak” ve “yargıyı engellemekle” suçlanıyor. Utah bölge savcılığı tarafından yazılan iddianamede davacı “ABD devleti” olarak görünüyor. İddianamedeki unsurlar, Kingston kardeşler ve Dermen/Termedzyhyan iddianamelerindeki suçlamaların devamı niteliğinde.
SBK’nın adı “Mueller soruşturmasında” da geçti
SBK’nın ABD hukuk sistemini “meşgul” etmesi sadece 2019 tarihli Yalçın Ayaslı’nın davası ve gizliliği bu hafta başında kaldırılan “ABD hükümeti SBK’ya karşı” davasıyla sınırlı değil.
Trump’ın ABD Başkanlığı döneminde özel yetkili savcı Mueller’in yürüttüğü siyasi içerikli davada da adı geçmiş, ifadesine başvurulmuştu SBK’nın.
SBK’nın “bağlantılarını” anlamak için o soruşturmaya da bir göz atmak gerek;
Mueller soruşturmasının Türkiye’yi ilgilendiren kısmında “baş aktör” Michael Flynn.
Emekli bir general olan Flynn, Trump’ın Başkanlık seçim kampanyasında “ana ekipte” yer alıyordu. Nitekim Trump seçilir seçilmez Flynn’i de “ulusal güvenlik danışmanı” yaptı. Ancak Flynn, hakkındaki şaibeler nedeniyle bu görevde sadece iki ay kadar kalabildi ve istifa etti.
İstifasının ardından ise hakkındaki soruşturmalar ardarda gelmeye başladı. Soruşturmaların “Türkiye dosyasında”, Flynn’in lobi şirketinin Türk hükümeti için ABD’de FETÖ elebaşı Gülen aleyhine lobi faaliyetleri yapması için yapılan anlaşma vardı. Anlaşma doğrudan Türk hükümeti ile değil, Ekim Alptekin adlı bir işadamıyla yapılmıştı. Flynn, yabancı bir ülke/şirket lehine lobi yapacağını resmen ABD hükümetine bildirmediği için suç işlemişti. Nitekim yargılanması sırasında asıl parayı Türk hükümetinin verdiğini, Alptekin’in aracı olduğunu itiraf etti. (Sonra da Trump’ın “başkanlık affıyla hapisten kurtuldu).
Soruşturmada SBK’nın adı, Flynn’le o lobi anlaşması yapılırken “onunla değil, benimle yapın” diye araya girmeye kalkan eski CIA Başkanı James Woolsey ile yenilen bir öğle yemeğinde geçiyor. Yemekte Woolsey ve eşi ile, SBK ve Alptekin ikilisi var. İlginç bağlantılar.
“Dede” kim?
Bunlar şimdiye kadar ABD iddianamelerinden çıkan bilgiler. Asıl sarsıcı bilgiler (tıpkı Zarrab dosyasında olduğu gibi) dava başlayınca çıkacak gibi.
Kim bilir? Dava sürecinde SBK’nın Türkiye’de rüşvet verip işlerini hallettiğini, iddianamede de “dede” lakabıyla anılan üst düzey yetkilinin kimliğini de öğrenebiliriz belki…