Sözümün bittiği yer
Şimdi merak ediyorum: Bu köşede ne yazsam ilginizi çeker? Öyle ya köşeyi sizin için yazıyorum. Kendim için yazı yazmayalı çok oldu. Yeniden başlamaya da ne niyetim var ne de yerim. Bu köşede işletmecilik sohbetleri yapmam gerekiyor. Yoksa, kendim için yazabilsem bağırıp çağırarak deşmek istediğim bir sürü konu var. Hiçbiri işletmecilikle alakalı değil. İçimde bir his işletmecilik konusunda ne yazsam bir sürü okur haklı olarak “Hoca! Sevda yelleri esiyor serde ağam nerede, paşam nerede, beyim nerede, sen neredesin. Ülkenin şu durumunda konuşulacak konu olarak bunu mu buldun?” diyecek. Krizlerden bahsedeceğim ama çok önemli bir gelişmeler olmazsa niyetim bu konuya bir daha dönmemek.
İki tane şimdi oluşan bir de gelecekte gelecek olan iç içe üç kriz var. Şimdiki iç içe iki krizin biri virüs salgını öbürü de bu salgının körüklediği acil, kısa dönemdeki ekonomik kriz. Yoldaki kriz de virüs salgını bitsin bitmesin hani çoğumuzun “vardır efendim” iktidarın “hayır yoktur efendim” dedikleri orta ve uzun vadede ekonomiyi nasıl toparlayacağız ki gelişi Çarşamba’dan belli olan Perşembe gelmesin.
Virüs krizi günümüz gündeminin birinci maddesi. Bu kriz ‘bitmezse’ hem kelimenin tam anlamıyla bir sürü insanımız bitecek hem de dünya ekonomisiyle beraber ekonomimiz. Konunun önemine binaen yayın organlarında sabahtan akşama “Kriz ilerlemiyor, ilerlemesi yavaşlıyor, düzlüğe erdi, düzlüğe yaklaşma hızı arttı, artış hızı düşer” gibi tahminlerde bulunan ‘uzmanları’ dinliyoruz. Bir kısım ‘uzmanlar’ tarih bile veriyorlar “önümüzdeki iki hafta kritik, önümüzdeki iki haftanın arkasındaki iki hafta daha kritik” falan gibi tahminlerde bulunanlar da var. Hatta bir uzman! “Ramazan başında biter dedi” Bu krizlere kısaca bir bakalım.
Kısa dönem ekonomik problem ciddi. Oldukça da can yakıyor daha da yakacağa benziyor. İş yerleri kapanıyor, insanlar işsiz kalıyor, esnaf felaket halde. Bu da acil ekonomik problem. Acil olmasının iki temel nedeni var. Daralan iş yüzünden insanlar işlerinden oluyor. Bu ekonomik falan değil insani bir sorun. Üç ay işten adam çıkarmak yasak gibi önlemlerin yanına eklenen üç ay ücretsiz izin müsaadesini ben pek anlamadım. Neredeyse bir düzüne ‘uzman’ bu konuda televizyon ekranlarında konuştu. Anladığım bu insanlara günde 39 TL ödenecekmiş. Bu para İşsizlik Sigortası’nın bile altında.
Zaten işsizlik almış başını gitmişti bu virüs salgını durumu facia haline getirdi. İşsizlik sorununun kısa dönem ‘çözümü’ yok. İşsiz kalanların kısa dönem geçim sorununa pansuman yapmak şart ama bu elbette çözüm değil. İşsiz kalanlara ayni ve nakdi yardım insani derde deva olur elbette. Bunun yapılabilmesi hep söylüyorum kaynak planlaması, kaynak temini ve kaynak dağıtımı konularında çok ciddi bir çalışma ister. Kim işsiz kaldı, ne kadarlığına, ne kadar yardıma gereksinimi var, ayni mi nakdi mi yardım daha iyi olur bu işsiz kalanların sayısı düşünülürse az buz iş değil. İhtiyaç ve sayı saptandıktan sonra bu kaynakların tedarik edilmesi gerekir. Nakdi yardım tedariki konusunda ne kadar etkili çalıştığımız malum. Ayni yardım toplanması, bir yerse biriktirilmesi, paketlenmesi, vs. bir başka iş. Tüm bunlar için de ayrıca mali kaynak, ilişkiler, insan gücü, vasıta, yer, malzeme bilgi ve beceri ister. Bu konuda belediyeler bir taraftan, devletin diğer kurumları diğer taraftan özel kurumlar, vatandaşlar velhasıl-ı kelam gücü yeten, niyeti olan herkes iş birliği içinde olmak zorundadır. Bunun aksine davranış iyi işletmecilik olmayacağı gibi işin altından kalkılmasını da imkânsız kılar. Neyse buraya kadar aşikarı ifşa. Dinleyene.
Virüs kriziyle tavan yapan orta dönem ekonomik kriz öyle ayni ve nakdi yardımla çözümlemesi zor bir kriz. Sokağa çıkma yasağı ve can korkusu yüzünden zincirleme bir şekilde düşen talep birçok işletmeden başlayarak tedarik zincirinin sonundaki işletmeye kadar, bir tahmine göre binlerce başka tahminlere göre yüz binin üstünde (iki yüz bin rakamını da duydum) işletmeyi çok kötü etkiledi. Rakam her ne ise çok sayıda firma kepenk kapadı, işçilerine yol verdi. Sağlık bakanlığı hadi gözünüz aydın yeni hastaya rastlanmıyor deyince bu işletmeler kepenk kaldırıp çıkardıkları işçileri işe alarak haldır haldır üretim yapamayacaklar. En azından bana öyle geliyor. İktisatçı dostlar herhalde daha iyi tahminlerde bulunurlar. O zaman bugün onlara yardım diye verilen krediler ne olacak? Üç ay ödemesiz, düşük faizli kredi neresinden bakarsanız bakın adı üstünde: Kredi. Eninde sonunda ödeme zamanı gelecek. Bu kredileri sağlayan finansman kuruluşları zaten tahsilat yapmakta zorlanıyorlardı. O zaman ne yapacaklar. Borç ertele, onu affet bunu unut derken zaten bir türlü uçuşa geçemeyen sektörlerimize finans sektörünü de mi katacağız? Adına paket denilen önlemlerle devlet bankaları verdikleri kredileri 22.5 Milyar TL’ye çıkarırlarken özel bankalar kredilerinde 5 milyar kesmişler. İşletmeleri kurtaracağız derken işletme batırmayacağız herhalde. Devlet bankaları hazine matbaasına güveniyorlarsa o da bir başka sorun kaynağı olacak. Virüs krizi devam ettiği sürece kısa dönem ekonomik krizin bir çözümü olduğunu sanmıyorum. Kapanan, geçinemeyen hatta iflas eden işyerlerine kredi aynen işsiz kalan vatandaşlara yapılan veya yapılması gereken ayni ve nakdi yardım paketleri gibi çalışır. Üç ay sonra denilen ve tahmin ediyorum virüs krizinin biteceği tahmin edilen süre sonunda beklenen talep patlaması olmazsa ne olacak? Evlerden dışarı bir aşı veya tedavi bulunmaz ve de lanet geri gelirse ne yapacağız. Hele iyileşti denilen hastaların hastalıkları nüksederse?
Peki bu virüs krizi ne zaman bitecek? İstatistik, ekonometri, matematik uzmanı olmaya gerek yok. Hasta sayısı, vefat sayısı, vs., grafiklerinin ‘düzlüğe’ ulaşmasının ne ifade ettiğini iyi anlamak gerekir. Lafı uzatmadan söyleyeyim: Bu virüs salgını bir aşı keşfedilene ve klinik olarak etkinliği kanıtlanmış bir tedavi bulunana kadar, en azından benim kafamda son bulmaz. Semptom göstersin göstermesin bir bulaşığın 2 ila 16 kişiye virüsü kolaylıkla ve hızla bulaştırabileceği hatırlanırsa bilmem ne eğrisi düzlüğe çıktı, falankeş yüzde şu kadar düştü yorumları beni hiç mi hiç etkilemiyor. Ben eğri ‘pik’ yaptı diye rahatlayamayacağım. Kendimi rahat rahat sokaklara atıp alışveriş yapamayacağım, seyahate falan çıkmayacağım, kalabalık yerlere girmemeye çalışacağım, vs. Ekonomiye katkım eskisi gibi olmayacak. Kaç kişi benim gibi düşünüyor bilmiyorum. En azından ABD’nin bu konularda gittikçe güvenilirliği artan Beyaz Saray danışmanı Dr. Fuchi de öyle düşünüyormuş. Dün gece söyledi. Bu kriz bir şekilde biter: Aşısı ve tedavisi bulunur o zaman. Bu arada benim gibi her hafta kansere çare bulunan bir ülkede büyümüş biri için bu konudaki şüpheciliğimi de makul karşılayacağınızı umarım.
Bu iki sorun bize has değil tabii. Tüm dünya bununla boğuşuyor. Bir yerde herkes seferberlik ilan edilmişçesine top yekûn mücadele ediyor. Size nasıl geliyor ama bana çoğu ne yapacağını şaşırmış vaziyette. Çoğu derken sadece yetkilileri kast etmiyorum. Evde oturmaktan başka elinden bir şey gelmeyen, ki bir kısmı onu bile yapmıyor, sade vatandaşlardan da bahsediyorum. Söz gelimi ben elli-iki senelik eşimle üç haftadır 65 metre kare evimizde mahpus damında ömür çürüten mahkumlar misali oturuyoruz. Ne vefa ekipleri ne belediye ne de bir başkası kapımızı çalıp tahtalı köyde miyiz Yeşilköy’de miyiz sormadı. Güya geçen ay bodruma gidecektik. Bir bavul hazırlayıp oradan da torunları görmeye ABD’ye. Tahmin edebileceğiniz gibi ikimiz de 70 yaşı geçeli epeyi olduğundan bırakın uluslararası seyahati evin karşı köşesindeki Migros’a bile gidemediğimizden şaşkınız. Emekli maaşımızı bile çekemedik.
İşin ilginç tarafı Çin’den ABD’ye her iktidar bu mücadeleyi en iyi kendisinin yürüttüğünü ileri sürüyor. Yani bir doğru yok. Kime inanacaksın? Best practice yani, en iyi uygulama denilen şey vardı literatürde onu bulmak zor. Herkes bir diğerinden daha iyi olduğuna göre? Bizim mücadelemize gelince tam ulusal birlik ve beraberlik içinde bu mücadeleyi yürütelim derken biri bir halt karıştırıyor buyurun baştan. Milli birlik ve beraberlik iyi de yukarıda değindiğim iki sorunla maalesef nutuk atarak, hamasi edebiyat yaparak, sizinle aynı fikirde olmayanları tu kaka ederek olmayacak. Peki ne yapmak lazım?
Öncelikle kaynaklar kısıtlı. Yalnız bizde değil. Bizde demeçlerin aksine kaynak sıkıntısının birçok ülkeye oranla daha ciddi olduğunu sanıyorum. Bu kısa ve orta dönem diye sıraladığım krizlerle ilgili değil. Türkiye işletmeleri zaten epeydir şöyle veya böyle birtakım sıkıntılarla karşı karşıyaydı. Onların çözümü için önerilen ‘önlemler’ ile kısa ve orta vadede tepemize çöken virüs ve işletme kapanmalarına karşı önerilen tedbirler doluya koyuyorum almıyor, boşa koyuyorum dolmuyor. Bu tedbirler bana hep aynı gibi geliyor. Tamam anladım hasta nefes alamıyorsa “kalk egzersiz yap” veya “sigarayı bırak” demezsiniz önce oksijen tüpü takarsınız ki hasta ölmesin. Hastayı kurtarırsınız ama taburcu olduktan sonra yattığı yerde sigarasını tüttürmeye devam ederse ya yine gelir veya gelemeden öbür tarafa gider. Diyeceğim o ki kısa ve orta vade sorunla uğraşırken uzun dönemde yapılması gerekenleri unutursak bunun bedeli ağır olur.
Burada kaynak sorunu ortaya çıkıyor. Diyelim ki elinizde 100 TL var. Bu paranın tamamını kısa ve orta vade sorunlarınızı çözümüne harcar uzun dönem sorunları “Allah kerim” diyerek bir kenara iterseniz emin olun hata yaparsınız. Uzun dönemde ekonomik sıkıntılarımızı azaltacak tedbirlere de kaynak ayırmamız şart. Ülkemizin bazı yapısal sorunları var. Bu sorunların başında üretmeden tüketmek gibi bizim icadımız bir ekonomik model var. Bu modeli bırakıp ürettiğimiz kadar tüketmeye en azından tüketimimizi makul ölçülerde tutmaya dayalı bir ekonomik model ülke ekonomisinin tarımdan başlayarak yeniden yapılanmasını gerektirir. Maalesef bu tür girişimlerin dönüşümü bir iki ayda olmaz. Sabır ister. İşte burada milli birlik ve beraberlik gerek.
İşte düşüncelerim böyle vesselam. Bu konuya bir daha dönmemeye çalışacağım. Benden daha yetkili ve bilgili bir sürü insan var.
Sağlıcakla kalın