Söz üniversiteli gençlerde...

Alaattin AKTAŞ
Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ

Bir gazeteci özellikle çalıştığı alanla ilgili olarak çok çeşitli kesimlerle sürekli temas kurmak, diyalog içinde olmak durumundadır. Bu diyaloğun illa haber alma amacına hizmet etmesi de gerekmez; kaldı ki her görüşmeden mutlaka haber çıkmaz, zaten amaç bu değildir. Gazeteci bakış açısını geniş tutmak ve sürekli genişletmek durumundadır. İşte bu temaslar da bunun için gereklidir.          

Lafı nereye mi getireceğim, anlatayım. Türkiye ekonomisi bir süredir öylesine savruldu ve halen savruluyor ki bu durumdan en çok etkilenenlerin başında gençler ve üniversite öğrencisi gençler geliyor. Bu kesimin genel bakış açısını iyi kötü biliyoruz bilmeye de bire bir onlardan dinlemek çok daha iyi olurdu. Bunun için de bir üniversiteye gidip öğrenci gençlerle sohbet etmek iyi olacaktı da bana bu olanağı sağlayacak bir üniversite bulmak gerekiyordu.          

Ufuk Üniversitesi İşletme Fakültesi’nde Toplam Kalite Yönetimi dersi veren değerli arkadaşım Sevinç Engin’den rica ettim. Bana dersinin birkaç saatini ayırabilir miydi? Sevinç daha fazla öğrenciyle görüşebilmemi sağlamak adına biri yerel seçimlerden önce, biri daha sonra olmak üzere iki kez bu olanağı sağladı. Gittim, üniversiteli gençlerle uzun uzun sohbet etme, onları dinleme ve sorularını yanıtlama, deneyimlerimi aktarma fırsatı buldum.         

Önce bir gerçeği vurgulamam gerek. Ufuk Üniversitesi Ankara’nın göbeğinde ve bir vakıf üniversitesi. Ücretli okuyan öğrenci de var, burslu okuyan da. Dolayısıyla buradaki öğrenci profili, özellikle gelecek kaygıları yönünden Türkiye ortalamasını muhtemelen tam temsil etmiyordur. Burada o kaygılar biraz olsun daha azdır.           

Gelecek kaygısı olmayan ya da görece az olan öğrencilerin ülke sorunlarıyla çok fazla ilgilenmemesi normaldir. Ama bu genç arkadaşlarda böyle bir durum gözlemedim. Hele konu ekonomi olunca...   

Öğrenci arkadaşlarımdan çok sayıda soru geldi. Bu soruları dilim döndüğünce yanıtladım, daha çok da karşılıklı konuşma ve sohbet biçiminde onların görüşlerini almaya çalıştım.       

En çok nelerin merak edildiğini tahmin zor değil...    

-Enflasyon düşer ve eski alım gücü yeniden kazanılır mıydı?

-Ekonomiyi düzeltmek mümkün olabilir miydi?

-Faiz tekrar ne zaman indirilirdi?

-Yabancı yatırımcı Türkiye’ye yeniden döner miydi? 

“Ekonomi düzelir mi?” 

Konu ekonomi olunca o klasik sorunun gelmesi kaçınılmaz; "ekonominin düzelip düzelmeyeceği" sorusunun...      

"Sence ekonominin düzelmesi ne demek, onu söyle yanıt vereyim."         

Birkaç saniye durakladı bu soruyu soran genç arkadaşım.     

"Geçmişteki rahatlık, refah seviyesine ulaşmak, onu kastediyorum."          

Hepimiz biliriz; tek taraflı konuşmalar yerine diyalog biçiminde götürülen iletişim her zaman daha etkilidir. Bir soru daha sordum.           

"Geçmiş derken kaç yıl öncesini hatırlıyor ya da kastediyorsun ki?" "Bundan iki üç yıl öncesi... Dövizin buralara gelebileceğini tahmin edemezdik mesela."

Konu biraz anlaşılmıştı. Belli ki özellikle dövizin ve bağlı olarak fiyatların yeniden eski düzeyine inip inmeyeceği merak ediliyordu.   

"Hayır inmez" dedim. "Çok olağanüstü gelişmeler olmaz, olağanüstü kararlar alınmazsa döviz inmez. Örneğin daha sonra başımıza bela olan kur korumalı mevduat gibi bir uygulamaya geçilmezse dövizde iniş olmaz. (Kısaca Aralık 2021’de olanları özetledim.) Hem zaten yalnızca döviz çok hızlı bir şekilde geri gelirse tüm dengeler, özellikle dış ticaret dengeleri bozulur. İhracatçı bu kur düzeyinden bile memnun değilken, daha düşük kur olmaz." 

“Faizi artırmak işe yaramıyor” 

Öğrencilerin belli ki en azından bir kısmının ailesi küçük ya da büyük bir işletme sahibiydi ve bundan dolayı gençler de zaten ekonominin bire bir içindeydi. Olan biteni dışarıdan değil, tam içinden izleyebiliyorlardı.       

Bir öğrenci arkadaşım seçimden önceki görüşmemizde faizi artırmanın işe yaramadığını, bunun piyasaların durmasına yol açtığını söyledi. Bir ölçüde haklıydı; kredi faizleri iş yapılamaz düzeye çıkmıştı ve özellikle KOBİ’ler çok zor bir dönem yaşıyordu.      

"Doğru söylüyorsun, piyasa adeta kilitleniyor ama dövizde bir yangın var ve Merkez Bankası bu yangının büyümemesi için her şeyi kırıp dökmeyi göze almak durumunda kaldı. Faiz de o yüzden yüzde 50’ye çıkarıldı. Çünkü gözetilen tek hedef var, seçimden önce kurun tırmanmasını önlemek."        

“Ama dolar seçimden sonra artacak” dedi genç arkadaşım.      

Dolar neden artacak, bu görüşü neye dayandırıyorsun” diye karşılık verdim.         

"Faiz düşürülünce insanlar parasını bankadan çekecek ve döviz de artacak."    

"Yani faizin düşürüleceği görüşündesin."    

"Mutlaka düşürülecek. Böyle gitmez. Babamın arkadaşlarının durumu çok kötü, ödemelerde büyük aksama var."         

Dedim ya olayların içinde yaşamak böyle oluyordu işte. Kulaktan dolma ya da teorik bilgi değil, bizzat yaşamak veya tanık olmak... Üniversitede günler boyunca anlatılan ama belki de öğrenilemeyen ders, piyasada bir anda alınabiliyordu. Bu genç arkadaşım da kitaplardan öğrendiğinden daha fazlasını anbean yaşayarak öğreniyordu.  Faizin kısa dönemde düşürülmesinin pek mümkün olmadığını anlattım.      

“Ekonomi yönetimi enflasyonu aşağı çekmede reel anlamda değerlenecek TL’ye bel bağladı. Merkez Bankası raporlarında da bu durum vurgulandı. Dolayısıyla bu yıl içinde faizin aşağı çekilmesi pek mümkün görünmüyor. Belki yıl sonuna doğru...”         

Dövizin seçimden sonra çok artacağı beklentisinin altında biraz da 2023 seçimlerinden sonraki hareket yatıyordu. Bu yıl durumun farklı olduğunu da izah etmeye çalıştım.        

Aynı öğrenciyle seçimden sonra bu konuyu yeniden konuştuk. Dövizde bir artış yoktu, hatta Merkez Bankası piyasaya alıcı olarak giriyordu. Ancak bu arkadaşım konuya haklı olarak kendi cephesinden ve faizin işlerin durmasına yol açacak boyutta artmış olmasından bakıyor ve faiz indirimine gidilmesi gerektiği yolundaki görüşünü koruyordu. 

“Peki enflasyon ne olur?” 

Öğrenci arkadaşlarımın en çok merak ettiği konuların başında hiç kuşku yok ki enflasyon geliyor. Gerçi enflasyonun ne olacağını ve bu sorunun üstesinden gelinip gelinmeyeceğini merak etmeyen var mı ki!

2024 enflasyon tahmininin yüzde 36 olduğu hatırlatıp bu oranda kalabilmenin nasıl mümkün olmadığını sayılarla anlatmaya çalıştım.

Fiyat istikrarının sağlanıp sağlanamayacağı, bundan daha önemlisi o eski alım gücünün kazanılmasının mümkün olup olmadığı da merak ediliyor tabii ki.       

“Ne yazık ki o alım gücü geri gelmez” dedim. “Gelmez, çünkü bugünden itibaren tüm fiyatları ve gelirleri sabitlesek bile, yani enflasyon artık sıfır olsa bile geniş kitlelerin bugünkü alım gücünden memnun olması mümkün mü, değil. Alım gücünü geri kazanmak, uzun süre gelirlerin fiyatlardan daha fazla artmasıyla mümkün, o da mümkün değil!”        

Yabancı yatırımcı gelir mi, gelmez mi ya da gelmesi için ne yapılması gerekiyor? En çok üstünde durulan konulardan biri de bu. Yabancıların portföy yatırımı için gelebileceklerini, ne var ki doğrudan yatırım için uygun koşulların bulunmadığını, bu eksikliğin başında da hukuki kaygıların geldiğini anlatmaya çalıştım.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar