Sürdürülebilir su yönetimi
Sezgin ERÖZBAĞ
Ekonomist, İç Denetçi
Onuncu Kalkınma Planı’nda Türkiye’nin kullanılabilir mevcut su miktarının artan talep, kuraklık ve su toplama havzalarındaki kirlenme sonucunda giderek ihtiyaçları karşılayamaz hale geldiği vurgulanmış, izleme, değerlendirme ve denetim yetersizliği, ortak veri tabanı ve bilgi akışı olmaması, kurum/kuruluşlar arası eşgüdümün zayıflığı gibi hususlar, su kaynakları yönetiminde karşılaşılan ana sorunlar olarak tespit edilmiştir.
Bilindiği üzere Türkiye yarı kurak iklim bölgesinde yer almakta olup, coğrafi çeşitlilik nedeni ile de farklı özellikteki iklim tipleri ve yağış rejimlerine sahiptir. Örneğin Karadeniz ve Akdeniz bölgelerinde daha yüksek yağışlar görülürken, Doğu Anadolu ve İç Anadolu Bölgelerinde ise daha düşük yağış değerleri gözlenmektedir. Bu nedenle havza esaslı su yönetimi, su kalitesinin iyileştirilmesi, kullanılabilir su miktarının artırılması ile koruma ve kullanma dengesinin sürdürülebilirliğinin sağlanması büyük önem taşımaktadır.
Ancak Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından hazırlanan 2019-2023 yıllarını kapsayan Ulusal Su Planında belirtildiği üzere; su yönetimi ile ilgili kurum ve kuruluşlar arasında etkin bir koordinasyon sağlanamamaktadır. Su mevzuatının çok parçalı (yaklaşık 30 kanun ve ikincil düzenleme) ve sayıca fazla olmasına rağmen yeterli ölçüde düzenleyici nitelikte olmaması, kurumlar arası yetki çakışmalarına ve izleme süreçlerinde mükerrerliklere yol açması, su kaynaklarının havza esaslı yönetilmesi için yetersiz kalması gibi nedenler sebebiyle acilen revizyona ihtiyaç duyulmaktadır. Türkiye’nin su kaynaklarının sürdürülebilir şekilde yönetimini sağlamak sadece devletin ve ilgili kurumların değil aynı zamanda ülkenin bütün vatandaşlarını ve sektörlerini doğrudan alakadar eden milli bir meseledir.
Maalesef su kaynaklarının korunması ve ulusal su politikaları hakkında halkın farkındalığı yeterli seviyede değildir. Su, bir barajdan çıkıp kullanıldığı yere gelinceye kadar çeşitli kayıplara uğramaktadır. Bunlar sırasıyla buharlaşma kayıpları, sızma kayıpları, şebeke kayıpları ve bilinçsiz su tüketiminden kaynaklanan kayıplardır.
Bu nedenle Ulusal Su Planı’nda yer aldığı üzere su yönetimi konularında yürütülen faaliyetlere (paydaş/halkın katılımı gibi toplantılar) davet edilen ve katılan sivil toplum kuruluşları temsilcilerine görev ve sorumluluk verilerek su yönetimi konularında toplumsal farkındalık arttırılmalı, hatta Milli Eğitim Bakanlığı tarafından eğitim müfredatına su kaynaklarının korunmasına ve taşkınlara yönelik konular/dersler eklenmelidir.
Sonuç itibariyle su kaynaklarının sürdürülebilirliği önemlidir. Bunun için öncelikle “varlık yönetimi anlayışı ile su yönetimini yapmak” elzemdir. Böylece hem su kaynaklarının korunması ve doğru kullanılması, hem de karşılaşılması muhtemel risklerle baş edilebilmesi kolay olacaktır.