TCMB 28/4 tarihli yılın ikinci raporu üzerine notlar…

Hasan ARDIÇ
Hasan ARDIÇ Dünyada Ekonomi

Dunya.com da yayınlanan son yazılarımdan biri; “Ülkemizin belki de en büyük sorunlarından biri; kurumsallaşma ya da ” başlığı altında anlatmaya çalıştıklarım idi…

Bu yazımın yayınlandığı günlerde, bazı değerli akademisyen ve iktisatçılarımızın da benzer konuları yazmaları, kurumsallaşamama konusunun ihtiyaca binaen tekrar gündeme gelmesi anlamını taşıyor. Bu arada, buna bağlı olarak kaliteli eğitim için nitelikli öğretim üyesi açığını belirten görüşlere de acilen gereken önemin verilmesini ısrarla istiyorum. 

İşte hepimize yakın gelecekte gündeme eklenecek iki konu daha… 

Kurumsallaşma ve nitelikli öğretim görevlisi gereksinimi…

Bugün TCMB açıklamaları gündemin yine ana konusu oldu. Elbette enflasyon oranının bu derece yüksek olduğu ekonomilerde Merkez Bankalarının yapacağı açıklamalar daima gündemin ilk sıradaki maddesi olur. Bu son derece doğal karşılanması gereken bir durumdur.

Gazetemizin, Dünya Gazetesinin önceki gün duyurduğu gibi, TCMB Başkanı Prof. Şahap Kavcıoğlu TCMB’nin yılın ikinci enflasyon raporunu açıkladı, 2022 yılı sonu itibariyle enflasyon oranının %23,2 den %42,8 e çıkacağını ifade etti. Mayıs itibariyle de enflasyonda düşüş beklediklerini, halkın güvenini isteyerek kalıcı fiyat istikrarını en kısa sürede sağlayacaklarını belirtti. Burada sorulması gereken sorular; bu kadar büyük bir hata marjı nasıl olabilir, Mayıs ayında neler olabilir ki (Bu defa yaz enflasyonu da düşük olmayacak) enflasyon düşsün, fiyat istikrarını sağlayabilecek en kısa süre nedir vb…

Şimdi bu noktada, var olan gerçekleri hatırlamakta, biraz matematikli yaklaşımla TCMB Sayın Başkanının açıklamalarını değerlendirelim. Bugün tarih 28 Nisan 2022. Devletin Resmi kurumu olan TÜİK’in açıklamış olduğu enflasyon oranı %61,14. Yani açıklamanın yapıldığı gün, yıllık enflasyon öngörüsü olan %42,8 ki revize edilmiş orandır, yani; var olan enflasyon oranının düşürülmesi gerekir ki yıl sonu tahmini gerçekleşsin. Hepimizin temennisi de bu zaten… Ama nasıl olacak.

Var olan ile öngörülen enflasyon oranları arasındaki fark; %18,34. Yılın tamamlanmasına enflasyon hesaplaması açısından daha 9 ay var. Şimdi dileyen istediği gibi hesaplasın bu olanaklı mı? Değil… Özetle aylık enflasyon oranlarında çok ciddi boyutta düşmeler olmalı ki yapılan son revizyon oranı %42.8 e yıl sonunda ulaşılsın. Olanak dışı. Bugün, dünyanın ekonomi anlamındaki en güçlü ülkelerinden ABD’de bile enflasyon %8’lerde. Kaldı ki ABD enflasyonu beraberinde getireceği stagnasyon ile daha da artacak… Yani resesyon, yani durgunluk… Benzer durum diğer ileri ülkelerde de aynı doğrultuda…

Önce %5 olarak hedeflenen, uzun süre revize edilmemesi eleştiri konusu olan TCMB enflasyon oranının, %23,2 e ve bugün de %42,8 e çıkartılan revize edilmiş yeni öngörüsü piyasalarda güven unsurunu ağır zedelemekte. Buna karşılık olarak Mayıs’ la beraber enflasyonda düşüş beklentileri, halkın güvenini talep etmeleri MB açısından yerine getirilmesi olanak dışı bir beklentiler yumağıdır. Tekrar ediyorum; bu keşke olsa… Ama ekonomi, “Keşke”lerle yürütülemiyor. Bilim ve özellikle matematik yanılmıyor çünkü…

Bu noktaya kadar, hattâ hiç bir yazımda kişileri hedef almam, siyaset ve inanç tartışmasına, propagandasına da girmem. Hiç kimse alınmasın, gücenmesin… Ama İktisat / Ekonomi böyle bir disiplin işte… Ülke ekonomisinin içinde bulunduğu koşullar itibariyle değil bu yıl sonunda, önümüzdeki üç, hattâ beş yıl içinde bile tek rakamlı enflasyon oranına inmesi olanaklı gözükmemektedir. TCMB ana işlevi ülkede fiyat istikrarının sağlanmasıdır. Bugünkü koşullar altında TCMB’nin bu işlevi yerine getirebilmesi matematik olarak olanaksızdır.

Politika faizini değiştirmekle elde edilebilecek daha düşük oranlar konusunun geçmişte kaldığını hep birlikte görüyoruz. Eğer Aralık 2021 de bu yapılsaydı, ya da en geç Ocak 2022 içinde ama bu kez daha da yüksek oranlarda politika faizi artırılsaydı; enflasyon oranında bu derece hızlı artışların yaşanmayacağı aşikârdı. Ama olmadı. Tabii sadece ve tek etken bu değil, bu ilk etken. Maalesef devamı da geldi…

Enflasyon-Faiz-Kur diyelim, kur politikası diyelim, CoVid salgını diyelim, Rusya-Ukrayna savaşı diyelim, her ne olursa olsun çözüm olacak, uygulanabilir bir Para Politikasının olmaması, olanın gerçekle uyumlu olmaması, ya da her ne ise neden / nedenler işte bunların tamamı enflasyonun yükselmesinde farklı değerlerde rolü olan etkenlerdir. Böyle bir durumda TCMB’nin emisyon hacmini artırması, yani para basılması çözüm olmadığı gibi, enflasyon artışını körükleyici bir unsurdur. 

Dikkat edilirse BDDK bugünlerde çok sık frekanslarda yeni uygulamalar bildiriyor. Önce bankaların döviz ticaretine ilişkin bir tamim ve hemen ardından da SYR (Sermaye Yatırım Rasyosu) nun %200 bazı şirketler için de %250 ye kadar çıkarılması… Bu durumda son derece doğal olarak konvertibl para birimlerinin TL ye karşı değerlerini düşürmek, daha gerçekçi olarak da TL karşılıklarını en azından sabitlemek akla ilk gelendir. TCMB rezervlerinin SWAP olmaksızın - 51 milyar ABD Doları mertebesinde negatif olması, $ kurunun sabitlenmesi için yüksek maliyete katlanılmakta olduğunun göstergesidir. Buna ne kadar devam edilebilir sorusu yerinde bir sorudur. Bu nedenle BDDK’nın, uygulamada olmayan Para Politikası gerekçeli olarak döviz kullanımını TL’ye yönlendirme çabaları görülmektedir ve bu durumun devam edeceğini de öngörmek doğrudur.

Özetle, muhtemelen yakın vadede serbest kur rejiminden dalgalı kur politikasına geçiş, hattâ kur müdahalesi gündeme gelecektir. Bu da tabii ki istenmeyen ekonomik mecburiyetlerdendir. Enflasyondaki bu artışlar, fiyat istikrarının sağlanmasında yaşanılan güçlükler konusunda ¼ oranında global ekonomilerin, ¾ oranında da ulusal ekonomi politikalarımızın nedensel geçerliliği malûmlarınızdır. Enflasyonla mücadelede palyatif çözümler yerine daha gerçekçi, piyasalarda acı reçete olarak tanımlanan önlemleri almakta daha da gecikmemekte artık sadece fayda değil, zorunluluk da vardır. Bu açıklamalar IMF konusunu hızla düşündürecek ve konu aynı hızla çözüm masasına konulacaktır gibi görünüyor.

Piyasalarda, TL’leşme doğru olsa da zamanlama açısından uygun görülmemiştir. Bu bakımdan KKMH uygulaması da ek maliyet getiren bir uygulama olarak iktisatçılar tarafından yorumlanmaktadır ki öyledir de... KKMH uygulaması ve ekstra maliyetlerine katlanmak yerine, politika faizini artırmak hem daha az maliyetli olacak, hem kur artışları kısmen de olsa önlenebilecek ve enflasyon da bu derece kontrolden çıkmayacaktı.

Bütün bunları artık eleştiri olarak görmemek lâzım, çünkü zaten zamanında gerektiği kadar eleştiride bulunulmuştur. Şimdi artık zararın neresinden dönülürse kârdır sözü doğrultusunda yeni önlemler almak gereklidir.  $ / TL kurunu daha ne kadar ve hangi kaynaklarla stabil tutabilmek mümkün olabilir? 

Her zaman belirttiğim gibi; Merkez Bankaları tahminde bulunmaz, öngörü bildirmez, mesaj vermezler. Merkez Bankaları enflasyon hedefi verirler ve bu hedefe ulaşılmasını sağlamaya yönelik çalışmalar yaparlar. MB’lerin ana işlevi fiyat istikrarını sağlamaktır, MB’ler bağımsız kurumlardır, MB dışı müdahale ve yönlendirmelere açık olamazlar, MB Başkanları sıkça değiştirilerek kurumun ve kişilerin itibarsızlaştırılması ülkeye verilebilecek zararlar arasında yorumlanır. Bizde de benzer örnekler olmasına rağmen FED Başkanlarından Alan Greenspan 14 yıl görev yapmıştı.

Bu çerçevede TCMB’nin öngördüğü ve revize etmek zorunda kaldığı, gidişata paralel daha da revizyon gerekeceği durumu ifade eden yüksek hata marjının % kaçla aşıldığı hesabını anlamlı bulmuyorum. Esas anlamlı bulduğum bu derece yüksek hata marjının kabul edilemeyeceği ve bu marj ile çalışılması olanağının olamayacağıdır. Bu kadar önemli yanılma değil özel sektörde, nerede olursa olsun dikkatle değerlendirilir. Öyle de olmalıdır.

Bir önceki yazımın kapsamında yer aldığı üzere, liyakât ve kurumsallaşma bu yazımda da en fazla aradığım konular oldu. Değerli iktisatçı Prof. Dr. Veysel Ulusoy bu nedenlere dayalı olarak üniversitelerde eğitim kalitesinin yükseltilmesini teminen nitelikli öğretim üyesi açığı konusunu gündeme getirmiş olsa gerektir ki buna katılmamak mümkün değildir. Yine değerli iktisatçılarımızdan Dr. Mahfi Eğilmez de bu konuya ilişkin eşdeğer görüşlere yazılarında yer vermektedir.

 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Muhalefet 13 Kasım 2023
Ortadaki Doğu 23 Ekim 2023
Ekonomide 29 Ekim 18 Ekim 2023
… Bundan sonra ? 28 Ağustos 2023
KKM, gelişmeler 25 Ağustos 2023