Suriye’de ne olacağını kestirmek için erken
Esad’ın düşmesini izleyen dönemdeki mutluluk duygusu kaybolurken, yerini ciddi bazı sorulara bırakıyor. Esat Suriye’den kaçıp Moskova’ya sığınınca, birçok kaynak Türkiye’yi Suriye’de yaşanan siyasi değişikliklerden kazanç sağlayan baş ülke olarak niteledi. Türkiye ile konuşmayı reddeden Esat’ın önderliğindeki bir Suriye’nin yerini Türkiye ile konuşmaya hazır bir kadronun alması tercih edilebilirse de, yine de Suriye ile ilgilenen tüm ülkelerin ve özellikle Türkiye’nin endişe ile karşılaması gereken bir dizi sorunla karşı karşıya bulunduğu muhakkaktır.
Daha önceki yazılarımızda da belirttiğimiz gibi, Türkiye Suriye’nin toprak bütünlüğünü korumasını koşulsuz desteklemektedir. Şu andaki duruma bakılacak olursa, ilgili ülkelerden hiçbiri Suriye’nin topraklarından parça koparmayı zaten düşünmemektedir. Fakat bazı dostlarımın bana hatırlattığı gibi, toprak bütünlüğünün korunması, bu topraklar üzerinde yaşayanların siyasi uyum içinde yaşadıkları anlamına gelmemektedir. Önümüzdeki aylar ve yıllarda Suriye’nin çeşitli iç huzursuzluklar yaşaması beklenebilir. Acaba neden? Suriye’yi Baas diktatörlüğünden kurtaran HTŞ’nin şimdilik ülkeyi yönetmeyi üstlendiği görülüyor. Ancak, kaale alınması gereken iki önemli sorun var. İlkin, hepimizin bildiği gibi, Suriye’nin dışındaki aktörlerin hemen hepsi HTŞ’nin bir terör örgütü olduğunu kabul etmeğe devam ediyor. Eğer görünebilir gelecekte HTŞ ülkeyi yönetmeye devam edecekse, bu tanımlamadan vazgeçilmesi gerekecektir. Dış aktörlerin her birinin HTŞ’yi ve lider kadrosunu değerlendirmesi birbirinden farklı olduğu için, aralarında Suriye’nin yeni yönetiminin meşruiyeti konusunda uzlaşmazlık yaşanması muhtemeldir.
Şu anda tatmin edici yanıtını veremeyeceğimiz ikinci sorunun uzun dönemde daha büyük önem arz etmesi muhtemeldir. HTŞ aslında Suriye’yi Baas yönetiminden kurtarmayı amaçlayan örgütlerden sadece biridir. Diğer bazı örgütler, İdlib’deki üslerinden yola çıkıp Esat güçlerine karşı savaşarak Şam’a kadar gitmeyi başaran HTŞ’nin arkasında yer aldılar. Ancak bu hareketlerin hepsinin HTŞ iktidar olduktan sonra onun yanında yer alacağını söylemek mümkün değildir. Bir kısım örgütün ise daha hareketin başından itibaren HTŞ karşısında yer aldığını biliyoruz. HTŞ herkesi kapsayan bir hükümet kuracağını, hiçbir ciddi gücü dışarda bırakmayacağını anlatmaya uğraşmaktadır. Buna karşılık, bazı hareketlerin peşinen HTŞ karşıtı oldukları, bazılarının da birbiriyle geçinemediği bilinmektedir. Bir bölümü ise HTŞ’nin icraatine göre karar verecektir. Sadece hatırlatma için sayalım: HTŞ’nin yanında Suriye Milli Ordusu, ISIS, Suriye Demokratik Güçleri, Dürzi milisler, aşiret milisleri ve YPG/PYD (belki buna PKK da eklenebilir) hemen akla geliyor. Eminim saymayı unuttuklarımız var, ayrıca şu anda kurulmakta olan ya da kurulması tasarlanan güçleri de buraya eklemek gerekecektir.
Bu dağınık görünümün altında daha da köklü bir sorun yatıyor. Aralarında bizim de yer aldığımız millet unsurunun şekillendirdiği siyasi sistemlerden gelenler, Orta Doğu dahil dünyanın bazı bölgelerinde yaşayanların ulusaldan daha güçlü olarak bağlandıkları bir etnik-dini kimlik vasıtasıyla ulusla bütünleştikleri sistemleri iyi tanımıyorlar. Ne demek istediğimi anlatmak için vatandaşlarının Maruni, Şii, Sünni, veya Dürzi gibi kimliklere sahip olduğu ve siyasi örgüt kurarken bu kimliklerin dışına çıkamadığı Lübnan’ı örnek olarak vereyim. Her siyasi örgütün etnik-dini kimlikle sınırlandığı bir ortamda, cemaat sınırlarını aşan ve ulusal düzeyde olan kapsayıcı örgütler kurmak olanaksızlaşmaktadır. Suriye’de de sözünü ettiğimiz alt-kimliklerin insanların kiminle bir araya geleceğini, iş birliği yapacağını ve parti kuracağını belirlemekte özel önem taşıdığı anlaşılıyor. Bu nedenle, biz her ne kadar Suriye’nin toprak bütünlüğüne saygı göstersek de, barışçıl yöntemlerle iktidara seçilmeye gayret gösteren ulusal örgütlerin egemen olduğu bir düzenin oluşacağını garanti edemeyiz. Bu iş ilk bakışta göründüğünden daha da zor olabilir çünkü dış aktörler içteki gruplardan bazıları ile yakın ilişki kurarak onların davranışlarını kendi çıkarları yönünde etkilemeye çalışacaklar, uluslararası siyasette bağımsız hareket ederek Suriye’nin çıkarlarını savunan bir ulusal toplum oluşmasına katkıda bulunmamayı tercih edeceklerdir.
Sonuç olarak, Türkiye dahil, herhangi bir ülkenin Suriye’deki gelişmelerden kazançlı çıktığını söylemek içi vakit erkendir. Her şey devinim halindedir, bir sonraki aşamada neler olabileceğini şimdiden kimse kestirememektedir.