Suriye'de taşlar yerinden oynadı
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "gerekirse Esad'la görüşme olabileceğine" ilişkin açıklaması, AK Parti hükümetinin Suriye politikası için bir dönüm noktasıydı;
Türkiye'nin 11 yıl önce resmen "düşman" ilan ettiği, devrilmesi için muhalefete hem askeri, hem de siyasi destek verdiği Şam rejiminin artık -elbette belli şartlar altında- bir müzakere partneri olabileceğinin işaretiydi bu açıklama.
Bu açıklamanın ardından ülkenin kuzeyinde, Türkiye'nin muhalif silahlı güçlerle birlikte kontrol ettiği bölgelerde yaşanan hareketlenme de, "Suriye'de bir şeyler oluyor" dedirtecek nitelikte.
İşaret fişeği, BM'nin terör örgütleri listesindeki Heyet Tahrir El Şam'ın (HTŞ) kontrol etmekte olduğu İdlib bölgesinden çıkarak, Afrin'e doğru yayılması oldu. "Zeytin Dalı" operasyonu sonrasında Afrin'in Türk silahlı kuvvetleri'nin Suriyeli silahlı muhalif gruplarla birlikte kontrol ettikleri bir bölge olması nedeniyle, bu gelişme doğrudan Türkiye'yi ilgilendiriyor.
HTŞ militanları, Türkiye'nin yıllardır "Suriye Milli ordusu" adı altında, tek bir çatı altında toplamaya çalıştığı -ancak çok da başarılı olamadığı- silahlı gruplardan bazılarını da yanlarına çekerek, Afrin içinde epey ilerlediler. Hatta kimi yerde Türkiye sınırına kadar dayandılar. Türkiye'nin buna karşı tavrının ise -deyim yerindeyse- hareketsizlik olması, HTŞ'ye karşı Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarının devreye sokulmaması dikkat çekti.
GEREKÇE NE OLABİLİR?
Türkiye'nin bu hareketsizliğini, uluslararası alandaki son gelişmeleri de kapsayacak şekilde, pek çok unsura bağlamak mümkün;
* Türk askeri sessizce çekilecek mi? İlk dikkat edilmesi gereken unsur, HTŞ'nin Afrin'e kolaylıkla girmesinin, Erdoğan'ın "Şam rejimi ile görüşme" açıklamalarıyla aynı döneme denk gelmesi. 2023 seçimleri öncesinde Türkiye içinde Suriyeli sığınmacılara yönelik artan hoşnutsuzluk, AK Parti hükümetini "Suriye'de birşeyler yapmaya" zorluyor gibi.
İdlib'i yıllardır kontrol eden ve El Kaida terör örgütünün mirasçısı olarak anılan HTŞ, bu bölgede görece bir "istikrar" sağlamış durumda. Oysa Fırat'ın batısında TSK'nın Suriyeli muhalif gruplarla birlikte kurmaya çalıştığı düzende "çok parçalı bir yapı" görüntüsü var. Bu bölgelerdeki silahlı gruplar her ne kadar "Suriye Milli Ordusu" çatısı altında toplanmış gibi görünse de, aralarında sık sık bir köyün ya da mahallenin kontrolü konusunda anlaşmazlık, rekabet, hatta kimi zaman da çatışma yaşanıyor. Bu da bölgede yaratılmaya çalışılan istikrarı olumsuz etkiliyor. Ortaya çıkan karmaşık görüntü de, AK Parti hükümetinin Türkiye'deki Suriyeli sığınmacıları geri göndermek için başlattığı "100 bin briket ev/1 milyon geri dönüş" gibi projelerin başarısını etkiliyor.
Ayrıca Suriye'de TSK'nın yürütmekte olduğu operasyonun Türkiye'ye büyük maliyeti de, ekonomik krizle mücadele eden AK Parti'yi ciddi şekilde zorluyor.
İdlib'den sonra Afrin'in de HTŞ yönetimine geçmesi, Türk askerinin bu bölgelerden -büyük ölçüde ve sessizce- geri çekilmesinin önünü açabilir. Rusya destekli Esad ordusuna karşı "ön cepheye" de doğrudan HTŞ konulabilir.
* İran etkisine karşı önlem mi? Suriye'nin kuzeyinde yaşananlar, doğrudan Rusya'nın Ukrayna'yı işgaliyle de ilintili. Ukrayna'da beklediği ani ve kesin askeri zaferi bulamayan Rusya, Suriye'den de savaş bölgesine askeri teçhizat ve birlik kaydırmaya başladı. Rusya'nın Fırat'ın batısındaki bölgelerdeki askeri etkinliğini azaltması ise İran'a yaradı. Rusya çekildikçe, yerini Esad ordusu ile birlikte savaşan İran yanlısı güçler doldurmaya başladı. Bu durum da, başta İsrail/ABD olmak üzere Batı cephesinde kaşların kalkmasına neden oldu. Ankara'nın da İran'ın bu bölgede etkinliğini arttırmasından çok memnun olmadığını ayrıca eklemek gerek.
Tüm bunlara, "İslami aşırılıkçı" imajından kurtulmaya çalışan HTŞ ve bu uğurda sarıklı-cübbeli kıyafetleri bir tarafa bırakıp, takım elbiselerle ortaya çıkan HTŞ elebaşı Colani'nin verdiği fotoğrafları da eklemek gerek. Belli ki HTŞ, BM'nin "terör örgütü" listesinden çıkıp, Esad yönetimi ve İran'a karşı mücadele edecek "ılımlı muhalif grup" rolüne soyunmaya çalışıyor. Tutar mı? Batı'nın Afganistan'da önce bizzat savaşıp, çıkarına uymadığında ülkeyi Taliban'a teslim etme politikasını hatırlayın; Bir sabah uyandığımızda HTŞ'nin "muhalif grup", Colani'nin de "ılımlı İslamcı" olarak kabul görmeye başlamasına kimse şaşırmasın.
* PYD-YPG'ye karşı HTŞ mi öne sürülecek? HTŞ'nin Fırat'ın doğusunda alan genişletmesine karşı Ankara'nın hareketsizliğinin bir başka gerekçesi ise, Erdoğan'ın ilkbahar aylarından bu yana zaman zaman dile getirdiği, ancak bir türlü gerçekleşmeyen "bir gece ansızın" operasyonuyla ilgili olabilir.
Hem ABD, hem de Rusya çok açık ve net ifadelerle Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Suriye'nin kuzeyinde yeni bir operasyona girişmesine karşı olduklarını açıkladılar.
Ancak Ankara'nın terörle mücadele için "sınır ötesinde koridor" planı kapsamında bölgede "çıban başı" gibi duran, PKK terör örgütünün Suriye uzantısı PYD-YPG tarafından kontrol edilen iki kent var; Menbiç ve Tel Rıfat.
Acaba AK Parti Hükümeti, bu kentlere karşı "bir gece ansızın" operasyonunu HTŞ'nin yapmasının önünü açıyor olabilir mi?
Soru çok.
Ama taşlar yerinden oynadı bir kere. Bakalım nereye varacak?