Tasarruf edebilmek zor, o tasarrufu enflasyondan korumak daha da zor!
Biraz da parası olmayanları teselli etmek amacıyla söylenmiş bir söz gibidir. “Paran var mı, derdin var!” Ama bu enflasyonist ortamda bu söz sanki daha bir anlam kazanıyor.
Vatandaş dişinden tırnağından ayırıp bir köşeye biraz para koyuyor ama onu bir şekilde değerlendirmeli ki tasarruf ettiğine değsin. Biriktirilen para enflasyondan az artarsa tasarruf etmenin ne anlamı kalır ki, harca daha iyi!
Gelecekte ne olabileceğine ilişkin en iyi yol gösterici geçmişte yaşananlar... İşte vatandaş öncelikle buna bakıyor ve TL cinsi tasarruf edenlerin hep “enflasyon dayağı” yediğini görüyor. Sonra da gelecek için sonucun ne olabileceğini, hangi tasarruf aracının ne kazandırabileceğini pek irdelemeden, adeta “Nasıl olsa söylenenlerin tersi gerçekleşir” diyerek TL dışındaki araçlara yöneliyor. Yani ağırlıkla gidip döviz alıyor.
İşte son dönem...
TÜİK dün finansal yatırım araçlarının mart ayı itibarıyla oluşan dönemsel reel getiri oranlarını açıkladı.
İşte bu veriler vatandaşın TL’den, yani TL cinsi mevduattan kaçmakta ne kadar haklı olduğunu ortaya koyuyor. Tam sütten ağzı yanan yoğurdu üfler misali!
Parasını bir yıl önce TL mevduata yatıran reel olarak yüzde 32 kayba uğramış. Geçen yılın mart ayındaki 100 liranın alım gücü 68 liraya inmiş. Mevduat enflasyon kadar getiri sağlasa alım gücü 100 lirada kalacaktı, o olmamış, reel bir kazanç da elde edilememiş ve alınan faize rağmen 100 liranın alım gücü 68’e gerilemiş.
Bu durum yalnızca son bir yıla özgü değil. Bu yılın mart ayında da, son üç ayda da, son altı ayda da TL mevduat hep kaybettirmiş.
“Geçmişte böyle oldu, bundan sonra hep aynısı olacak değil ya, artık TL mevduat kazandıracak...” Böyle denilebilir, ekonomi yönetimi bunu söylüyor zaten. Bu görüş oranlarla da desteklenmek isteniyor.
Ancak küçük(!) sorun var. Bugün için gelecek bir yılın faizi belli ve görünürde gayet iyi bir faiz var da, o faizin verileceği bir yılın enflasyonu ne olacak, bu konudaki vaatlere güvenilmiyor ki.
Merkez Bankası’na göre tüm bankalar ortalamasında 32 gün vadeli mevduatın mart sonundaki bileşik faizi yüzde 65’e dayandı. Bu oranın basit faiz karşılığı yüzde 55. Eğer basit faiz bir yıl boyunca hep yüzde 55’te kalırsa bugünün 100 lirası bir yıl sonra 165 liraya çıkacak. Ama iyi de bugün 100 lira olan ortalama fiyat düzeyi, yani enflasyon, bir yıl sonra 165’in ne kadar altında kalacak ya da kalacak mı?
Bir parantez açalım. Yüzde 65 bileşik faiz, tabii ki yüzde 55’lik basit faizin bir yıl boyunca aşağı çekilmeyeceği varsayımına dayanıyor. Bugünden bir yıllık faizi garantiye almak isteyen bir yıl vadeli hesap açtırır, onun faizi de yüzde 49.
Ekonomi yönetimi ortaya koyduğu enflasyon tahminleri karşısında yüzde 65 bileşik faize burun kıvrılmasına bir türlü anlam veremiyor ya da veremiyormuş gibi görünüyor.
Çok geri gitmeye, geçmişte ne oldu diye bakmaya gerek yok! Vatandaşın niye böyle davrandığını görebilmek için TÜİK’in dün açıkladığı verilere bakmak yeter.
O veriler sonucu ortaya koyuyor; yoksa vatandaş o verilere bakıp “Meğer ben reel kayba uğramışım” demiyor ki...
Tasarruf sahibi zaten yıllardır o kaybı yaşıyor, yaşadığı için de “Gel vatandaş gel, yan tezgahtaki dövizi boş ver, benim TL mevduatıma gel” diyenlere prim vermiyor.
Dövizde de reel kazanç yok
Tasarruf sahibi mevduat yerine daha çok dövizi tercih ediyor ama döviz de reel olarak kazandırmıyor. En azından son bir yılın gerçekleşmesi böyle.
TÜİK verilerine göre euro son bir yılda TÜFE’den arındırılmış haliyle reel olarak yalnızca yüzde 1.5 getiri sağladı. Doların getirisi ise sıfır oldu, hatta dolar reel olarak yüzde 0.01 kayba yol açtı.
Borsadaki reel getiri yüzde 3.5 olarak gerçekleşti.
Son bir yılda en yüksek reel getiri ise külçe altından elde edildi. Altın, TÜFE’den arındırılmış hesaplamaya göre son bir yılda tasarruf sahibine reel olarak yüzde 19.54 kazanç sağladı.
Sanayi üretiminin şubat ayı artışı tümüyle ölçüm sapmasından...
Sanayi üretimi şubat ayında geçen yılın aynı ayına göre yüzde 11.5 artış gösterdi. Üretim, bir önceki aya göre de yüzde 3.2 arttı. Sanayi üretiminde yıllık artış takvim etkisinden arındırılmış endekse göre, aylık artış ise takvim ve mevsim etkisinden arındırılmış endekse göre hesaplanıyor.
Sanayi üretiminde geçen yıla göre kaydedilen yüzde 11.5’lik rekor artış yanıltmasın, bu oran tümüyle ölçüm sapmasından kaynaklanıyor. Ölçüm hatasından değil, ölçüm sapmasından!
Geçen yıl şubat ayında yaşanan deprem felaketinden dolayı bölgedeki sanayi tesislerinin üretimi neredeyse tümüyle durmuş, üretim yapabilenlerden de veri akışı büyük ölçüde kesilmişti. Bu yüzden de 2023’ün sanayi üretimi yüzde 8.8 gibi dramatik bir düşüş göstermişti. İşte bu yılki hızlı artış, geçen yılki düzeyin çok düşük olmasından kaynaklanan bir yanılsama.
TÜİK geçen yıl şubat verilerini açıklarken depremin yol açtığı etkiyle ilgili olarak şu değerlendirmeyi yapmıştı:
“Sanayi üretim endeksinin hesaplanmasında aylık sanayi üretim anketi ve KDV beyannamelerinden elde edilen veriler kullanılmaktadır. Ülkemizin yaşamış olduğu deprem felaketinden etkilenen illerde mücbir sebep ilan edilmiş ve beyannameler ertelenmiş, bu illerden derlenen anketlerden yüzde 67 oranında cevap alınabilmiştir. Bu nedenle, 2023 şubat ayına ilişkin hesaplamalarda eksik gözlemler için e-fatura, e-arşiv fatura verileri gibi alternatif veri kaynakları ve istatistiksel yöntemler kullanılarak tahmin yapılmıştır.”