Tahmin yapmak zorlaşıyor
Olan biteni okumak ve devamında alınacak pozisyonu kestirebilmek adına oldukça zor bir 6 aylık süreci geçtiğimiz hafta itibarıyla geride bıraktık. Yılın şu ana dek en önemli Siyah Kuğu kavramı hali hazırda Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik başlattığı işgal harekâtı olmaya devam ediyor. Yaşanan insanlık dramı bir yana fiyatlamalardan makroekonomiye ve hatta merkez bankalarının politika setlerine dek geniş yelpazede etkileri gözleniyor ve hissediliyor. Öte yandan küresel para politikalarına dair belirsizlikler ve makro görünümün hangi patikada ilerlemeye daha yatkın olduğu sorusuna aranan yanıt ise bir kenarda bizlere bakmaya devam ediyor.
İlk yarıda global enflasyonist baskılar karşısında küresel merkez bankacılığının her ne kadar arz kaynaklı problemleri hemen hemen her metinde ifade etseler de klasikleşmiş metotlar üzerinden etki-tepki mekanizmasını işlettikleri görüldü. Önderliğini Fed’in yaptığı kanat arz problemlerini gözetmekten uzak durmazken, talep kanalına müdahaleden ziyade beklentilerin kontrolden çıkmasını engellemek için aksiyon almayı tercih ettiler. Zaten olması gereken de budur. Enflasyon beklentilerinin kontrolden çıktığı noktada para ve maliye politikalarının işlevselliği de kaybolur. Bu nedenle Fed ama dükkanı dağıtarak, ama kendisine yakışmayacak şekilde iletişim hataları yaparak Amerikan para politikasını sıkılaştırıyor, sıkılaştırmaya da devam edecek. Tam da bu nedenle, özellikle de kredibilitesini gözetmesi daha ağır basarak, ECB, devasa sorunlarla yaşamına devam eden Avrupa’da 2011’den bu yana ilk kez faiz artışına gideceğini 1 ay öncesinden yaptığı sözle iletişim kanalı üzerinden ilan ediyor. Net midir? Net.
Peki, fiyatlamalar cephesi? Ocak-Haziran döneminde global hisse senetleri (MXWD) yüzde 21 değer kaybı sergilerken, içerisinden ABD’yi ayıkladığımız daha çekirdek grup ise yaklaşık yüzde 20 geriledi. Yani, ABD ile başlayan hisse senetlerinin değer kaybı süreci genele yayılır bir şekilde etkisini genişletti. Aynı süreçte Avrupa’da yüzde 22, GOÜ grubunda yüzde 19 ve MSCI TR endeksinde ise yüzde 3 değer kayıpları gerçekleşirken, Amerikan doları yüzde 10’a yakın değer kazandı. GOÜ FX sepeti ise sadece yüzde 2 zayıfladı. Neden? Emtia fiyatlarındaki yükseliş ve küresel sıkılaşmaya ayak uydurdukları, inatlaşmadıkları için.
Haziran sonrasındaki 6 aylık süreçte sık sık global ekonominin sağlığı ve merkez bankalarının sıkılaşma döngülerinin son bulacağı nokta üzerine tartışmalar gündemi meşgul edecek. Daha doğrusu, global ekonominin sağlığı önemli olmakla birlikte, ABD’nin vaziyeti herkes için biraz daha önemli. Yanlış ama maalesef gerçek bu. Geçtiğimiz günlerde açıklanan GSYH verisinin üçüncü okuması ile birlikte ilk çeyrekte yüzde -1,6 düzeyinde ekonominin zayıfladığı görüldü. Atlanta Fed’in kendi modeli üzerinden takip ettiği patika ise 30 Haziran günü Amerikan ekonomisi için ikinci çeyrekte yüzde -1 daralmayı işaret ederken, cuma günü 2 yılın düşüğünde gelen ISM imalat endeksi ile birlikte yüzde -2,07’ye revize edildi.
Teknik resesyon baskısının ne kadar erken vakitte masaya gelmesi tersten baktığımızda o kadar iyi olabilir. Sürecin uzaması herkes için belirsizlik anlamına geleceğinden fiyatlamaların denge bulması da o kadar güçleşecektir. Temmuz toplantısında hali hazırda Fed’in hangi boyutta adım atacağı konusu en azından bizim nezdimizde net değil. Haziran’da ters ayakta yakalanmamız iletişiminin sekteye uğramasından hareketle temkinli olmamız gerektiği gerçeğini canlı tutuyor. Diğer yandan fiyatlamaların resesyon patikası içerisinde ilerlemediğini söylemek de eksik olacaktır. Tahvil faizlerindeki gerileme kısmen bunun işareti. Daha kuvvetli teyit ise USD negatif ortam ile karşılaştığımızda olacak. Riskten kaçış modu kuvvetli olduğu için henüz erken.