Sudan sorunu özgün değil, bir örnek
Sudan’da ülkenin demokrasiye geçişini sağlamakla yükümlü iki askeri teşkilatın birbiriyle kavgaya başlamasının üzerinden iki haftadan fazla zaman geçti. Taraflardan biri General Burhan komutasındaki Sudan ordusu. Diğer tarafın başı Muhammed Dagalo ise Süratli Destek Güçleri’ne (SDG) komuta ediyor. Hemedti namıyla tanınan Dagalo, Janjaweed diye bilinen ve Darfur İsyanını bastırırken acımasızlığı ile nam salmış düzensiz güçlerin önderi bir savaş lordu. Başında olduğu çetelere devlet 2017 yılında milis güçleri statüsü verdi.
Sudan’ı demokrasiye doğru götürürken, bu iki askeri gücün tek bir yönetim altında birleşmesi öngörülüyordu. Ancak çatışmaların başlamasından çok daha önce, iki komutanın ilişkilerinin gerilimli olduğu bilinmekteydi. Sudan ordusunda profesyonel bir asker olan General Burhan SDG’nin özerk bir statüsüye sahip olmasına müsaade edilemeyeceğine inanıyordu. Buna karşılık Dagalo, kendisine şahsen bağlı askerlere komuta etmesine imkan veren statüyü terk edip başka bir komutanın emrine girmeyi tahayyül dahi edememekteydi. Sonuç birleşmesi öngörülen iki güç arasında çatışma.
Düzensiz güçlerin bir ordunun bünyesine katılması her zaman zor olmuş, sık sık iç çatışmalara yol açmıştır. Türkiye’de de Kurtuluş Savaşı sırasında Kuvayi Milliye saflarında çatışan bazı çeteciler, bilahare ordunun emrine girmeleri istendiğinde, isyan etmişlerdir. Ancak Sudan’daki problem iki askeri teşkilatın tek çatıda birleştirilmesinden daha derin nedenlerden kaynaklanıyor gibi görünüyor. Belki hatırlayacaksınız, Güney Sudan’ın 2011 yılında bağımsızlığına kavuşmasına kadar Sudan’da bir iç savaş hüküm sürmekteydi. İddialara göre Sudan devletine Arap kökenli Kuzeyliler hükmediyor, Afrika kökenli ve çoğu Hırıstiyan olan Güneyliler ihmal ediliyordu. Güney Sudan bağımsızlığına kavuştuktan sonra toplumda genelde kabile temelli başka fay hatları olduğu ve ülkenin tek bir yönetim altına girmesinin kolay olmadığı ortaya çıktı. Dinka ve Nuerler arasında bitmek bilmeyen çatışmalar başladı ve 2023 yılında bir anlaşmayla sonlandırıldı fakat her zaman tekrar alevlenmesi ihtimali mevcut.
Geçmişte Güney Sudan’da ve şimdi de Sudan’da cereyan eden çatışmalara bakıldığında, bu ülkelerin siyasi yapılaşmalarında temel bir sorun olduğu akla geliyor. Sorunu daha iyi kavramak için belki diğer bazı Afrika ülkelerinin deneyimlerine de bakmak faydalı olabilir. Örneğin, kısa bir süre önce Etiopya bir iç savaş yaşadı. Oromoların hakim olduğu hükümete bağlı güçler Tigray kabilesi mensuplarının yaşadığı bölgelere karşı harekete geçerek, buraları tamamen merkezi hükümetin denetimine almak istedi. Karşısında Tigray Halk Kurtuluş Ordusu’nu buldu. Bir süre önce Etiopya’dan kopan ve Tigray ahalisiyle “bitmemiş hesapları” olduğu anlaşılan Eritre ordusu da Etiopya ordusuna destek vermek üzere bölgeye girdi. Daha önceki yıllara uzanacak olursak, 1990’da Ruanda’da Hutuların Tutsilere uyguladıkları katliamı ya da Nijerya’da İbo ahalisi ile (Biafra) Nijerya’ya egemen olan Kuzeyli Hausa-Fulanilerin giriştiği iç savaşı hatırlayabiliriz.
Sorun nedir? Bu toplumların hepsi eski sömürgelerdir, sömürgeciler tarafından çizilmiş yapay sınırlar içinde yaşamaktadırlar. İkinci Dünya Savaşı sonrasında ülkeler bağımsızlıklarını kazanırken, aynı sınırlar içinde beraber yaşamayı tabii bulmayan, dolayısıyla birlikte yaşamayı arzulamayan halklar ortaya çıktı. Sömürge yönetimleri çekilip de artık geri dönmeyecekleri kesinleştikten sonra aynı siyasi sistemin çatısı altında birlikte yaşamayı arzulamayan halklar arasındaki gerilimler tedricen ortaya çıkmaya ve siyasi taleplere dönüşmeye başladı. Bazılarında sömürgecilerin miras bıraktığı ülkeden kopmak isteyenler mücadelelere giriştiler. Diğerlerinde bir etnik grubun temsilcileri devlete tamamen egemen olarak diğerlerini hakimiyetleri altına almak istediler. Güney Sudan ve Eritre gibi az sayıda örnekte ayrı bir devlet kurma girişimi uzun bir mücadele sonunda başarılı oldu. Diğerlerinde iç siyasette otoriterliğe doğru dönüşüm yaşandı; bir kabile veya etnik grup diğerleri üzerinde hakimiyet kurdu.
Afrika toplumlarının iç mücadeleleri dış güçlerin müdahalesi ile daha da derinleşmekte ve çözümü zorlaşmaktadır. Önümüzde Belçikalıların ticari çıkarlarını korumak için Katanga’nın lideri Moiz Şombe ile iyi ilişkiler geliştirmeleri tam bir kötü örnek olarak duruyor. Buna karşılık, göreve seçimle gelen Kongo’nun (Kinşasa) meşru lideri Patrice Lumumba ülkesini yönetmek isteğini canıyla ödedi. Sudan’a baktığımızda ise Mısır’ın General Burhan’a destek verdiği, Dagalo’yu ise Libya’daki savaş lordu General Hafter’in desteklediği anlaşılmaktadır.
Çoğu Afrika ülkesi gayri tabii siyasi birer oluşum görünümündedir. Şimdilerde bunun değiştirilmesi mümkün değildir. Çoğu ülke iç mücadeleler yaşamaya devam edecektir. Bu gerçekle yaşamak ve bu ülkelere kendi içlerindeki farkları savaşmadan yönetmeleri için yardımcı olmak ve buralarda ülkeyi kapsayan siyasal toplumların oluşmasını ümit etmek durumundayız.