Suriye’de rejim değişikliği Türkiye’yi nasıl etkiler? (2)
Geleneksel olarak Ekim ayının başında yapılan TBMM açılış törenlerinin bu yılki resepsiyonunda Devlet Bahçeli- Özgür Özel diyaloğu dikkat çekmişti. Ama unutanlar için hatırlatalım aynı resepsiyonda Devlet Bahçeli bir dönem çok sert cümlelerle yüklendiği Ahmet Davutoğlu ile de ayaküstü sohbet etmiş ve özetle, “Sizin deneyimlerinize ülke olarak çok ihtiyaç duyacağımız döneme giriyoruz.” demişti. Bu cümleyi aklınızda tutun, Davutoğlu’na biraz sonra geri döneceğiz çünkü. Şimdi son günlerde yaşananları alt alta koyup, “neredeyiz, nereye gidiyoruz” sorularına ve güney komşularımızda yaşananların iç siyaseti nasıl etkileyeceğine beraberce yanıt bulmaya çalışalım.
Gerek Cumhurbaşkanı’nın yaptığı açıklamalar, gerek Dışişleri Bakanı’nın konuşmaları gerekse son günlerde artan yabancı ziyaretçi trafiğinden dışarıya aktarılan bilgiler önümüze şöyle bir tablo koyuyor:
Suriye’nin toprak bütünlüğüne yapılan kuvvetli vurgulara rağmen, Suriye fiilen 3’e bölünmüş durumda ve Türkiye’nin artık cihatçılar ile Kürtlerden oluşan 2 yeni sınır komşusu var.
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın açıklamalarına göre HTŞ’nin harekete geçmesinden hemen önce Rusya ve İran ile temas kurularak çatışmaya müdahil olmamaları sağlanmış. Hatta Doha’daki Ortadoğu Konferansı’nda da üçlü görüşme yapılarak planla ilgili bilgiler konuşulmuş. Bu temaslardan sonra yaşanacaklardan (bizim muhalefetin aksine) Esad’ın haberinin olmaması da çok mümkün gözükmüyor. İran ile Rusya’nın denklemden çıktığını gören Suriye askerleri de savaşmamışlar.
Bu arada Doha’da yapılan 5. Ortadoğu Konferansı en sönük toplantı olarak kayıtlara geçti. Katılım ve temsil düzeyi hayli düşük bir konferans oldu. Ancak bizi ilgilendiren bir tarafı var Konferansın: Mesut Barzani’nin konuşması. Barzani’nin mesajları hayli ilginç. Bölgede Türkiye, İran, Rusya, ABD ve İsrail dahil olmak üzere bütün ülkelerle iyi ve sağlıklı ilişkileri olan tek yapı olarak kendi yönetimlerini uzun uzun anlatmış. Bunun, yani Irak Bölgesel Kürt Yönetimi formülünün, Suriye için bir model olarak önerildiğini anlıyoruz. Bu noktada Türkiye’nin Irak’ın Kuzeyi ile geliştirdiği ve önümüzdeki dönem geliştireceği ilişkilerin Suriye’de de geçerli olup olmayacağı merak konusu.
Malum, SDG bölgesindeki KDP’li Kürtlerin YPG/PKK ile hemen hemen hiçbir konuda anlaşamadıkları sır değil. Türkiye, KDP yönetimi ile Suriye’de de bir mutabakat içinde hareket eder mi? Üzerinde konuşulan olasılıklardan biri de bu.
Tabii böyle bir gelişmenin başka boyutları da var. Yine malum; bu arada gözler hep İran’da. Ama İran’dan önce ele alınması gereken bir Irak var. Bölge ülkelerini de bölgede etkin olmaya çalışan devletleri de sıkıştıracak/yoracak ve her an alevlenecek ciddi bir sorun var Irak’ta: Musul-Kerkük. Buraların kontrolü İran’a yakın Haşdi Şabi’nin elinde. ABD ve İsrail, Bağdat yönetimine buralara operasyon yapması için baskı uyguluyor. Bağdat yönetimi bunu yapmaz ise KDP’nin yapma ihtimali çok az. Geriye tahmin ettiğiniz gibi Türkiye kalıyor.
Haşdi Şabi ilginç bir örgüt. BBC’nin başlığı ile “ABD'nin hedef aldığı İran destekli Şii örgüt.”
Haşdi Şabi, Irak Şam İslam Devleti'nin (IŞİD) yahut Türkiye’nin tercih ettiği isimle DEAŞ/DAEŞ’in 2014'te Musul'u ele geçirmesinin ardından, farklı milis güçlerin bir araya gelmesiyle kurulmuş, IŞİD'e karşı operasyonlarda İran desteğini almasına rağmen zaman zaman ABD ile dahi koordinasyon içinde hareket etmiş bir silahlı grup. İçinde Türkmen gruplar da var.
Şimdi tekrar yazının başına dönelim…
Davutoğlu bir kaç gün önce düzenlediği basın toplantısında Suriyedeki gelişmelere yönelik olarak Cumhurbaşkanı’na, Bahçeli’ye ve Suriye Geçici Hükümeti Başbakanı’na birer mektup gönderdiğini ve bunlara aldığı yanıtları anlattı:
“Mektubun ulaşmasından birkaç saat sonra Sayın Bahçeli arayarak son derece nazik, nezaket içinde bu mektubumuz dolayısıyla teşekkür ifade etti ve karşılıklı olarak kanaatlerimizi paylaştık. Kendisine teşekkür ediyorum. Bundan sonra da istişareleri devam ettirelim görüşündeyiz.”
Cumhurbaşkanı’ndan da kendisine yazılı bir yanıt geldiğini aktaran Davutoğlu sözlerini şöyle sürdürdü:
“Son derece zarif benim aktardığım konularla ilgili, hükümetimizin atmakta olduğu adımları aktaran ve bütün toplumdan destek beklediğini ifade etti. Irak’la ilişkiler, Kuzey Irak bağlamında ve Türkiye’nin bölgesel politikaları bağlamında…”
Bakalım, gerek Ekim ayında Bahçeli’nin yaptığı açıklama gerekse Davutoğlu’nun hevesi bu dönemde şaşırtıcı bir pozisyona dönüşebilecek mi?
Bu arada unutmadan ekleyeyim, Davutoğlu, CHP’ye de göndermede bulundu; “Daha düne kadar Esad ile görüşün diyenlerin, bana dönük ve Cumhurbaşkanına dönük eleştirilerinin ne kadar boş çıktığı anlaşıldı.”
Bütün bunları alt alta topladığımızda Emevi Camii’den Musul-Kerkük’e uzanan hat üzerinde artık daha geniş katılımlı bir Cumhur İttifakı çıkar ortaya. “Acaba muhalefet 2027 yılında yapılması planlanan seçimlere değil de 2032 yılında yapılması planlanan seçimlere mi odaklanmalı” sorusu ise yeni bir tartışma başlığı olur.
O tartışmanın detayları da bir dahaki yazıya artık…