Şüpheye direnmiş inanç artık yıkılamaz
İnanç; bir şeye, derinden bağlanma… O şeyin ne olduğundan bağımsız onunla bütünleşme duygusu… Akılla onaylama, kalple bağlanma, ruhla bütünleşme… İnanç, insanı hayvandan ayıran en güçlü özelliktir. Öyle ki insanları da inandıkları şeye göre sınıflandırabilir, bütünleştirebilir, savaştırabilir…
İman, inancın din literatüründeki karşılığı… Amentü; “ben iman ettim ki…” diye başlar. İnandım ki, Allah’a, meleklere, kitaplara, peygamberlere, kıyamet gününe, öldükten sonra dirileceğime…
Az bilen insan, çok inanmaya yakın durur. Bilgi, inancın törpüsüdür. İnanılan şeyi güçlü kılar ya da tuzla buz eder. İnancını başkalarının kabulleriyle şekillendirenler, “taklidi iman” diye nitelendirilir.
İnandırılan her ne ise onu kuşku kavramıyla test edenler, inancı sorgulamaya başladığında, şüphe envanteri oluşuverir. Her şüphe, açıklama talebidir. Eğer inanç bunu karşılamıyorsa, yok olmasa da zayıflar.
Ama şüphe yağmuruna dayanmış bir inanç, kuşkuları yok eder ve tunçtan heykel gibi zihin başköşesine kurulur. Artık o inancı parçalamak, neredeyse imkânsız hale gelir.
İnsan, inandığına güvenir, güvendiğine inanır. Güven inancın oluşturduğu enerjidir. İnanç, bilimin de temel taşıdır. İspat edilemeyen fakat inanılan postülalar olmasa, bilimin dayanağı olamazdı. Soyut düşüncenin en şık dili olan matematik dahi inançlar üzerine dayanır.
İnanç, ön kabuller manzumesidir. Öklit, “size ispat edemem ama 8 önermeme inanmanız halinde, size çok şık bir geometri sunabilirim” demişti. Kabul ettik ve bu postülalarla binlerce yıl iş gördük.
AZ BİLEN ÇOK İNANIR
İnanç; zihinle ilgilidir. Bilgiyle ve bilinçle çatışır. A priori’dir. Denenmeden bilinendir. Bilgi gelir onu test eder, doğrular veya yanlışlar; geriye kalana da Posteriori bilgi deriz.
Artık o bir inancın ötesine geçmiş, zihnin yeni gerçeği olmuştur. Neticede inanç, gereklidir. İstersen bir koli bandına inan, o duygudan dahi seni hayata ulaştıracak bir bağ kurabilirsin. İnanıyorum, o halde varım.