Tehlikenin farkındalar mı?
Merkez Bankası’nın geçen haftaki kararı, öncesinde ve sonrasında Sn. Cumhurbaşkanı’nın söylemleri ve salı akşamı Merkez Bankası’ndan gelen açıklama sonrasında net olarak şu söylenebilir: TL üzerindeki koruma kalkanı kaldırılmış bulunmaktadır. Bu esasen çok tehlikeli bir gidişatın da önünü açmıştır. Son 1.5 ayda sepet kurdaki değer kaybı yüzde 40’ı geçmiş bulunuyor. Zaten uzun zamandır üretici kesimden fiyat baskılarının geldiği bugünkü konjonktürde böyle bir kaybın enflasyon üzerindeki “ilave” etkisi yüzde 15’in altında olmayacaktır.
Bir ülkenin milli parası üzerinde pek çok koruma kalkanı bulunur. Eski zamanlarda en çok kullanılan kalkan tedavüldeki paranın arkasında değerli bir maden stoğunun bulundurulması, ve istenildiğinde paranın karşılığı olarak kıymetli madenin (altın) belirli bir pariteden para sahibine ödenme garantisi verilmesi şeklindeydi. Ancak Bretton Woods anlaşmasının çökmesiyle birlikte son 50 senedir tüm paralar artık “fiat”(Latince anlamıyla “yoktan var edilen”) para oldu. Böyle bir sistemde paranın değerinin korunmasında tabii ki bahis konusu ülkenin istikrarlı bir şekilde cari fazla vermesi önemli bir kriterdir. Ancak bunun dışında ve özellikle Ödemeler Dengesi’ne daha geniş bir perspektiften bakıldığında, söz konusu paranın değerini üzerindeki reel faiz oranı, ülkenin yabancı para rezervleri, sürdürülebilir borçluluk düzeyleri, milli hasıla büyüme oranı ve bizatihi parasının uluslararası ticaret ve finansta kullanımı gibi kriterlerin bir bileşkesi belirler.
Son yıllarda TL’nin parasının değerinin belirlenmesinde yukarıda saydığım kriterlerin giderek daha azı etkili olmaya başlamıştı. Şöyle ki, özellikle 2010 sonrasında artan küresel likidite ile birlikte anormal düzeylerde cari açık verilmesi ve kamu-özel toplamındaki dış borçluluk oranındaki artış bu kriterleri devreden çıkarmıştı. Sonrasında, Merkez Bankası’nın yabancı para rezervlerindeki azalış bu çıpayı da ortadan kaldırdı. Pandemi öncesinden başlayarak büyüme oranlarında meydana gelen yavaşlama ülke ekonomisinin orta vadede güçlü ve istikrarlı bir büyüme göstereceği beklentisini törpüledi. Son olarak elimizde reel faiz oranı kalmıştı. Ancak onun da son dönemde hızlı bir şekilde eksi reel faize çevrilmesiyle artık TL’ye koruma kalkanı olacak, onun değerini şu ya da bu şekilde çıpalayacak bir kriter kalmamış bulunuyor. Aksine, örneğin bizatihi Merkez Bankası’nın karar metninde de vurguladığı gibi fiyat artışlarının 2022’nin 2. yarısına kadar devam edeceği olgusu bu oranlarla TL’ye yatırım yapmayı imkansız hale getiriyor.
Merkez Bankası’nın cari fazla verilerek kurlarda dengelenme olacağı iddiasına gelirsek. Uzun yıllardan beri cari açık veren bir ekonominin parasının aşırı değersizleşmesi ile birlikte bir kaç ay içerisinde kalıcı ve istikrarlı bir şekilde cari fazla veren bir ekonomiye dönüşmesi imkansız. (Yaz aylarında turizm gelirleriyle 1-2 ay cari fazla vermekten söz etmiyorum.) Evet, dış ticaret dengemizde şimdilik olumlu bir gidişat var. Ancak bunun sebebi paramızın aşırı değersizleşmesinden daha çok herkesin bildiği gibi özellikle Uzak-Doğu’dan mal sevkiyatlarında meydana gelen aksamalar ve Çin-ABD ilişkilerindeki soğukluk. Bu 2 problem ilelebet devam etmeyecektir. Ayrıca, her fırsatta vurguladığım gibi ana ihracat pazarımız AB’nin büyüme görünümü ve dolayısıyla bizden ithalat talebinin ileriye dönük devamlılığı da hiç net değil.
Geldiğimiz noktada politika faiz oranına ve halihazırdaki enflasyon düzeyi ile ileriye dönük enflasyon beklentilerine bakıldığında (ki, kurda gelinen seviyeler itibarıyle bu yüzde 30 ve üzeridir) politika faizinin anormal yüksek düzeyde bir “eksi” reel faiz olduğu aşikar. Daha önce TL’de görülen satış (sell-off) dönemlerinde yatırımcıların belirli kur düzeylerinde yeniden TL’ye döndükleri (bir anlamda TL’yi destekledikleri) görülmüştü. Ancak bugünkü girdap ortamında yatırımcılar buna cesaret edemiyor. Edenler de zarar ediyor. Bu kaotik ortamın sürdürülmesi durumunda zaten ciddi yara almış olan fiyatlama mekanizmalarının iyice kilitlenme, ve ekonominin çarklarının tahmin edilemeyecek bir hızda durma riski artmış bulunuyor. Daha önce de Türkiye ekonomisinde böyle irrasyonel denemelerde bulunulmuş, ve sonuçta TL’de güveni sağlamak amacıyla süper yüksek faizli tahviller ihraç edilmiş ve politika faizleri yüksek oranlarda artırılmıştı. Bir an önce gerçekçi para politikalarına dönülmesi şart.