Takdir-i İlahi mi, gaflet-i siyasi mi?
Önceki gece hepimizi derinden sarsan depremle ilgili programlardan birinde HalkTV yayınına katılan jeofizik yüksek mühendisi profesör Övgün Ahmet Ercan’ı dinlerken nasıl bir ülkede ve nasıl bir toplumda yaşamakta olduğumuzu bir kez daha düşünmek zorunda kaldım. Ahmet Ercan’ın anlattığına göre, 1970 Gediz depremi sonrasında olay yerine gelen dönemin Türkiye Başbakanı üzgün ve çaresiz bir ifadeyle “ne yaparsınız Takdir-ilahi” demiş. 1999 Gölcük depremi sonrasında bu kez Cumhurbaşkanı olarak olay mahalline gelen aynı büyüğümüz bir kez daha aynı ifadeyi kullanmıştı.
Yıllar sonra bugün gelinen noktada bu ifade aynen kullanıldı mı bilmiyorum ama bu kafa yapısının hiç değişmediğine kuşku yok. Türkiye’yi 20 yıldan beri yönetmekte olan ve Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemiyle bütün yetkileri elinde toplamış olan Sayın Erdoğan’ın farklı bir şey söyleyebileceğini hiç sanmıyorum. Tam tersine, deprem sonrasında yaşanmakta olan kaosun sorumluluğunu da muhaliflerine yüklemek için yandaş medyayı seferber edeceğine eminim.
Ayrıca şöyle bir riski de olabilir şu anda bu ifadeyi kullanmanın, Takdir-i İlahi’nin seçime aylar kala tecelli etmesinin iktidar için hayra alamet olmadığını düşünenler de çıkabilir.
Faciada toplumun da payı var
Türkiye’yi 20 yıldan beri yöneten anlayışın şimdi deprem felaketi sonrasında yaşanmakta olan kaosun baş sorumlusu olduğuna hiç kuşku yok. Devleti Cumburbaşkanı’nın oyuncağı haline getiren anlayışın bugün ortaya çıkan tablonun asli faili olduğu ortada ama Türkiye’nin bugün bu noktaya gelmesinde toplum olarak bizim de büyük payımız var. Öncelikle şu soruları sormamız gerekiyor kendimize:
- Deprem tehdidine karşı önlem alınmazken neden tepki vermedik?
- Avrupa’da 50.000 müteahhit varken Türkiye’de 500.000 müteahhit olmasını neden sorgulamadık?
- Devlette önemli görevlerin eşe dosta dağıtılmasına neden seyirci kaldık.
- Hukuk düzeninin iğdiş edilmesine karşı neden bayrak açmadık?
- Ekonomiyi yönetme iddiasındakilerin cehaletine nasıl göz yumduk?
- Enflasyona nasıl teslim olduk ve enflasyonla yaşamaya uyum sağladık?.
- Bilime dudak bükmenin maliyetini neden düşünmedik?
- Devletin çürümüşlüğüne nasıl göz yumduk?
- Tarihten neden ders almadık?
- Ben yaptım oldu zihniyetini neden benimsedik?
- Adam sendeciliğe ve kolaycılığa neden prim verdik.
- Kolay para kazanma tuzağına nasıl düştük?
- Neden girişimcilik yerine rant tutsaklığına kapıldık?
Umarım bu tür soruları sorsak katlandığımız acılara yenileri eklenmez ve ülkeyi yönetenler de keyfi yönetimlerini sürdürmek olanağını bulmaz.