Tasarruf söylemi tamam, şimdi eylemi görelim
Gün geçmiyor ki hükümet kanadından “tasarrufa dair” bir demeç gelmesin… Maliye Bakanı’nın zaten dilinden düştüğü yok. Cumhurbaşkanı da tasarruftan söz ediyor. Kamunun doludizgin harcamalarının frenleneceğine dair konuşmayan bakan, kamu yöneticisi kalmadı; “tasarruf tedbirleri almamız şart.”
Bu söylemlerin böylesine sıklaşması, kasada paranın bittiğinin en somut işareti… Zombi şirkete, yandaşa, candaşa verecek para yok ama onların iştahında ise asla eksilme yok. Teşvikle beslenen üretimi olmayanların feryatlarını bastırmak için “tasarruf edelim, para bulur veririz” tesellisindeler.
ŞİMDİYE DEK TASARRUFA DAİR HANGİ ADIM ATILDI?
Atılmadı. Sadece sözü edildi. Geçen yıl Maliye Bakanı’nın tasarruf genelgesi yayınlandı. CB sitesinde formları oluşturuldu. ‘Kamu yöneticileri buraya girsin, formları doldursun ve hangi alanlarda ne gibi tasarruf yapacaklarını bildirsinler’ dendi. Bırakın tasarrufu, daha fazla ödenek, personel istediler.
Tuhaf olan, kamu israfı karşısında sesini yükselten kitleleri, tasarruf eylemleriyle değil, söylemleriyle avutabileceklerinin sanılması… Belediyesinden bakanlığına, devlet dairesinden en küçük kamu birimine dek inanılmaz harcama histerisi var ve bizim paralarımız har vurup harman savruluyor.
İKİ SORU İKİ CEVAP / Tasarruf söylemine dair…
Hangi alanlarda tasarruf edilebilir?
En büyük tasarruf, anlamlı üretim sağlamayan teşviklerden yapılabilir. Siyaseten yakın şirketlerin vergilerinin silinmesine son verilebilir. Vergi istisnaları kaldırılabilir. Kamu sektörünün hesapsız kitapsız lüks harcamaları, gereksiz kongreler, sözde çalıştaylar ve tatil gezileri sonlandırılabilir.
Otomobil ve bina?
Aslında sembolik değeri olsa da bütçe açığının kapanmasına katkı sunacak boyutta değil. 115 bin kamu aracının tümünü satsan, kiraladıkları binalardan çıksan dahi devlet kasasının tasarrufu ancak 5-6 milyar $ olur. Oysa bu yıl sadece anapara ve borç ödemesi için bize 226 milyar $ gerekiyor.
not / SEN OTOMOBİLLEN YÖNETİCİM, BİZ HALKIZ AYAKTA DA GİDERİZ
TÜBİTAK’a yüzlerce yeni araç alındı, duyurduk, ses çıkmadı. Meclis’e yüzlerce lüks araç kiralandı, bahsettik, tık yok. Diyanet İşleri Başkanı’nın altına 6’ncı lüks aracını aldık, tınmadık bile… Bırakın bakan veya daire başkanlarını, uzmanların altına dahi pahalı Alman arabası verecek kadar safa sürüyoruz.
Kendi parası olsa kırk kere düşünür ama söz konusu milletin parası olunca gözünü kırpmadan harcama yapıyorlar. Tatile giderken dahi kamu aracı kullanıyor, ailesini onunla ulaştırıyor, gereksiz gezilerle şoför ve yakıt parasıyla devletin hazinesine yük oluşturuyor bu müsrif kamu yöneticileri…
Hele ki bunların çakarlıları var ki sormayın gitsin. Korumaları, eskortlarıyla sadece hazine malını israf etmiyor aynı zamanda trafikte kendisine imtiyaz sağlayıp, vergileriyle o arabayı ona veren vatandaşı tehdit ediyor, cezalandırmaya kalkıyor. Bu çakarlı çakalların altındaki arabalar; nedense son model.
İtibardan tasarruf olmazmış. İyi de altındaki arabayı kendi maaşınla almadın ki… Kendi paranla dahi olsa böylesine lüks araçları hak edecek zenginlikte değiliz ki. Üstelik kamuya katkın nedir, neyi yönetiyorsun ki araba saltanatıyla benim vergilerimi israf ediyor, bizi açlığa mahkûm bırakıyorsun?
Tevfik Fikret, “Hanı yağma” şiirinde; “Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin; Doyunca, tıksırınca, patlayıncaya kadar yiyin!” diyordu. Bu arada; doyunca haber verin zira bizim karnımız feci aç.