Sorunu kabul etmemek çözüm değildir
Yıl 1980. Amerika Birleşik Devletleri’nde Demokrat bir Başkan vardı, Jimmy Carter. İkinci kez seçilmek için adaydı. Cumhuriyetçilerin adayı ise Ronald Reagan idi. Ekonominin durumu ise hiç iyi değildi. Ben de o yıllarda Amerika Birleşik Devletleri’nde idim. Havada ekonomik bunalım, ekonomik kriz sözcükleri uçuşuyordu. Carter savunmada idi; “Yaşadığımız, depresyon (depression) değildir; bu, bir durgunluktur (recession)” demişti. İletişim konusunda rakipsiz Ronald Reagan Carter’a şöyle cevap verdi “ Amerikan halkı ekonomik yardım diye sızlanırken Jimmy Carter sözlük arkasına sığınıyor. Eğer aradığı bir tanımsa, ben ona bu tanımı vereyim. Resesyon, komşunuzun işini kaybettiği zamandır; depresyon, siz işinizi kaybettiğinizdedir ve iyileşme (recovery) ise, Jimmy Carter işini kaybettiğinde olur”
Ronald Reagan, Amerikan halkına mesajı damardan vermişti. Çünkü işsizlik bir ekonominin gidişatı hakkında çok önemli bir göstergedir ve hane halkının hanesine kabus gibi çöker.
İşsizliğin maliyeti
İşsizliğin, ekonomik ve sosyal olmak üzere iki tür maliyeti vardır. Önce ekonomik maliyetten söz edelim. Kişi işsizse, bir üretim faktörü ülkedeki üretimin dışında kalıyor ve milli gelire katkı yapmıyor demektir. Bu, ekonomik maliyetin bir boyutudur. Diğer taraftan kişi ücret alamadığı için ekonomi bu ücretin getireceği katkılardan da yoksun kalır.
İşsizliğin sosyal maliyeti, ekonomik maliyetten de yüksektir. Bir atasözü şöyle der: Kuyular kurumadıkça suyun değerini bilemezsiniz. İşsiz kalmadıkça da işin değerini de bilemez kişi. Ekonomik krizlerimizin birinde işini kaybetmiş bir bankacı ile konuşuyordum. “Hocam bankada çalışırken erken kalkmaktan şikayet ederdim. Ama ne büyük bir mutlulukmuş sabah kalkıp işe gitmek. Şu an parasal bir sorunum yok. Ama işimin olmaması bana kendimi eksikli hissettiriyor. İnanın para bile almadan bir işe gidebilirim.” Şimdi bir de işi ve parası olmayan birisini düşünün; evde ondan ekmek bekleyenlere ekmek götürememenin bunalımını yaşayan birisini. İstatistikler gösteriyor ki, bir ülkede işsizlik varsa içki, sigara, alkol, uyuşturucu bağımlılığı artar. Aynı şekilde suç oranları ve intiharlar da. İşsizlerin ve işsiz kalma endişe duyanların stresi havayı zehirler, ülkedeki huzuru alır, götürür. Bugün çarşıda, pazarda, trafikte, insanın olduğu her yerde, her an patlamaya hazır canlı bombalara rastlamanız bundandır.
İşsizliğin türleri
Literatürde işsizlik genel olarak üç sınıfta incelenir: “Geçici işsizlik” (Frictional unemployment); ”Yapısal işsizlik” (Structural Unemployment); “Dönemsel-Konjüktürel İşsizlik” (Cyclical Unemployment) olarak anılır.
Geçici işsizlik sınıfında yer alanlarda dört tip çalışana rastlarız. Birinci tipe “Tuzu kurular” ve“Gözü yüksektekiler” diyebiliriz. Kişi işinden ayrılmıştır, bir kenarda yeterince birikimi vardır, tuzu kurudur. İş bulma acelesi yoktur; gözü yükseklerdedir. Gönlündeki fırsatı yakalamadan işe girmez. İkinci tipe “Tebdil-i mekâncılar ” diyebiliriz. Bir nedenden dolayı, örneğin evlilik, yaşadığı yeri değiştirmiştir. Yeni taşındığı şehirde iş aramaktadır. Üçüncü tipe “Tazeler” diyebiliriz. Binbir hayalle gittikleri okuldan mezun olmuşlar ve birdenbire kendilerini iş pazarının sert dalgaları içinde bulmuşlardır. Dördüncü tipe “Nerde kalmıştık” grubu diyebiliriz. Bir nedenden dolayı örneğin doğum, iş yaşamından bir süreliğine ayrılmış ve şimdi yeniden iş hayatına dönen kişilerden oluşur.
Yapısal işsizlik, uzun dönemli işsizlik demektir. Bu sınıftaki işsizleri iki grupta toplamak mümkündür. Birincisi, iş arayanların nitelikleri, endüstrinin aradığı niteliklerle uymadığında bu tür işsizlik ortaya çıkar Örneğin, yüksek teknoloji ile çalışan bir işletmeye makina mühendisi arayan firma, daha termodinamiğin birinci yasasını bilmeyen mühendis diplomalı kişilerle karşılaşınca şaşırır. Bu, o ülkedeki eğitim kurumlarının kalitesinden kaynaklanan, yapısal bir sorundur. İkinci grupta ise çalışanlar niteliklidir, ama onları istihdam edecek iş yeri yoktur. İbrahim Tatlıses’in söylediği gibi “Urfa’da Oxford vardı da biz mi gitmedik” tipi bir sorundur; ekonomideki yapısal sorundan kaynaklanmaktadır. Çünkü yeni iş yerleri açılmamaktadır ve/veya mevcutlar kapanmaktadır. Neden mi? O ülkedeki girişimciler ülkedeki gidişata güvenmediklerinden. Hangi ülkeler bu sınıfa girer? Mülkiyet hakkının çiğnendiği, hukukun üstünlüğünün hiçe sayıldığı, kuralların ve kurumların ortadan kalktığı, yolsuzluğun yol olduğu, keyfi yönetimlerin bulunduğu ülkeler.
Üçüncü sınıfa giren işsizlik ise ekonomik durgunluktan kaynaklanır. Bir mal veya hizmete olan talep düşünce firmalar da üretimlerini düşürmek zorunda kalırlar. Bu durumda eldeki işgücünü de azaltmaya girerler. Toplu işten çıkarmalar sonucu ülkedeki işsizlik artar.
Ülkemizde işsizlik var mı?
Bu sorunun cevabı, söyleyenin bulunduğu yere göre değişiyor. En yetkili ağızlara baktığınızda “ülkemizde işsizlik yok; sadece iş beğenmeyenler var”. Herhalde danışmanlar, üst makamlara şöyle bilgi veriyor olmalılar : “Efendim, ülkede işsizlik olsa böyle olur mu? Birden fazla yönetim kurulu ve danışmanlık görevi yapan dünya kadar arkadaşımız var. Çünkü biz, birtakım kişiler gibi iş seçmiyoruz. Siz hangi görevi verirseniz kabul ediyoruz.” Öte yandan devletin resmi kuruluşu TÜİK’e göre ise işsizlik var. Bu yılın ikinci çeyreğinde (Nisan-haziran) işsizlik oranı %10.6 olarak açıklandı. Bu oran, erkeklerde %8.9, kadınlarda ise %13,9. Gençlerde (15-24 yaş) ise bu oranlar sırasıyla: % 20.3, %17.1 ve %26.3. Şunu unutmayın ki, bu rakamlar bile çok pembe rakamlar. Çünkü ülkedeki enflasyonu %79,60 diye açıklayan TÜİK’e ait.
İşsizlik varsa, ne tür bir işsizliktir? Eğer üniversiteden yeni mezun oğlunuz her iş teklifine “Armutun sapı var, üzümün çöpü” diye bakıp red ediyorsa bu geçici işsizliktir. Eğer festival iptallerinden dolayı solist kızınız orkestradaki işini kaybetmişse, bu dönemsel işsizliktir. Eğer evli kızınız “Baba, damadının patronu “Bu iş böyle gitmez” deyip işi kapattı; kocam işsiz kaldı. Doğal gaz ve elektrik faturasına gücümüz yetmiyor” deyip iki çocuğu ve kocasıyla size taşınmışsa bu da yapısal işsizliğe girer.
Sonuç
İşsizlik, önemli bir sorundur. Sorunu çözmek için önce varlığını kabul etmek gerekir. Evet, iş beğenmediği için işsiz gezenler vardır. Ama asıl sorun, yapısal işsizliktedir. Yapısal işsizliğe ise çare kısa zamanda bulunmaz. Unutulmamalıdır ki, işsizlik sorununu çözemeyenler, sonunda kendileri de işsiz kalır.