Tas aynı, hamam aynı...
Geçtiğimiz hafta TÜİK 2023 yılı dış ticaret istatistiklerini yayınlamaya başladı. Son 15 yıldır izlediğim şekilde – Geniş Ekonomik Gruplar -son yılın verilerini ekleyince grafiğimiz yukarıdaki şekli aldı:
En altta yer alan eğri ise her ikisi arasındaki negatif farkı göstermekte; düşük ihracat - düşük ithalat, yüksek ihracat - yüksek ithalat. Son 15 yıldır değişemeyen kaderimiz bu! Ürünlerimize, hizmetlerimize değer katamadığımız sürece bu kısır döngüden çıkış yok! Maliye bakanı, merkez bankası başkanı değiştirmekle bu kader değişmiyor. Avuçta sıkılan sabun ha bu uçtan, ha öteki uçtan çıkıp duruyor! Tek bir çıkış reçetesi var: ÜRETMEK ve ÜRETTİĞİNİ DEĞERLİ KILMAK!
Bunun şehirlerle ne ilgisi var, diye sorabilirsiniz. Yazılarımı takip edenler bilir, ben toptancı bakış açısı ve yaklaşımına hep karşı çıkmaktayım. Karşı çıkışım makro sosyo – ekonomik kararların merkezden alınmasına değil. Bir ülkenin elbette bir kalkınma stratejisi ve politikası olacaktır. Ancak, bu stratejilerde yerelliğin gözardı edilmesine karşıyım. Uygulamada yerelin dışlanmasına karşıyım. Türkiye gibi zengin, fırsatları bol bir ülke kaderinin yerel dinamikler, şehirler dahil edilmeden olumlu yönde merkezden çizilebileceğine inanmıyorum. Bu inancım özellikle turizm ve tarımsal ürün profil ve rakamları ile desteklenmekte. Şehirler, yerel dinamikler formüle dahil edilse turizm rakamlarımız hem ziyaretçi niteliği hem de harcamaları açısından çok daha doyurucu hale gelecektir. Benzer şekilde, tarımsal ürünlerimizden elde edeceğimiz kazançlar çok artacaktır.
Türkiye kooperatifçilik tarihi çok eskilere dayanmaktadır fakat esas gelişme cumhuriyetin kuruluşu ile başlamıştır. Atatürk’ün önderliğinde ve döneminde yasal düzenlemeler yapılmış, kooperatifçilik özendirilmiştir. O günlerde yerelden kalkınmanın anahtarı olarak kabul ve itibar gören kooperatifçilik zaman içerisinde pek de arzu ettiğimiz biçimde gelişmemiştir. Örneğin TARİŞ. Bir İzmirli olarak yakından tanıdığım bu güçlü kooperatif ne yazık ki yöneticilerinin geçimsizliği, İzmirli kanaat önderlerinin ilgisizliği sayesinde gücünü kaybetmiş, tüm ülkeyi kapsayacak iken sınırlı birkaç satış noktası ile kalmıştır. 2007 yılında TARİŞ markasının sahibi 5 alt kooperatif arasındaki sorun nedeniyle markanın değeri ölçülmek istenmişti. İngiltere’den bir çalışma arkadaşım ile projeyi yürütmekteydik. İngiliz bana sordu: “Bunlar niye marka konusunda anlaşamıyor, kavga ediyor?” Ben de merakla sordum: “Ya ne yapabilirler?” Cevap: “Bir küçük oda, bir masadan oluşan bir marka şirketi kursunlar, marka lisans hakkını bu şirkete versinler, şirket markanın kullanımı oranında alt kooperatiflere fatura kessin, herkes kazançlı çıksın.” Bizi tanımadığı belliydi; ya benim olacak ya da hiç kimsenin! Biz seversek ölümüne severiz! Belki de Türkiye’nin en değerli markaları arasında yer alacak bu güçlü kooperatif markasını el birliğiyle güçsüz hale getirdik, zayıflattık. Bu ayıp bile bize yeter! Bu hafta ve önümüzdeki hafta ülke gelişmesinde önemli rol oynayan iki yerel kooperatif markasının hikayesini sizlerle paylaşacağım. Bakalım el âlem nasıl başarmış:
Haftanın Kooperatifi (1): ARLA
1880’li yıllarda Danimarkalı ve İsveçli süt üreticileri yerelde küçük kooperatifler kurarak ortak yatırımlar ile işlerini geliştirmeye başlar. Elde edilen başarı, artarak paylaşılan kazanç diğer üretici gruplarını da etkiler ve adım adım küçük kooperatifler birleşmeye başlar. 2000 yılında ilk sınır ötesi kooperatif birleşmesi sağlanır, Danimarkalı ve İsveçli kooperatifler ARLA adıyla aynı çatı altında birleşir. ARLA şu anda İngiltere, Hollanda, Almanya, Belçika ve Lüksemburglu kooperatifleri de bir araya getirmiş bulunmaktadır. ARLA, 7 ülkede 12,700 süt üreticisinin bir araya geldiği dünyanın beşinci büyük süt ürünleri kuruluşudur. Tesislerde üretilen 10 litre sütün 9 litresi üye üreticilerden sağlanmaktadır. 7 ayrı marka altında süt ürünleri pazarlanmaktadır. Bazı yerlerde uygulanan üretim teknikleri sıradışı olup o ürünleri değerli kılmaktadır. Örneğin, kooperatifin İngiltere’de üretilen sütü CRAVENDALE markası ile pazarlanmaktadır ve başlı başına bir başarı hikayesinin sahibidir. Lezzet veren bakterileri öldürmeden üretilen süt ülkenin en beğenilen süt markasıdır.