Sosyal inovasyonlar sosyal hareketlere dönüşebilir mi?

D. Ferhat DEMİR
D. Ferhat DEMİR İNOVASYON DELİSİ

Geçen hafta sosyal girişimciliğe ve sosyal inovasyonlara giriş yapmıştık. Sosyal girişimlerin amacının inovatif şekilde sosyal bir problemi çözmek ve sosyal bir ihtiyacı gidermek olduğundan bahsetmiştim. Bu hafta konuyu biraz daha derinleştirelim: sosyal bir girişim, sosyal bir değişime ve nihayetinde sosyal bir harekete dönüşebilir mi? Sosyal girişimler konvansiyonel girişimlerin aksine kendilerine ihtiyaç kalmaması için çalışırlar. Tipik startuplar hızlı bir şekilde ölçeklenmeyi ve eksponansiyel büyümeyi hedeflerken sosyal işletmeler göreceli daha yavaş büyürler çünkü açlık, yoksulluk, kadına şiddet, eğitim eşitsizliği gibi ortadan kaldırmaya çalıştıkları problemlerle mücadele zordur ve çoğu kez analog operasyonlar içerir. Bu tip büyük problemler kolektif bir çaba gerektirir ve çoğu kez bir startup’ı tek başına fazlasıyla aşan konulardır. Dolayısıyla etkili çözüm ancak bir girişimin ötesinde tüm topluma yayılırsa ve sosyal bir harekete dönüşürse mümkün olabilir. Ezcümle, sosyal girişimlerin ulaşabilecekleri zirve nokta sosyal harekete everilmesidir ve bu pekâlâ mümkündür. Sosyal hareketten kasıt siyasi bir ayaklanma değildir elbette. Mesela mikro finans çözümü bir harekete dönüşen sosyal bir inovasyondur. Siyasi yapıları değiştiren toplumsal hareketler bu yazının kapsamında değil.

Sosyal değişimlere neden olan ve toplumda etki yaratan sosyal girişimlere örnek vermeden önce bu tip hareketleri başlatan girişimcilerin özelliklerine kısaca değinelim. 1980 yılında sosyal girişimleri desteklemek amacı ile kurulan Ashoka’ya göre sosyal girişimcilerde mutlaka olması gereken 4 temel karakteristik özellik: girişimcilik, yaratıcılık, yeni ve iddialı bir fikir, güçlü bir etik. Etik kısmını özellikle önemsiyorum. Girişimcilik dinamikleri bazen daha fazla satış ya da yatırım sermayesine ulaşma adına etik konuları gölgede bırakabilir. Sosyal girişimlerde böyle bir şansınız yok. Zaten sosyal ihtiyaçları mesele eden kişilerin ahlaki duyarlılıklarının çok yüksek olduğunu görüyoruz. Roy Prosterman 1960 yılında Vietnam’ı ziyaret etiği sırada tarlalarda kiracı olarak açlıktan kıvranan çiftçilerin arazi sahibi olmasını sağlayan kırsal toprak reform hareketini başlatarak 50 ülkede 180 milyondan fazla insanın hayatına dokunan “Landesa” girişimini kurmuştur. Sosyal harekete dönüşen başka bir girişim: “Partners in Health”. Tracy Kidder, Haiti kırsallarında temel sağlık ihtiyaçlarına erişimi olmayan insanlardan ilham alarak girişimini başlatıyor ve bugün tüm dünyada sağlık çalışanlarını kırsallarda hastane ve hekime erişimi olmayan kişilerle buluşturuyor. Detaylı hikayesini “Mountains Beyond Mountains” kitabından okuyabilir merak edenler. Sosyal girişimcilik konusunda 2003 yılında yayınlanan bir başka kitap daha önerebilirim: “How to Change the World: Social Entrepreneurship and the Power of New Ideas”.

Eğer yaratıcı bir zihne sahipseniz, girişimcilik yetkinlikleriniz güçlü ise, inovasyonu başlatma ve hayata geçirme (execution) kabiliyetinize güveniyorsanız ve sosyal problemleri çözmek sizi motive ediyorsa sosyal girişimcilik tam da size göre. Daha fazla kazanç hırsı ile gözlerin karardığı bir zamanda dünyayı daha yaşanabilir, insanları daha mutlu kılan sosyal ihtiyaçları gidermeye odaklanan sosyal inovasyonlar olacak. Şahsen Türkiye’nin ileri teknoloji bazlı startuplar çıkartmaktan çok sosyal inovasyonlar çıkartmaya daha elverişli olduğunu düşünüyorum. İmece kültürünü genlerinde taşıyan bir toplum doğal olarak sosyal girişimlerin ana harcı olan yardımlaşma ruhuna sahip demektir. Ayrıca itiraf edelim ki ülkemizde” hightech” ve “deeptech” starupların sayısı sınırlı. Sosyal medya uygulamaları için Türkiye pazarı yeterince büyük olmadığı gibi ülkemizde sosyal medya uygulamalarını uzun süre fonlayacak kapasitede yatırımcı ve girişim sermayesi olduğuna emin değilim. Oyun ve e-ticaret gibi güçlü olunan sektörleri hariç tutarsak Türkiye şu an teknoloji startupları için kısıtlı imkanlara sahip. Sosyal girişimcilik ülkemizde maalesef biraz ihmal edilmiş durumda. Ticari ve hukuki alt yapısının olmaması bunun en büyük göstergesi. İvedilikle “sosyal işletmeler” şeklinde ayrı bir tüzel kişilik tanımlanmalı. Sosyal girişimleri ülkemizde hızlandırma şeklinde destekleyen bazı oluşumlar var ama fonları sınırlı. Toplumsal fayda anlamında geri dönüşü en fazla olan bu tip girişimler kamu tarafından desteklenmeli. Sosyal, kültürel ve ekolojik problemlere duyarlı Z kuşağına mensup 25 milyondan fazla genci olan bir ülkenin artık bu konuyu acil gündemine alması şart.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Mutluluk ekonomisi 11 Eylül 2024