Tasarruf paketi yeterli mi?
Uzun zamandır enflasyonla savaşımda tek başına para politikasının yeterli olmadığı, mutlaka bir maliye politikası ile takviye edilmesi gerektiğini yazıp çiziyoruz. Ancak, piyasalar neredeyse Haziran 2023’den beri kapsamlı bir tasarruf tedbirleri programı beklemesine rağmen, geçtiğimiz süreçte planlı ve kapsamlı bir program yerine, özellikle maktu vergi ve harçlarda ve yönetilen fiyatlarda bazı düzenlemeler yapıldığını gördük. Piyasaları gerçekten rahatlatacak olan somut mali kurallara bağlı bir program ise göremedik.
Peki böyle bir program neden gerekli? Bilindiği gibi Türkiye’de bugüne kadar başarı sağlamış tek dezenflasyon programı 2001’de uygulamaya konulan programdı. Kısaca hatırlarsak; program IMF ile imzalanan resmi bir stand-by anlaşması çerçevesinde hazırlanmıştı, programın yürütülmesi Kemal Derviş gibi uluslararası camiada tanınan bir isim tarafından üstlenilmişti, Türkiye’nin AB müzakereleri iyi yolda gidiyordu, Annan planı ile birlikte Kıbrıs sorunu çözümlenme arifesindeydi, Türk Lirası program başlamadan kısa bir süre önce ciddi bir değer kaybına uğramış ve değersizleşmişti, Dünyada faizler düşüyordu (Fed faizleri yüzde 1’e kadar indirmişti) ve likidite bolluğu vardı. Belki de herşeyden önemlisi programın kuvvetli bir maliye politikası ayağı vardı, ve buna göre de yüzde 6.5 faiz-dışı fazla hedefi konulmuştu. Bugün bu şartlardan hiçbiri bahis konusu bile değil!
Hal böyle iken ve de geçen hafta bizzat Merkez Bankası (maliye politikasındaki gevşeklik nedeniyle) ilk 4 ayda enflasyonun sönümlenmesi için gerekli ekonomik yavaşlamanın sağlanmadığını belirtmiş olmasına rağmen, mali kural bazlı sıkı bir maliye politikası ortaya konabilmiş değil. (Geçen haftaki Enflasyon Raporu toplantısında öne çıkarılan nokta “ilk 4 ayda istenen soğutma gerçekleşmediği için enflasyon hedeflerinin 1 çeyrek ileriye atılmış olduğu, ve bu nedenle de yüzde 36 olan yılsonu hedefinin yüzde 38’e çıkarıldığı” idi.) Şimdi elimizde sadece Sn. Mehmet Şimşek’in haftabaşında açıkladığı bir tasarruf paketi var.
Paketin neredeyse tamamı, “bizim devletimiz bu sayılanları bu şekilde bugüne kadar neden yapmamış?” denilecek tedbirleri içermekte ve istemeden de olsa kamu yönetiminin zaaflarını ortaya dökmekte. Pakette yer alan somut tedbirler olarak sadece 3 yıl için bina yatırımı ve demirbaş alımı yapılmaması ve sadece emekli olanlar kadar personel alınması sayılabilir. Bu haliyle açıklanan paketin beklentileri karşıladığını söylemek çok zor. Paketin yetersizliği dışında en önemli eksikliklerinden biri de parasal etkisinin ortaya konmamış olması. Yapılan afaki tahminler ise bu tedbirlerin bütçe açığında maksimum 150 milyar TL kadar bir iyileşme yaratacağı yönünde.
OVP’ye göre kamu kesimi genel denge açığı bu sene 2.5 trilyon TL ile milli gelirin yüzde 6.1’i olacak. Bu kadar yüksek bir bütçe açığı ile anti-enflasyonist bir politika sürdürmek çok zor. 2001’de yüzde 6.5 olarak hedeflenmiş olan faiz-dışı fazlanın ise bu sene yüzde 3.4 kadar faiz-dışı açık olması bekleniyor. Buna mukabil tahmin edilen toplam tasarruf 150 milyar TL ile milli gelirin sadece binde 3.5’i civarında! Kısaca, açıklanan tedbir paketinin bütçe dengesine etkisi minimal düzeyde.
İlk 4 ayda bütçe nakit dengesi 807 milyar TL açık vermiş bulunuyor. Yılın ilerleyen aylarında özellikle sosyal güvenlik sisteminin EYT’lilerin emeklilik kapsamına alınmasıyla bozulan aktüeryal dengesi nedeniyle açıkların artması kaçınılmaz. Kamu personel harcamalarındaki artış da yüzde 141 gibi çok yüksek boyutlarda. Bu nedenlerle bu seneki 2.5 trilyon TL açık hedefi yukarı yönlü riskler de içeriyor. Hal böyle iken doğrusu çok daha kapsamlı ve mali kurallara bağlı bir paket açıklanması yerinde olacaktı.
Son olarak şunu da belirtmek gerekiyor. Geçtiğimiz dönemde yanlış politikalarla neredeyse yoktan yaratılan yüksek enflasyon ve bununla birlikte uygulanan “heterodoks” tedbirler nedeniyle Türkiye’de gelir dağılımı sosyal yapıyı tehlikeye sokacak kadar bozulmuş bulunuyor. Gönül isterdi ki, gerek bütçe açığını dizginlemek, gerekse de gelir eşitsizliğini azaltmak için özellikle yüksek gelir gruplarını ve şirketleri hedef alan ve ağırlıklı olarak doğrudan vergilere dayanan bir paket açıklansaydı. Ancak biliyoruz ki bu tip önlemler iktidar odaklarının ve çeşitli çıkar gruplarının da canını acıtacağı için kolay kolay hayata geçirilemezler.