Tarihî dokusu en iyi korunmuş şehirlerinden biri: Tiflis
Gürcistan’ın başkenti Tiflis’e en son bu senenin Mayıs ayı sonları “24. Tiflis Uluslararası Kitap Festivali” için gitmiştim. Festivalde “Odak Ülke” Türkiye’ydi ve ben, Gürcü edebiyatını yakından tanımayı çok istiyordum. Gürcistan bizim sınır komşumuz, ama birbirimizin edebiyatını henüz tam olarak bilmiyoruz.
Gürcü edebiyatının destansı başyapıtı Vephistkaosani’nin (Kaplan Postlu Şövalye) yazarı şair Şota Rustaveli, Gürcü edebiyatının ve yeni edebiyat dilinin yaratıcısı şair ve yazar İlia Çavçavadze, şair ve yazar, mesen Alexander Çavçavadze, şair ve yazar Akaki Tsereteli, şair ve yazar Vaja Pşavela, Gürcü şairleri derinden etkileyen ve hüzünlü hayat hikâyesiyle tanınan şair Galaktion Tabidze’nin adlarını daha önce duydunuz mu, hiç kitaplarını okudunuz mu? Ne yazık ki Türkçede hemen hiçbirinin eserlerini bulmak mümkün değil. Sanıyorum bir tek 1991 yılında Prof. Dr. Bilal Dindar tarafından Vephistkaosani Türkçeye çevrilmişti. Halen satışta mı bilmiyorum? Bir de Türkiye'de Türkçe basılan ilk Gürcü kültürü dergisi Çveneburi vardı, uzun yıllardır yayınlanmıyor.
Bu yolculuğumuzda Tiflis'ten önce, şehre 100 kilometre uzaklıkta bulunan Kafkas Dağları'nın muhteşem manzarası altında, üzüm bağlarından kokuların yayıldığı Sinandali Bölgesi’nin kalbinde yer alan Kaheti’deydim; geçtiğimiz hafta bu köşede anlattım. https://www.ekonomim.com/kose-yazisi/sinandalide-iki-gun/669098. Yukarıda sözünü ettiğim Alexander Çavçavazde’nin bugün müze olan sarayı da oradaydı. Biz, sarayın hemen yanındaki A Radisson Collection Hotel’de kalmış, çevreyi dolaşmıştık.
Sinandali’den Tiflis’e geçtiğimizde de bir Radisson’da, Blu Iveria Hotel’de kaldık. Şehrin ana caddesi Şota Rustaveli üzerindeydi. Demin sözünü ettiğim bir başka Gürcü edebiyatçının adının verildiği caddede bir uçtan bir uca uzun yürüyüşler yaptım. Otelin önünden akan Kura Nehri / Mtkvari sahili de yürüyüş güzergâhlarım arasındaydı.
Silk Hopitality’nin CEO’su Jordi Kuijt, CFO’su David Rapava Tiflis’te de bizimleydiler. Tabii ki bütün yolculuğumuz boyunca bizlerle olan Radisson Hotel Group Türkiye, Ukrayna, Gürcistan, Azerbaycan Bölge Müdürü Yeşim Doğukan da…
Otelin restoranlarından Filini Terrace’de hafif bir öğle yemeğinden sonra ilk gün kendimizi yerel rehberle birlikte Tiflis sokaklarına attık.
Tiflis, tarihî dokusu en iyi korunmuş küçük şehirlerinden biri. 5. yüzyıldan bugüne varlığını sürdürüyor. O dönemde Kral Vahtang Gorgasali’nin av alanıymış. Kral avlanırken şahinini salmış, kuş bir daha geri dönmeyince aramış, bir sıcak su kaynağının içinde ölü bulmuşlar. Kral kuşunun öldüğü yerde bir kent kurulmasını emretmiş. Kentin adı suyun sıcaklığı nedeniyle “ılık” anlamına gelen tbili’den, Tbilisi’ye evrilmiş.
Otelden çıkar çıkmaz sola dönüp Haussman tarzı inşa edilmiş Rustaveli Caddesi üzerinde yürümeye başladık. “Opera” gibi Rus İmparatorluğu, “Eski Parlamento” gibi Sovyetler Birliği döneminden kalan binaların önünden geçerken fotoğraflar çektik.
Özgürlük Meydanı’ndan sonra nehre doğru dönüp ara sokaklara daldığımızda Art Nouveau tarzı ahşap ya da ferforje balkonları ile klasik Gürcü evleri karşıladı bizi. Aynı bölgedeki Rezo Gabriadze Kukla Tiyatrosu yanına inşa edilmiş olan eğik saat kulesi eski Tiflis’teki en yeni yapılardan biri. Önünde saatin 6’yı vurmasını bekledim. Önce en üstteki pencereden bir melek çıkıp çan çaldı, sonrasında ise alttaki pencerede kadın ve erkek iki kukla belirerek tanışmaları, evlilikleri, çocuk sahibi oluşları ve ölümleri tasvir ettiler.
Yürüyüşe devam ediyor, Kura Nehri üzerinde Eski Tiflis'i yeni bölgeye bağlayan Barış Köprüsü’den geçiyoruz. Bir tarafta Metekhi Kilisesi, şehrin kurucusu Vahtang Gorgasali'nin heykeli ve Narikala Kalesi, diğer tarafta taştan inşa edilen iki köprüden biri Baratashvili ve Başkanlık Bürosu'nun manzarası… Güneş batmak üzere… Otele dönecek ve Filini Terrace’ta canlı müzik eşliğinde akşam yemeği yiyeceğiz.
Yemek sonrası odama geçtiğimde boydan boya pencerelerden ışıklar içindeki eski kenti seyrettim. Dolunay tepelerde bir yerdeydi. Aşağıda Kura Nehri akıyordu; “iyi geceler!” Tiflis diye fısıldadım.
Sabah kahvaltısının ardından bu kez tek başıma sokaklardayım. Yine Rustavali Caddesi’nden eski kente doğru yürüyorum. Biliyor musunuz dün önünden geçtiğimiz eski parlamento binasında 1484’ten bugüne dünya genelinde 99 dilde basılmış milyonlarca kitabın yer aldığı Ulusal Kütüphane bulunuyormuş. 1846'dan bu yana faaliyet gösteren kütüphane, aynı zamanda Kafkasların en büyük kitap müzesiymiş ve Türkçe tematik kitaplığı da varmış.
Daha önceki yıllarda gezdiğimiz harika Botanik Bahçesi’ne bu kez gitmedim, Narikala Kalesi’ne teleferikle çıkmadım. Eski şehirdeki mekânlarda caz müziği de dinlemedim, ama programıma Pirosmani tablolarının sergilendiği Ulusal Müze’yi aldım.
Öğle yemeğini otele çok yakın Gürcü yemekleri yapan Republic 24 isimli restoranda yedik. Aynı binanın en üst katındaki Republic Terrace’taki akşam yemeğinde menümüz Akdeniz mutfağı lezzetlerinden oluşmuştu.
Son gün uçak saatine kadar olan zamanda geçtiğimiz senelerde de gittiğim “Dry Bridge Bazaar” olarak bilinen açık hava pazarına da uğradım. Burada ikinci el eşyalar, el yapımı ürünler satılıyor, Gürcü ressamlar da pazarın yanındaki parkı mesken tutmuş, tablolarını sergiliyorlardı.
Tiflis’teki sayılı günler çabuk geçti. Öğle yemeğini otelin yakınındaki İveria Cafe’de yedikten sonra havalimanına hareket ettik. İstanbul’a dönerken Tiflis’i özleyeceğimi hissediyordum… Giderseniz siz de görecek çok şey, gezecek çok yer bulacak, güzel anılar biriktirerek döneceksiniz…