Sürdürülebilir kalkınmada tarımsal üretimin ekonomi politiği
Prof. Dr. Havva Tunç / KONUK YAZAR
2015 Birleşmiş Milletler (BM) sürdürülebilir kalkınma programındaki 17 hedef ve alt başlıkları, dünyayı harekete geçirmiş olup açlık ve yoksullukla mücadelede gıda ve tarımın önemine dikkat çekildi. Gıda ve tarım, önemli sektörlerin başında yer almaktadır.
“Business and Sustainable Development Commission(BSDC) raporunda, BM’nin ana hedef ve alt başlıklar için gerekenler yapılırsa yıllık olarak projenin dünya ekonomisine katkısı 12 trilyon dolar olacaktır” deniliyor. 2023’de dünya toplam GDP’si 110 trilyon dolardır. 2025’e gelindiğinde projenin toplam dünya gelirine 30 trilyon dolar katkı ve 380 milyon insana istihdam sağlayacağı ifade edilmektedir. Ve bu katkıdan, özellikle gelişmekte olan ülkelerin yararlanacağı ve açlık ve yoksullukla mücadelede tarımda sürdürülebilirliğin önemi vurgulanmıştır.
2030 yılına kadar yoksulluğu sona erdirme, eşitsizlik ve adaletsizliklerle mücadele etme ve iklim değişikliğin istenmeyen etkilerinin üstesinden gelme hususunda gerekenlerin yapılacağı konusunda BM söz vermektedir. Ve daha da önemlisi kurumsal şirketleri, uluslararası platformda göreve davet etmektedir. Doğal olarak küresel piyasalardaki kurumsal kuruluşlar ile sivil toplumlar birlikte çalışmaya başlamışlardır. Ayrıca, toplumsal cinsiyet eşitliği, kadın ve çocuk hakları gibi konular da BM’nin kalkınma hedeflerinde yer almaktadır.
Yeryüzündeki ulaşılabilir su kaynakları, toplam su kaynaklarının yaklaşık yüzde biri kadardır. Yerküre ısısının ortalama 1.5 °C artması hem gıda hem de su arzının garanti edilebilirliği üzerinde baskı oluşturmaktadır.
İktisadi büyüme, kullanılabilir su ve gıda arzının garanti edilmesi, küresel ısınma bağlamında değerlendirilince, iyimser olmak olası değil. Bunlara ilaveten sekiz milyar olan dünya nüfusunun, iki milyarı aç ve suya erişimi kısıtlıdır. 2050 yılında dünya nüfusunun on milyar olma olasılığı karşısında insanlığı, nasıl bir geleceğin beklediğini tahmin etmek çok zor olmasa gerek.
Aslında sorun, büyüme histerisine kapılmış dünya ekonomileri, küresel ısınma sorunsalıyla yeryüzünün sınırlı kaynakları ve artan nüfusunu nasıl senkronize edecektir? Sorusu tartışmaların odak noktasını oluşturmalıdır. Yenileyici tarım altında organik tarım ve minimize edilmiş negatif dışsallıklar ikinci planda kalacaktır.
Dünya ekonomileri, kurumsal şirketler ve sivil toplum örgütleri, sürdürülebilir bir geleceğin varlığı için, gıda ve tarım, sağlık, şehircilik, enerji ve doğal kaynaklar olmak üzere dört ana alan belirlemişler.
BM’in öngörüsü ve raporda belirtilenlerin gerçekleşebilmesi, tarımda sürdürülebilirliğin gerçekleşebilmesi için izlenmesi gereken politikalar nelerdir sorusuna bulanacak cevaplar ve kullanılacak yöntemler bağlamında değerlendirilmelidir. Başta su ve toprak yönetimi, sonra organik tarım teşvikleri, çevresel koruma politikaları, negatif dışsallıkların minimiz edilmesi, çiftçilerin desteklenmesi olmalıdır. Bütün bunların küresel bağlamda yapılanması gerekmektedir. Zira göçlerin, salgınların ve savaşların son yıllarda gösterdiği artış, olayın ulusallık sınırların ötesinde küresel bir boyutta ele alınmasının gerekliliğine işaret etmektedir.
Tarımda sürdürülebilir bir üretimin sağlanması ve belirlenen politikaların uygulanmasının, ürün gıda arzının garanti edilebilirliği ve gıda güvenliğinin sağlanması yanı sıra gıda çeşitliliğin sağlanması ile olası olup üretimi gerçekleştirirken üretilecek ürünlerin, su tüketimi bağlamında (su ayak izi), toprak ve su yönetimi birlikte ele alınıp senkronize edilmelidir. Aksi takdirde, toprak kaybı ve su israfıyla karşı karşıya kalınır. Bütün bunlar yenileyici tarım çerçevesinde ele alınmalıdır.
Yenileyici tarım, tarımsal üretimin neresinde yer alacak. Yenileyici tarım son yıllarda küresel ısınmayla beraber hakkında sıkça bahsedilmektedir. Yenileyici tarım doğal kaynakları koruma, toprak verimliliğini artırırken su yönetimi sağlamak odaklı tarımsal üretim yaklaşımıdır. Diğer bir deyişle tarımda topak ve su yönetimi ve de biyoçeşitliliği canlandırmaya yönelik uygulama ve metotlardır.
Tarımda sürdürülebilirliği organik tarımsal üretim cephesinde bakınca, durumun daha ciddi ve kontrollü ele alınması gerekir. Zira organik tarım ve teşvikleri çevresel politikalarla uyumlu ve dengeli bir yapı oluştururken su yönetimi, sorun çıkarabilir. Organik tarımsal üretim ve su kullanımı, verimlilik açısından değerlendirildiğinde açlık ve susuzluğun ve de küresel ısınmanın varlığı organik tarım yapılacak ürün seçiminde iki kere düşünmek gerektiği gibi, bazen de üretim yapmamak rasyonel bir tercih olabilir.
Suyun ve toprağında kıt olduğu düşünülünce doğal kaynakların en uygun kullanımını belirleyecek tarımsal üretim politikalar oluşturmalıdır. Özellikle tropikal ürünlerin üretiminde daha seçici olunmalıdır. Su yönetimi ne kadar önemliyse, toprak da o kadar önemlidir. Zira üretim toprakta yapılıyor. Tarımda üretim politikaları belirlenirken toprak ve suyun ikame edilebilir olmayıp tamamlayıcı olduğu unutulmamalıdır.
Diğer taraftan kimyasal gübre ve pestisit gibi maddelerin kullanımını azaltarak verimlilik artışı temel hedef olunca 2 milyar aç insanın karnı nasıl doyacaktır? Daha da önemlisi küresel piyasalarda yaşanan fiyat artışları gıdaya erişimi giderek zorlaştırmaktadır. Yenileyici tarım anlamında bu yöntemin getirisi götürüsü iyi analiz edilmelidir. Açlık ve susuzluk her geçen gün giderek artmaktadır. Yenileyici tarım ve organik üretimin, tarımda büyük ölçekli üretim yerine kullanımının, kıt su ve toprak karşısında üreticileri ve tüketicileri baskılamaktadır. Ve bu konuda karar vereceklerin, moda üretim yöntemleri ve daha sağlıklı metotlar yerine rasyonel üretim yöntemleri tercih etmelidirler.
Belirlenen hedefler doğrultusunda amaca ulaşırken seçilecek yöntemleri toprak ve suyun kıt olduğu ve artan gıda talebini mevcudiyeti bağlamında değerlendirmeli ve bu konuda çok titiz olunmalıdır. Bu durum ulusallıktan öte küresel bir sorun ve bu sorunun küresel bağlamda çözümünün rasyonel olacağı unutulmamalıdır.