Sosyal girişimcilik STK kurmak değildir
İnovasyon büyük bir evren. Evren genişliyor ve zamanla ihtiyaçlara paralel yeni (emerging) fenomenler, konseptler, yaklaşımlar ve alt disiplinler (sub-field) oluşuyor. Bunlardan bir tanesi “sosyal girişimcilik” ve “sosyal inovasyon”. Yeni bir alan olduğu için sık rastlanan bazı yanlış anlaşılmalar var. Bu yazıda ve takibinde biraz sosyal girişimciliği masaya yatırmak istiyorum. Önce STK’lardan farkı gibi temel bir mesele ile başlayalım, sonra konvansiyonel girişimcilikle kıyaslayalım ve en son sosyal girişimcilik, sosyal değişimlere neden olabilir mi sorusuna yanıt bulmaya çalışalım. “Sosyal Girişimcilik” 1970’li yıllarda İngiltere’de doğdu. En yalın şekilde “inovatif çözümlerle sosyal ihtiyaçları ya da sosyal problemleri çözmek” olarak tanımlayabiliriz. Dernek, vakıf gibi sivil toplum örgütleri hatta kamu kurumları da sosyal ihtiyaçları giderme misyonuna sahip, o halde fark ne? Sosyal girişimciliğin öncelikli farkı, inovatif bir ürün ya da hizmet geliştirip bunun üzerinden gelir üretiyor olması gerekir. Sosyal girişimler günün sonunda bağımsız şekilde ticari faaliyet yürüten özel işletmelerdir. Sadece organizasyon ya da örgüt diyemeyiz, işletmedirler. STK’lar gibi sıkı devlet denetimi altında değiller. Buna karşılık STK’ların sahip olduğu vergi avantajlarından yararlanamazlar. Dünyadaki en yaygın uygulamalarda gelirlerinin en az %50’si ürün/hizmet satışı gibi ticari faaliyetlerden üretmek zorundalar. Sosyal girişimciler sürdürülebilir şekilde hizmet üretmek için gelir ve kar etmek zorundalar. STK’ların ticari bir operasyon gibi öncelikleri yoktur. STK'lar, bağış ve hibe gibi destekler ile genelde hayatlarına devam ederler. Sosyal girişimlerin arkasında gelir üretme kabiliyetine sahip bir işletme, yönetim ve organizasyon olmak zorunda. Dolayısıyla bir dernek kurmak bizi tek başına sosyal girişimci yapmaz. Sosyal girişimciliğin konvansiyonel girişimciliğe göre farkı nedir? Tipik startup kurucuları veya ortaklar karı paylaşabilirler. Yine dünyadaki en yaygın örneklerde sosyal işletmelerin ortaklarla kar paylaşımı söz konusu değildir. Maaşların dışında kurucular başka bir gelire sahip olmaz. Dolayısıyla sosyal girişimlerin ve sosyal inovasyonların kâr amacı gütmeyen STK’lar olarak algılanması yanlış. Günün sonunda kâr olmak zorunda. Diğer şirketlerden temel farkı sosyal ihtiyaçların giderilmesini misyon edinmesi. Ülkemizde maalesef halen sosyal işletmeye dair yasal bir tanım yok. Hukuki ve mali bir çerçevesi belirlenmiş değil. İngiltere’de (PIC), ABD’de (PBC) gibi sosyal girişimlere ve sosyal işletmelere özgün tüzel kişilikler var. Türkiye’de A.Ş, Lmtd. Şti., kooperatif, dernek ve vakıf statülerinin dışında sosyal işletmeler için ayrı bir şirket tipi yasal olarak belirlenmeli ve hukuki alt yapısı oluşturulmalı.
Soruları derinleştirelim: Bir girişimci kârını alabileceği bir startup kurmak varken neden sosyal girişimle ilgilensin? Avantaj ve dezavantajları nedir? Gidermek istediğiniz sosyal ihtiyaç ya da toplumsal sorun eğer tutkunuz değilse sosyal girişimle vakit kaybetmemeniz en doğrusu. Kendinizi adadığınız ve mutlaka fark yaratarak çözmek istediğiniz tutkunuz ise bu zor yolculuğu devam ettirebilirsiniz. Örneğin kırsal kesimdeki kadınları ekonomiye kazandırmak ya da çeşitli hastalıklarla mücadele ederek izole olan insanları topluma tekrar entegre etmek gibi meseleler sizi çekiyorsa doğru patikadasınız. Eğitim alamayan kız çocukları gibi sosyal problemlerden nesli tükenen hayvanlar gibi çevresel sorunlara uzanan geniş bir yelpaze söz konusu. Sosyal inovasyonların diğer kritik bir dezavantajı: tipik startuplar gibi hızlı ölçeklenmeye uygun olmamaları. Çünkü sosyal sorunlar genelde yereldir. Dünyanın her yerinde temiz suya erişim, mikro finans, yoksulluk ya da evsizlik gibi problemler yoktur. Örneğin Türkiye’de evsiz insan batı ülkelerine kıyasla azdır fakat kadına şiddet yaygın. Ayrıca açlık sorununu dünya genelinde ölçekleyerek çözmek oldukça zordur. Ölçeklemek için sosyal problemin yaygın olması gerekir. Misyonlarına aykırı bir şekilde sosyal bir problemin yaygın olmasını istemek kendi içinde bir paradokstur. Sosyal girişimler diğer startupların tersine kendilerine ihtiyaç kalmaması için çalışırlar. Sosyal inovasyonların odağında genelde ileri teknolojileri görmeyiz. Dolayısıyla bu ölçekleme sorununu daha da büyütür. Elbette teknoloji bazlı ve dünya genelinde hızlı ölçeklenen sosyal girişimler vardır ama sayıları az. Kısa sosyal girişimcilik tarihinin en başarılı örneklerinden ve kurucusu Muhammad Yunus’a Nobel barış ödülünü getiren Grameen dahi dünya genelinde ölçeklenememiştir çünkü yoksul bir ülke olan Bangladeş’in alt gelir gruplarına mikro finans sağlamak gibi yerel bir ihtiyaçla mücadele etmektedir. Benim en beğendiğim sosyal girişimlerden bir tanesi Couchsurfing olmuştur ama maalesef sürdürülebilir bir gelir modeli yaratamamışlardır. Özetle sosyal girişim dahi olsa rekabet gücü yüksek bir iş modeline ve sürdürülebilir bir gelire ihtiyaç duyarız. Bu tip dezavantajların yanında diğer işletmelere göre büyük bir avantajı vardır sosyal inovasyonların; toplumun dönüşümünü sağlayan sosyal değişimlere neden olma kapasiteleri daha yüksektir. Haftaya tartışalım.