Su stresi ve akıllı tarım
Mavi gezegen dünyamızın %70’i sularla kaplı peki, ulaşılabilir içme suyumuz ne kadar biliyor musunuz? Dünyadaki tüm suyun sadece %0,5’i! Gezegendeki tüm canlılar için kritik olan bu kıt yaşamsal kaynak için tehlike çanları çalıyor! Su stresi, küresel ölçekte hızla büyüyen bir sorun olarak dikkat çekiyor.
Su ile ilgili bu durum şaşırtıcı değil! İklim krizi, nüfus artışı ve endüstriyel taleplerin artması, su kaynakları üzerinde büyük baskı yaratıyor. Bu, hem küresel ekonomiyi hem de Türkiye gibi su stresi altındaki ülkeleri derinden etkiliyor.
Dünya nüfusunun %40'ından fazlası su stresi altında yaşayan bölgelerde bulunuyor. Çok değil, önümüzdeki beş sene içinde dünya nüfusunun yarısı su stresi altında yaşayacak.
Bu durumun tarım, enerji üretimi ve sanayi gibi su yoğun sektörlerde üretim kesintilerine ve maliyet artışlarına yol açacağı ortada. Dünya Bankası'na göre, su kıtlığı 2050 yılına kadar bazı bölgelerde GSYİH'nın %6'sına kadar ekonomik kayıplara neden olabilir.
Peki, suya göbekten en bağlı sektör hangisi? Elbette tarım! Küresel olarak, su kullanımının yaklaşık %75'i tarımda, %15'i sanayide ve %10'u evlerde yapılıyor.
En kilit sektör: Tarım
Dünyanın en büyük endüstrisi olan tarım, su tüketimi açısından doymaz bir dev. Sadece su tüketimi değil, kullanılan agrokimyasallar dolayısıyla su kaynaklarını kirletmesi açısından da en kritik sektör. Dolayısıyla, su stresinden bahsederken karşı karşıya olduğumuz tek sorun suya erişmek değil, aynı zamanda su kaynaklarının kirlenmeden temiz kalması.
OECD’ye göre, 2030’da küresel gıda talebi %50 artacak. Su riski, bu haliyle giderse, önümüzdeki dönemde gıda arzında büyük dalgalanmalara yok açabilecek bir tehdit oluşturuyor.
Burada trajik bir konu daha var. Küresel olarak üretilen toplam gıdanın üçte biri israf ediliyor ve çöpe gidiyor. Bunun önlenmesi, gıda ve beslenme güvenliğini iyileştirmenin yanı sıra iklim hedeflerine ulaşmak ve çevre üzerindeki baskıyı azaltmaya yardımcı olmak için de kritik öneme sahip.
Çözüm: Teknoloji destekli akıllı tarım
Tarım endüstrisi için su riski önemli bir mesele. Maalesef tek sorun su riski de değil. Tarım sektörü, artan maliyetler ve işgücü sıkıntılarından, şeffaflık ve sürdürülebilirlik konularına kadar büyük zorluklarla karşı karşıya.
Tüm bu sebeplerle tarımda inovasyon, her zamankinden daha önemli. Tarım teknolojileri (agtech) ile akıllı tarım pek çok noktada kurtarıcı olarak gözüküyor.
Akıllı tarım, hızla gelişen bir alan. 2023 yılında 19,5 milyar dolar olan pazarın hacmi, 2027 yılına kadar 33 milyar dolara ulaşacak. Bu büyüme, artan dünya nüfusunu beslemek, doğal kaynak kullanımını optimize etmek ve tarımın çevresel etkilerini azaltmak gibi kritik ihtiyaçlardan doğuyor.
Temel teknolojiler arasında nesnelerin interneti (IoT) ve akıllı sensörler, yapay zekâ (AI), insansız hava araçları (drone), otonom tarım ekipmanları, gelişmiş veri analitiği ve hassas tarım uygulamaları yer alıyor.
Bu teknolojiler, mahsul yönetimi, sera izleme, hayvan gözetimi, dikey tarım, akıllı sulama ve gübre yönetimi gibi alanlarda kullanılarak verimliliği artırıyor ve maliyetleri düşürüyor. Ayrıca, yapay zekâ, veri analizi ve hava durumu tahminleri gibi alanlarda da büyük bir potansiyele sahip.
Biyoteknoloji, genetik mühendislik yoluyla daha dayanıklı ve verimli bitkiler ve hayvanlar geliştirilmesine olanak tanırken, yenileyici tarım (regenerative agriculture) toprağın sağlığını korumaya ve karbon emisyonlarını azaltmaya odaklanıyor. Çünkü sağlıksız tarım uygulamaları ve kimyasallarla toprak hastalanıyor ve hatta ölüyor!
Ülkemizde teknoloji desteğiyle akıllı tarım yapan çok başarılı örnekler var. Bunların sayısının ve hacminin artması, gıda üretiminde verimliliği yükseltirken; sağlıklı, sürdürülebilir ve kapsayıcı gıda sistemleri kurulmasında da kilit rol üstleniyor. Pek çok açıdan büyük etkiye sahip devasa tarım endüstrisi, daha sağlıklı ve sürdürülebilir bir gelecek için, ağır adımlarla da olsa, dönüşüme başlamış gibi duruyor.