Sporun altın yazı
Önce Kadınlar Milletler Ligi müsabakaları, sonra Avrupa Futbol Şampiyonası ve 26 Temmuz’da başlayacak Paris Olimpiyat Oyunları derken, 2024 yazı spor tutkunları için tam anlamıyla bir şölen oldu.
Kadın Voleybol Milli takımımızın Antalya’da başlayan, Amerika ve Çin Halk Cumhuriyeti’nde devam eden bir aylık serüveninin ardından, A milli takımımızın Avrupa Futbol Şampiyonasında ki performansı sadece sahadaki rekabetle sınırlı kalmayıp, birçok ilginç ve dikkat çekici konuyu da beraberinde getirdi.
Turnuvaya katılan ülkeler arasında büyük mali farklılıklar bulunurken, bu durumun sahadaki rekabete nasıl yansıdığı da merak konusu oldu. Paylaştığı verilerin mutlak doğruluğu sorgulanıyor olsa da, Transfermarkt.com.tr den derlenen bilgilere göre Avrupa Futbol Şampiyonası'nda mücadele eden takımların “tahmini toplam piyasa değerleri" 11 milyar 381 milyon Euro.
Turnuva’nın en pahalı takımı 1,52 milyar Euro’yla İngiltere. Son dört takıma kalan İngiltere, Fransa, Hollanda ve İspanya’nın turnuvanın ekonomik olarak en değerli takımları arasında yer almaları bir tesadüf olmasa gerek. Avrupa Şampiyonası'na ilk defa 1996 yılında katılabilen Türkiye, ilk sekiz takım arasına kalırken, mali değer olarak 324 milyon Euro’yla 12. sırada yer alıyor.
Ev sahibi Almanya’nın haricinde turnuvanın en fazla taraftarına sahip bir ülkenin vatandaşlarının, Avrupa da seyahat için Schengen vizesine ihtiyaç duyması futbol dışında tartışılan konulardan bir tanesi olarak dikkat çekti. 2017 yılında Schengen Bölgesi'nde vizesiz seyahat hakkı elde eden Gürcistan taraftarları, takımlarını desteklemek için herhangi bir sıkıntı yaşamadan seyahat edebilirken, sadece Türkiye ve Arnavutluk taraftarlarının Schengen vizesi zorunluluğu uluslararası spor etkinliklerinde eşitlik ilkesine aykırı bir durum olarak değerlendirildi.
İlgi çeken diğer bir nokta, Euro 2024 Avrupa Futbol Şampiyonası sponsorlarının saha dışındaki mücadelesi. Uluslararası ölçekli ve büyük katılımlı yarışmaların sponsorluk geçmişinde yer alan Coca Cola, McDonald’s ve MasterCard gibi markaların yerini Çin Halk Cumhuriyeti’nin markaları almaya başladı. Çin, son iki Avrupa Futbol Şampiyonası’nda en çok sponsor sağlayan ülkesi konumunda. Euro 2024’ün küresel iş birliği ortağı olan 13 ana sponsorunun arasındaki 5 Çin merkezli firma, akıllı beyaz eşya, yeni enerjili otomobil, akıllı cep telefonu, sınır ötesi e-ticaret ve ödeme teknolojileri alanlarında faaliyet gösteriyor.
Yeni enerjili otomobillerde Ar-Ge ve üretim açılarından dünyanın ilk sıralarında bulunan BYD, Euro 2024’ün resmi e-mobilite partneri. Şampiyonanın resmi akıllı telefonu, başka bir Çin markası Vivo. Maçlardaki tartışmalı pozisyonları tekrardan değerlendirmek için kurulan VAR sisteminin üreticisi de yine bir Çin markası Hisense. Saha dışındaki diğer bir mücadele de siyasal alanda yaşanıyor. Geniş kitlelere hitap eden elit sporcuların eylemlerinin, toplumsal ve siyasal alanlarda önemli yankılar uyandırdığını, farklı örnekler vererek, Zeki, Çevik ve Aktivist başlıklı yazımda anlatmıştım.
Merih Demiral’ın maç sonu sevincine UEFA’nın, ırkçı bir hareket olarak değerlendirip iki maç ceza vermesi Türkiye’de büyük yankı uyandırdı. Futbolda ırkçılığa ve ayrımcılığa karşı sıfır tolerans politikası izlemek isteyen UEFA, bu tür hareketlerin sahada tekrarlanmaması için caydırıcı cezalar verilmesi gerektiğini savunurken, Türkiye’de futbol otoriteleri ve taraftarlar, UEFA’nın Türkiye’ye karşı önyargılı davrandığını iddia etti. Konunun farklı boyutlarını düşünürken, Selçuk Şirin’in Kafa (Haziran 2024) dergisinde ki “Her Maçın İki Ayrı Hikayesi Vardır” yazısını hatırladım.
Şirin bu yazısında, Princeton ve Dartmouth üniversiteleri arasındaki 1951 futbol maçını izleyen taraftarların olayları nasıl farklı algıladığını inceleyen bilimsel bir makaleden bahsediyor. They Saw a Game: A Case Study başlıklı bu makale, her iki üniversitenin öğrencilerinin, aynı maçı izlemelerine rağmen, olayları kendi takımlarını koruyacak şekilde farklı yorumladıklarını ortaya koyuyor.
Princeton öğrencileri Dartmouth’un, Dartmouth öğrencileri ise Princeton’ın daha agresif oynadığını belirtiyorlar. Kısaca, bu çalışma, algının önyargılar ve kişisel bağlılıklar tarafından şekillendiğini ve spor gibi duygusal olayların bu önyargıları belirgin hale getirdiğini gösteriyor.
Konuyu özetlemek için Şirin’in son paragrafını olduğu gibi aktarmak istiyorum. “Sorunun kültürle, eğitim seviyesiyle, ya da rasyonel düşünme becerisiyle pek ilgisi yok. Taraflardan birine duygusal yakınlık duyduğunuz herhangi bir çatışmada, akıl yerini duygular ve önyargılara bırakıyor. O nedenle siz siz olun maç üzerinden bir tartışmada muhataplarınızdan rasyonalite beklemeyin. Düş kırıklığına uğrarsınız”.