Suriye ve Türkiye’nin ümitleri
Her şey çok çabuk ve kimsenin beklemediği anda oldu. Suriye’nin Kuzeybatısındaki bir bölgeye hakim olan Heyet-üt-Tahrir-üs-Şam (HTŞ) önce Halep’e yürüdü ve teslim aldı, ardından Hama’ya, daha sonra Humus’a hareket etti. Bu satırların yazıldığı sırada Şam da teslim alınmış görünüyordu. Her ne kadar başlangıçta Esad hükümeti ve Ruslar havadan bombalasalar da, HTŞ’yi durduramadılar, kendileri durdular. Şam düştü. Ruslar ve İranlılar çekildiler. Desteksiz kalan Esad güçleri çareyi teslim olmakta buldular.
Bu gelişme acaba nasıl gerçekleşti? Elde henüz doğru bilgi yok, bolca komplo teorisi üretiliyor. Bazı kişiler Amerikalılar ve Rusların Esad’ı göndermek konusunda anlaştıklarından emin. Diğerleri, bu işin arkasında tamamen Türkiye var diyorlar. Bu tür açıklamaların içinde bir miktar gerçek payı bulunsa da, daha güvenilir bilgilere belki ancak gelecekte erişebileceğiz. Buna karşılık, Esad güçlerinin alanı terk ettiği bir gerçek. Suriye hükümetinin güçsüz olduğu bilinmekteyse de, Rus ve İranlıların desteği ile Esad’ın hakim olduğu bölgeleri elinde tutması bekleniyordu. Nitekim Esad ancak desteksiz kalınca yenilgiyi kabul etti.
Sahadaki tek güç HTŞ de değil. Türkiye’nin kuruluşundan itibaren desteklediği Suriye Milli Ordusu (SMO) diye bir askeri güç daha var ki başlangıçta pek etkili olamadı. Türkiye Suriye’de etkili olabilmek için daha radikal unsurlarla işbirliğine yönelmek zorunda kaldı. SMO şimdi daha iyi yetiştirilmiş ve donatılmış bir güç olarak mücadelede daha faal bir rol oynar görünüyor. Şimdiden daha önce YPG/PYD’nin denetim altına aldığı Tel Rifaat’ı ele geçirerek sürpriz niteliğinde bir başarı sağladı. Bu satırlar yazılırken Fırat Nehri’nin Batı yakasındaki Menbiç’i ele geçirdiği haberi geldi. Böylece Türkiye sadece sınırından başlayarak 30 kilometrelik bir güvenlik kuşağı oluşturmasını sağlamayacak, aynı zamanda YPG/PYD’nin Akdeniz’e kadar uzanabileceğini hayal ettikleri koridora da bir set çekmiş olacak. Aslında Türkiye’ye bu iki bölge sırasıyla Rusya ve Amerika tarafından YPG/PYD’nin yerleşmesine kapatılacak sözleri verilmişti ama her iki ülke de sözünde durmadı. Bu açıdan bakıldığında, Türkiye’nin istediği güvenlik kuşağının oluşturulması olumlu olarak değerlendirilebilir.
Daha önce Türk kuvvetleri Suriye topraklarını terk etmeden başta Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere Türk yetkililerle görüşmeyi kabul etmeyeceğini beyan eden Esad artık denklemin bir parçası değil. Türkiye Suriye’ye ilişkin tasavurlarını HTŞ’ye bağlı unsurlarla görüşecek ama önce yeni bir Suriye hükümetinin teşekkül etmesi gerekiyor. Türkiye’nin yeni hükümetle görüşeceği konular Esad ile görüşmeyi planladığından pek farklı olmayacaktır. Suriye’de Türkiye’nin güvenliğini tehdit etmeyecek bir düzenin kurulması ve Türkiye’deki Suriyeli göçmenlerin önemli bir bölümünün ülkelerine dönmesi için uygun koşulların sağlanması. Suriye’de ilk olayların patlak vermesinden itibaren Türkiye Suriye toprakları üzerinde hak iddia etmediğini, Suriye’nin toprak bütünlüğüne değer verdiğini açıkladı. Cumhuriyetin başından itibaren izlediği dış politikaya bakılacak olursa, bu beyanında samimidir. Arap Baharı’nı izleyen dönemde Türkiye’nin Suriye’de siyasal değişim getirmek ümidi ile Esad’ın ülkemize beslediği güvene ihanet ettiği itiraf edilebilirse de, şu anda Türk hükümeti vahim bir hata yaptığını anlamışa benziyor. Türkiye, herhangi bir etnik grubun, başka ülkelerin de desteğini arkasına alarak, Suriye’den toprak kopartıp bağımsızlık ilan etmesini engellemek konusunda Suriye ile ortak çıkarı olduğunu değerlendiriyor. Eski Suriye’nin baş destekçileri Rusya ve İran ise Suriye’nin dertleriyle ilgilenemeyecek kadar kendi dertlerine düşmüş durumdalar.
Suriye’de yaşanan değişim, Türkiye’deki Suriyeli göçmenler arasında da ilginç bir tepkiye yol açmış bulunuyor. Türkler ülkelerinde yaşayan Suriyeli göçmenlerden önemli bir bölümünün Halep ve Menbiç kökenli olduğunu yeni öğrendiler. Bu bölgelerin mevcut Suriye hükümetinin elinden çıkarak HTŞ ve SMO denetimine girmesi ile birlikte şimdiden bir kısım göçmen evlerine dönmek istediklerini beyan etmişlerdir. Geri dönüş ümitleri biraz erken bulunabilirse de, şartlar müsait olunca geri dönmek isteyen geniş bir mülteci kitlesinin varlığını bilmek önemlidir. Zira Türk kamuoyunda Suriyeli göçmenlerin konukluk döneminin artık sona ermesi gerektiği kanaati yaygındır. Hükümetin göçmenlere kendi vatandaşına kıyasla daha cömert davrandığı düşünülmekte, Suriyeli gençlerin gelecekte ülkemizde büyük bir asayiş sorunu oluşturacağından endişe edilmektedir.
Türkiye’nin Suriye’deki gelişmelere çok yönlü bir ilgi duyduğundan kuşku yoktur. Gelişmelerin yeni Suriye rejimi ile ilişkilerin iyileşmesi yönünde ilerleyeceği, Türkiye’nin kendisi için tehdit olarak gördüğü koşulları zayıflatması için bir açılım yaratacağı ümit edilmektedir. Ancak, bütün gelişmelerin Türkiye’nin istediği yönde ilerleyeceğini söylemek için henüz vakit çok erkendir.