Tarım ve hayvancılıkta “dolduruşa” gelmeyin
COVID-19 hastalığı “uygarlığımızın boşluklarını” gözler önüne serdi. Onlardan biri, kimi ülkelerin açgözlü tutumlarının yarattığı “iklim değişikliğinin etkileri”. Gelişmiş ülkeler, bütün insanlık üzerinden sağladıkları refahın nasıl bir yıkıma yol açacağını artık savunacak gerekçe bulamıyor. İkincisi, yaşanan salgın, gıda güvencesinin ülkelerin “beka sorunu” olduğunu hatırlattı. Sağlık sisteminin ne denil önemli bir toplumsal görev olduğunu ağır bedeller ödeterek anımsattı. İstihdamın önemini, su sorunumuzu, enerji ihtiyacımızı özetle var olmanın gerek şartlarını hep birlikte bir kez daha fark ettik.
Toplumların aşırı duyarlı olduğu dönemler, farkındalığı artırma “fırsatı” kadar, sloganlara kapılma “tehlikeleri” de yaratıyor. Tarım ve hayvancılık alanında “arka plan birikimi” olmayan söylemlerin kaynak israf ettirmesi olasılığı bir hayli yüksek. Sütaş Yönetim Kurulu Başkanı Muharrem Yılmaz’ın, “Salgınla birlikte bilime, konunun uzmanlarına kulak vermeyi, bilim insanlarını ayırt etmeyi öğrendik. Hayatımıza ‘Bilim Kurulu’ girdi. Bu dönemin önemli kazanımlarından birisi oldu. Tüketici dikkati biraz fiyattan gıda güvenirliliğine döndü. Gıda güvenirliliği konusu ‘romantik tercihlerden’ uzaklaştı, rasyonelleşti. Güvenilir markalara yönelme oldu’, diye yaptığı saptamaları sektörün bütün katmanlarında düşünmek gerekiyor.
Tarım ve hayvancılık alanında yatırım yaparken “başlangıç noktasına hassas bağlılık ilkesi” uyarınca ne yapılması gerektiğini başlıklar halinde paylaşacağım.
Tarım ve hayvancılık yatırımları yaparken “dolduruşa” gelmemek istiyorsak birbirini izleyen beş adıma özen göstermeliyiz: İlk adım, plan yapma disiplinidir. Yatırım yapmak istediğimiz alanı belirleyerek, fırsat ve tehlikeleri, olanak ve kısıtları dengeleyen planla yola çıkmalıyız. İkinci adım, yatırım yapacağımız alanla ilgili saha verilerine erişme olmalıdır. Üçüncü adım, yatırım yapacağımız alanla ilgili üretim sürecinin bütün aşamaları hakkında net bilgi sahibi olmaktır. Dördüncüsü, yakın ülkeler ve küresel ölçekte rekabet sistemi ve rakip stratejileri bağlamında olası sorunlar ve çözümler üzerinde analizler yaparak yolumuzu aydınlatmaktır. Beşincisi de, kendimize bir strateji belirleyerek, birikim yeteneklerimizi koruyacak bir strateji tasarlamak, bütün paydaşlarla stratejimiz paylaşarak ilerlememizi güçlendirmektir.
Plan disiplinin iki bileşeni var: Biri, sahadaki küçük veri ve küresel ölçekteki büyük veri. Diğeri, uygun bir zihni model ile verilerin analiz edilmesi. Analizler, öncelikle “pazarın” durunu gösterecektir. Ürettiğimizi kime, nerede ve nasıl satacağımızla ilgili sahadaki küçük veriyle, dünya geneleninin yarattığı büyük veriyi analiz etmeden yapılacak yatırımların batma olasılığı yüksektir. Çok net söylemek zorundayım, ortalıkta dolaşan rakamlara bakarak yapılacak yatırımların başarılı olması bir hayli zordur. Sahada çalışma yapılmalı, başarılı örnekler kadar özellikle başarısız olanların deneyimlerinden yararlanılmalıdır. Saha araştırmasının net bilgileri olmadan yapılan yatırımların çıkmaza girmesi olasılığı bir hayli yüksektir. Plan disiplini, öngören ve önlem almanın olmazsa olmazıdır. Günümüzde bağlantıların yaygınlaşması, iletişimin sınırsızlığı, işbirlikleri potansiyelinin küreselleşmesi planın önemini daha da artırıyor. Plan disiplini “kamu desteklerini” de ayrı bir değişken olarak ele almalı, serbest ve adil piyasada rekabette şans eşitliği bağlamında işyerinin sürdürülebilirliği analiz edilmelidir. Haksız rekabeti önleyecek desteklerin net tanımları planda yer almalı, uzun soluklu uygulamalarla tarım ve hayvancılığın yapısı değiştirilmeli, işlevleri geliştirilmeli, üretim kültürü bir üst basamağa çıkarılmalıdır.
Plan disiplini bağlamında uygun veriye erişme yanında “uygun alan ve yer seçimi” araştırması yapmadan da bir kuruş bile harcanmamalı. Giriş yapacağımız alanın piyasadaki akışlarını iyi izlemeliyiz. Üreteceğimiz ürünlerin satışlardaki kararlılığı, mevsimsel etkileri, ürüne zaman kazandıran altyapıların düzeyini ve erişebilme olanaklarını, lojistik sorunları gibi daha onlarca değişkeni analiz etmeye kafa yormalıyız. Giriş yapacağımız üretim alanındaki bilgilerimizin yeterlilik düzeyini sorgulanma özgüveni göstermeliyiz.
“Uygun ölçek yaratma” tarım ve hayvancılık yatırımlarının da kritik sorunlarından biridir. İşletme büyüklüğü, teknolojiyle ölçek arasındaki dengelerin kurulması gerekir. Ayrıca, ölçek büyüklüğünün girdi erişimi kadar pazara erişebilirlik bağlamları da hesaplanmalıdır. Ölçek ile teknoloji uyumu bir işletmenin sürdürülebilir olmasının yapısal özelliğidir. Ölçek sorununu sorgulama konusundan kaçınan bir girişim zorluklarla başa çıkamayacaktır.
Ölçek-teknoloji uyumu kadar, seçtiğimiz alanda “teknoloji ve iş yapma metotları” arasındaki dengeler de başarılı bir yatırım için sorgulanması gereken unsurlardır. Unutmayalım ki, rekabet gücü yaratmanın yarısı teknoloji ise diğer yarısı da iş yapma metotlarımızdır.
Asla ihmal edilmemesi gereken bir başka yatırım analizi konusu, ürettiğimiz ürünlerin varlığını saptadığımız pazarlara “erişebilirliği” daha başından iyi analiz edilmeli. Ürünlerimizi pazara eriştirmenin maliyetleri bilinmeli, başka yerlerdeki rakiplerimizle erişim açısından zayıf ve güçlü yanlarımız bilinerek yola çıkılmalı.
Herhangi bir işte olduğu gibi tarım ve hayvancılık alanında “uygun maliyet ve fiyat dengesi” önce desteklerden bağımsız olarak ele alınmalı. Piyasa koşullarından, daha önce belirtilen bütün değişkenler dikkate alındığında var olabiliyor muyuz? Sadece “desteklere” dayalı bir yatırım yapmak, daha başından çıkmaza girmeyi kabullenmek anlamına gelir.