Sosyal medya şirketlerine kesilen cezalar ve vergi
Geçen hafta Facebook, Instagram, Twitter, YouTube, Periscope, Tik Tok gibi sosyal medya platformlarına 10'ar milyon lira para cezası kesildiğine dair haberler basında yer aldı. Yakın zamanda buna benzer haberleri sıkça görecek gibiyiz.
Önceki yıllarda sosyal medya şirketlerinin Türkiye’de temsilcilik açmalarını ve Türkiye’de vergi ödemelerini sağlamak için bu şirketlerin yöneticileri ile görüşmeler yapılmış, ancak bir mesafe kaydedilmemişti. Ayrıca, bazı internet sitelerindeki bir takım içeriklerin kaldırılması yönündeki taleplerin uzun bir süre yerine getirilmemesi üzerine bu internet sitelerinin erişimi de engellenmişti. Türkiye’nin sosyal medya şirketleriyle yaşadığı bu mücadele (bilek güreşi) aslında ulus devletler ile küresel dijital şirketlerin güç mücadelesinin bir görünümü. Eskiden başka sektörlerdeki çok uluslu şirketlerin yerini bugün teknoloji şirketleri almış durumdadır.
Konunun vergiyle ilgili analizine geçmeden önce bu cezanın neden ve neye dayanılarak kesildiğini açıklayayım. 30 Temmuz 2020 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan ve 1 Ekim 2020'de yürürlüğe giren ve “Sosyal Medya Yasası” olarak da bilinen 7253 sayılı “İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” (Kanun) ile sosyal ağ sağlayıcılarına ilişkin önemli düzenlemeler yapılmıştır. Söz konusu Kanun ile günlük erişimi bir milyon kullanıcının üzerinde olan sosyal ağ sağlayıcıları için (1) Türkiye’de en az bir temsilci belirleyip bildirme zorunluluğu, (2) Türkiye’deki kullanıcı verilerinin Türkiye’de bulundurulması yükümlülüğü ve (3) 5651 sayılı Kanun md. 9 ve 9/A kapsamında yapılacak başvurulara (içeriğin yayından çıkarılması ve erişimin engellenmesi ile özel hayatın gizliliği nedeniyle içeriğe erişimin engellenmesi) 48 saat içinde cevap verme zorunluluğu getirilmiştir.
Kanun; temsilci atanmasını, İdare veya mahkemeler tarafından yapılan tebligat, bildirim veya taleplerin gereğinin yerine getirilmesi ve kişiler tarafından bu Kanun kapsamında yapılacak başvuruların cevaplandırılması ve bu Kanun kapsamındaki diğer yükümlülüklerin yerine getirilmesini temin etmek için istemektedir. Soyal ağlar, temsilci olarak atadıkları kişinin iletişim bilgilerine kolayca görülebilecek ve doğrudan erişilebilecek şekilde internet sitesinde yer vermekle ve bu kişinin kimlik ve iletişim bilgilerini Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK)’na bildirmekle yükümlüdür. Temsilcinin gerçek kişi olması hâlinde Türk vatandaşı olması zorunludur.
Peki, temsilci atamayan sosyal ağ sağlayıcılarını nasıl bir sonuç beklemektedir? Kanun kademeli olarak artan bir yaptırım mekanizması öngörmektedir. Buna göre;
1) Temsilci belirleme ve bildirme yükümlülüğünü yerine getirmeyen sosyal ağ sağlayıcıya, BTK tarafından bildirimde bulunulur.
2) Bildirimden itibaren otuz gün içinde bu yükümlülüğün yerine getirilmemesi hâlinde sosyal ağ sağlayıcıya BTK başkanı tarafından 10 milyon TL idari para cezası verilir.
3) Verilen idari para cezasının tebliğinden itibaren otuz gün içinde bu yükümlülüğün yerine getirilmemesi hâlinde 30 milyon TL daha idari para cezası verilir.
3) İkinci kez verilen idari para cezasının tebliğinden itibaren otuz gün içinde bu yükümlülüğün yerine getirilmemesi hâlinde, BTK başkanı tarafından Türkiye’de mukim vergi mükellefi olan gerçek ve tüzel kişilerin ilgili sosyal ağ sağlayıcısına yeni reklam vermesi yasaklanır, bu kapsamda yeni sözleşme kurulamaz ve buna ilişkin para transferi yapılamaz.
4) Reklam yasağı kararının verildiği tarihten itibaren üç ay içinde bu yükümlülüğün yerine getirilmemesi hâlinde BTK başkanı, sosyal ağ sağlayıcının internet trafiği bant genişliğinin yüzde elli oranında daraltılması için sulh ceza hâkimliğine başvurabilir.
5) Başvurunun kabulüne ilişkin hâkim kararının uygulanmasından itibaren otuz gün içinde söz konusu yükümlülüğün yerine getirilmemesi hâlinde BTK başkanı, sosyal ağ sağlayıcının internet trafiği bant genişliğinin yüzde doksan oranına kadar daraltılması için sulh ceza hâkimliğine başvurabilir. Hâkim ikinci başvuru üzerine vereceği kararında, yüzde elliden düşük olmamak kaydıyla, sunulan hizmetin niteliğini de dikkate alarak daha düşük bir oran belirleyebilir.
Temsilci belirleme ve bildirme yükümlülüğünün yerine getirilmesi hâlinde; verilen idari para cezalarının dörtte biri tahsil edilir, reklam yasağı kaldırılır ve hâkim kararları kendiliğinden hükümsüz kalır. İnternet trafiği bant genişliğine yapılan müdahalenin sona erdirilmesi için erişim sağlayıcılara BTK tarafından bildirim yapılır.
Görüldüğü üzere, birçok ülke gibi Türkiye de küresel düzeyde faaliyet gösteren sosyal medya şirketleri nezdinde muhatap bulma konusunda yaşadığı sıkıntıyı aşmak üzere, yukarıda özetlediğimiz Kanun’u yürürlüğe sokmak durumunda kalmıştır. Bu düzenleme ile, tabiri caizse sopa gösterek, hatta son cezalarla bir fiske vurarak,bu küresel şirketlerin temsilci ataması yaptırılmaya çalışılmaktadır. Amaçlanan hedefe ulaşılabilecek mi zaman içinde birlikte göreceğiz.
Konunun bir de vergisel yönü bulunmaktadır. Dijital ekonominin vergilendirilmesi, yapısı gereği zor olmakla birlikte ülkeler bu yönde adımlar atmaya başlamışlardır. En tipik vergi de, bu sene Türkiye’nin de uygulamaya koyduğu Dijital Hizmet Vergisi türünden hasılat üzerinden alınan ama bir harcama vergisi olarak kurgulanan vergidir. Türkiye ayrıca, online reklam hizmet ödemelerinden stopaj kesintisi öngören bir düzenleme yapmış olup bu stopajlar da mahkemelerde dava konusu yapılmıştır. Bu davalarda ilk derece mahkeme kararları genellikle şirketler lehine olup yargılama süreci devam etmektedir.
Dijital şirketlerin Türkiye’de (veya diğer bir ülkede) elde ettikleri gelirler üzerinden vergi (kurumlar vergisi) ödemeleri, söz konusu ülkelerde bir “işyeri”ne sahip olup olmamaları ile yakından ilgilidir. Gerek Türk vergi mevzuatı, gerek çifte vergilendirmeyi önleme anlaşmaları (ÇVÖA) işyerini, sabit/fiziksel bir yerden yola çıkarak tanımladığından dijital ekonominin vergilendirilmesi konusu bugün uluslararası vergilendirmenin en çetrefilli konularından birisidir. Hem yerel mevzuatlarda hem çifte vergilendirmeyi önleme anlaşmalarında gerekli revizyonlar yapılmadan konunun çözüme kavuşturulması zor gözükmektedir. Peki, sosyal medya şirketlerinin temsilci atamaları bu durumu nasıl etkiler?
OECD çifte vergilendimeyi önleme model anlaşmasının 5. maddesi hangi durumlarda işyeri (İngilizcesi permanent establishment) oluşacağını düzenlemiştir. Söz konusu madde Türkiye ile sosyal medya şirketlerinin ağırlıklı olarak bulunduğu ülke olan ABD arasındaki ÇVÖA’nda da benzer şekilde düzenlenmiştir. Söz konusu anlaşmanın 5. maddesi bir ülkede işyerinin hangi şartlarda oluştuğuna ilişkin durumları belirlemektedir. Maddenin 5. fıkrası, bir kişinin başka bir ülkedeki teşebbüs adına hareket edip onun adına sözleşme imzalama yetkisine sahip olup bu yetkisini mutad olarak kullandığında işyerinin varlığının kabul edileceğini söylemektedir. Burada bahsedilen sözleşme imzalama yetkisini şirketin ticari faaliyetleriyle ilgili sözleşmeler olarak yorumlamak gerekir. Ayrıca, sözleşmelerin yürütülmesinde aktif olarak yer almış, görüşmeleri yönlendirmiş bir kişi sırf sözleşmede imzası yok diye işyeri tanımının kapsamı dışında kalamamaktadır. Yani sözleşmenin bu kişilerce imzalanması veya bu kişilerin hazırlayıcı veya yardımcı niteliği aşan faaliyetlerinin sonucu olarak imzalanması halinde, diğer ülkede sabit bir işyeri olmasa da işyeri oluştuğu sonucu çıkarılmaktadır. Diğer bir ifadeyle, yurt dışındaki şirketin işi/ticari faaliyeti bu kişinin (temsilcinin) eylemi sonucu değişiyorsa işyerinin varlığından bahsedilebilir.
Bu nedenle, sosyal medya şirketlerinin atadıkları veya atayacakları temsilciye verecekleri yetki vergilendirme açısından önemlidir. Her ne kadar, 7253 sayılı Kanun ile yapılan düzenleme vergisel bir kaygı gütmese de, bu şirketlerin Türkiye’de elde ettikleri gelirler için Türkiye’de vergi ödemedikleri gerçeği ve şikayetleri dikkate alındığında, mali otoritenin bu temsilci atamalarınından yola çıkarak işyeri oluştuğuna dair bir yaklaşım içine girmeyeceğini garanti etmek zordur. Ben söz konusu temsilci atamanın işyeri oluşturmayacağını düşünsem de, bu temsilcilerin mümkün olduğunca dar yetki ile atanmalarını, yetki belgelerinde şirket adına sözleşme imzalama veya ticari faaliyette bulunma anlamına gelebilecek herhangi bir hususa yer verilmemesini öneriyorum. Hatta Avukatlık Kanunu uyarınca avukatların ticaretle uğraşmaları yasak olduğundan ve aleyhe uygulanacak işlemlere karşı yargı yoluna gidilmesi halinde zaten bir avukata yetki verilmesi gerekeceğinden, sosyal medya şirketlerine bir avukatı veya hukuk bürosunu temsilci olarak atamalarını tavsiye ediyorum.
Bu arada, ceza kesilen şirketlerin genellikle Türkiye’de varlıkları bulunmadığından bu cezaların nasıl tahsil edileceği de ayrı bir sorun teşkil etmektedir. Kabahatler Kanunu’na göre idari para cezaları 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsili Usulü Hakkında Kanun’a göre takip edilmektedir. 6183 sayılı Kanunun mükerrer 35. maddesine göre amme borçlusundan tasil edilemeyen alacaklar kanuni temsilcinin şahsî mal varlıklarından tahsil edilmekte olup bu madde hükmü yabancı şahıs veya kurumların Türkiye'deki mümessilleri hakkında da uygulanır. Sosyal ağ sağlayıcıları tarafından atanan temsilcilerin 6183 sayılı Kanun’da belirtilen Türkiye’deki mümessil kapsamına girip girmeyeceği hukuken tartışılabilir elbette, ama Maliye’nin böyle bir durumda nasıl işlem tesis edeceğini tahmin etmek güç değil. Bu durumda, söz konusu sosyal ağ şirketleri tarafından atanan temsilciler, bu şirketlerin her türlü kamu borcundan dolayı Devletin muhatabı olacaktır. Yazımı temsilci atanan veya atanacak olanlara, bu durumu göz önünde bulundurarak ve gerekli teminatları bu şirketlerden alarak temsilci atanmayı kabul etmelerini tavsiye ederek bitiriyorum:
Sözün özü: Kör tuttuğunu, topal yakaladığını öpermiş.
82 yıl öncesinin yarını,
Bir Güneş söndü, ama ışığı hala yanıyor.
82 milyon evladın yaşatsa da anını,
Vatan, bilgeliğini ve ferasetini arıyor…