Sudaki balıklar

Murat BERK
Murat BERK UZMAN GÖRÜŞÜ

Çağdaş edebiyatın en özgün ve önemli yazarlarından biri olan David Foster Wallace, 2005 yılında Kenyon College mezuniyet töreninde yaptığı konuşma ki bu konuşma ölümünden sonra kitap haline getirilmiştir, üç balığın öyküsüyle başlıyor. İki genç balık birlikte yüzerken, yanlarından geçen daha yaşlı bir balık başıyla onlara selam verip, “Günaydın çocuklar. Su nasıl?” diye sormuş. Biraz daha yüzdükten sonra genç balıklardan biri diğerine dönmüş ve sormadan duramamış: “Su da neyin nesi?”

Wallace bu yeni mezun öğrencilere algının tuzaklarından bahsedip, gözümüzün önünde durdukları ve baktığımız halde görmekte ve kavramakta zorlandığımız gerçeklerden bahsettiği konuşması, içinden geçtiğimiz bu dönemde özellikle piyasalar açısından önemli dersler içeriyor.

Koronavirüs (Covid-19) salgınıyla ilgili haberler yayılırken olabilecekleri anlamaya açık, bakmaya, görmeye, fark etmeye ve esnek olmaya odaklanan yatırımcı ve kurumların daha başarılı olduğunu gördük. Aslında gelişmeler de pandeminin boyutunun daha net anlaşıldığı Şubat sonlarından itibaren beklenebileceği şekilde ilerledi. Bu hem tüketim hem de yatırımcı tercihleri açısından geçerli. Hatta bu tercih değişiklikleri sadece ülkemize has değil küresel ölçekte de benzerlikler taşıdı. Nitekim görmeye, fark etmeye, olabileceklere açık ve esnek olmaya odaklanan yatırımcı ve kurumlar bu eğilimleri de büyük oranda doğru tahmin edip ona göre konuşlanmayı başardı.

Bir önceki ay yayınladığımız strateji raporumuzda şu görüşlerimize yer vermiştik: “Henüz kesinleşmemiş olmakla birlikte çoğu küresel riskli piyasaların bölünmüş bir Senato ve Biden başkanlığını en dengeli senaryo olarak gördüğünü ve olumlu yanıt verebileceğini düşünüyoruz. Bu görünümün ekonomiler için gerçekten en dengeleyici politik ortamı yaratacağından şüphelerimiz var. Bu aslında statükonun devamı gibi popülist dalgalara yol açan ortama benzer gibi görünüyor. Yine de piyasalar en azından belirli bir süre boyunca bardağın dolu tarafını görecek gibi duruyor. ABD'nin yanı sıra gelişmekte olan ülke piyasalarının yılsonuna kadar yeni zirve seviyeleri görebileceğini düşünüyoruz. Ancak, küresel risk barometresi olarak da izlediğimiz S&P500 endeksinde, 3600 seviyesi üzerinde varlık seçimlerinde biraz daha ihtiyatlı ve seçici olacağımızı belirtelim.''

Beklentilerimize paralel yönde S&P500 de dahil olmak üzere birçok küresel endeks yıl sonundan önce yeni zirve seviyelere ulaşırken, S&P500'ün şu anda "tehlikeli bölge" olarak görülen 3600'ün üzerinde olduğu görülüyor. Takip ettiğimiz çoğu göstergede oluşan aşırılıkların rahatsız edici bir boyuta ulaştığını söyleyebiliriz. Örneğin özellikle son üç haftada call opsiyon hacimleri büyük oranda tekil hisse opsiyonlarından kaynaklı çok ciddi artış gösterdi. . Önceki aylarda bu dinamik nasıl yükselişe hızlandırıcı etki yapıyorsa,  bu dinamiğin terse dönüşüyle birlikte bu etkinin düşüşleri sertleştirdiğini işlemiştik. Bu sebeplerden dolayı, özellikle ABD piyasalarında risk getiri asimetrik olarak aşağı yönlü gözüküyor ve aşağı yönlü riskler küçümsenmemeli diye düşünüyoruz.

Pandemi sürecinden yavaş yavaş çıkışın da bu performanslarda tersyüz edilmelerin yaşanabileceğini birkaç haftadır ifade ediyoruz. Sektörel bazda dünyada pandemi fiyatlamasının geniş çapta başladığı tarih olan 20 Şubat’tan bu yana geride kalmış iki sektör olan enerji ve finansın bu süreçten çıkışta önde gidebileceğini ifade etmiştik. Nitekim enerji sektörü Kasım’da yüzde 37 artarak en iyi Kasım ayını yaşadı, finans endeksi de yüzde 19 artarak en iyi performans gösteren sektörlerden biri oldu.

Benzer çerçeveden gelişmekte ve gelişmiş ülke şeklinde bakacak olursak gelişmekte olan ülkelerin önümüzdeki dönem daha iyi performans göstermesini beklemeye devam ediyoruz.

Türk hisse senetleri de son bir ay içinde dolar bazında yaklaşık yüzde 30 oranında yükseldi ve yükseliş büyük oranda daha kötümser olan piyasa konsensüsü açısından bir sürpriz oldu. Yurtiçi piyasalara yönelik temkinli duruşun korunduğunu ve yabancı yatırımcı pozisyonların da tarihi olarak düşük seviyelerde olduğunu görüyoruz. Bu görünüm ise "endişe duvarına" ("Wall of Worry") tırmanmaya devam edeceğimiz için önümüzdeki dönemde de hala yukarı potansiyelin olduğuna işaret ediyor.

Bununla birlikte, uluslararası kurumlar daha fazla olumluya geçiyor fakat ilginçtir ki bu piyasalarda zaten gördüğümüz ciddi bir yükseliş sonrası oluyor. Dolayısıyla şimdi aşırı agresif bir yol izlemenin çok doğru olduğunu düşünmüyoruz.  Daha doğrusu, piyasalar olumlu kalmaya devam ederken, biraz daha incelikli stratejiler ve taktiksel düşünmek için iyi bir zaman olduğunu düşünüyoruz. Belki de betadan daha fazla alfa (yani hisse seçimi) ve bir çekirdek pozisyon etrafında daha fazla taktiksel hareket daha mantıklı olabilir.

Geçen hafta açıklanan enflasyon rakamları sonrası TÜFE’nin 2021 birinci çeyreğinde yüzde 15’ler civarında tepe yapma ihtimali arttı. Bu yüksek enflasyon rakamlarının, muhtemelen TCMB'nin para politikasında daha fazla sıkılaşmasına yol açmasını bekliyoruz. Bu hafta gerçekleşecek AB zirvesi yurtiçi piyasalar açısından bazı dalgalanmalara yol açabilecek olsa da geniş ölçekli yaptırımlar veya "oyun değiştirici" bir etki yaratmasını beklemiyoruz.

Yazıyı su ile açtık su ile bitirelim. Geçen hafta çıkan ve pek ilgi uyandırmamış bir haberi başka birkaç gelişmeyle birlikte ele alırsak daha önce işlediğimiz bir konunun, sürdürülebilir çevrecilik temasının yeni dönemde hızlanarak çok önemli hale getireceğini bunun da önemli fırsatlar yaratacağını düşünüyoruz. Bahsettiğimiz haber California su vadeli kontratlarının Chicago’da CME bünyesinde işlem görmeye başlayacak olması. Biden’in ataması muhtemel üst düzey bürokratlarına özellikle de John Kerry’nin iklim değişikliği görevlisi olacak olmasına baktığımızda çevre konusunun önümüzdeki dönemde çok daha sık gündeme geleceğine inanıyoruz.

Sonuç itibariyle, hayatın içinde ve hayatın yansıması olan piyasalarda suyu görmeyi başarmamız bir başarı ama yeterli olmayabilir. Aşırı yoğun bilgi okyanusunda yol almak, binlerce haber arasında boğulmamak için açık fikirli olmaya devam etmek gerekecek. Aynı denizde kaybolan bir insanın, tuzlu suyu içemeyecek olması gibi, denizin değişik katmanlarında tatlı su aramaya çalışması yerine etrafına ve belki de uzak ufuklara bakması da gerekecek.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Faizlere dikkat 21 Kasım 2024
Daha iyi dinleyiciler 13 Kasım 2024
Yer altı havayolları 24 Eylül 2024
Yarı Dünya 10 Eylül 2024