Sonrası daha farklı gelişebilir
Genel piyasa dinamiğinin işleyiş şekli her daim olmasa da çoğunlukla fiyatlamaların beklentiler kaynaklı gerçekleşmelerden önce hareket ettiği çerçevede şekillenir. Bu durum geçmişte olduğu üzere gelecekte de aynı eksen üzerinde şekillenmeye devam edecek gibi duruyor. En azından şu an için elimizde aksini iddia edebilecek herhangi bir kanıt söz konusu değil. Öte yandan başta yatırımcı kesimi olmak üzere olan biteni anlamakta ciddi ölçekte zorlandığımız dönemler de olmuyor değil. En sıcak örnek olarak mart ayı sonrasındaki global ve yerel piyasa fiyatlamalarını gösterebiliriz.
Sahi ne diyorduk? Neyi fiyatlıyorduk? Şubat sonu ile 23 Mart arası dönemde tarihte görülmemiş ölçekte ekonomik resesyon yaşanacağını, global çapta yayılarak her ülke nezdinde etkileşim göstereceğini, bu işin buradan dönüşünün öyle kolay olmadığını ve yarın olmayacakmış gibi para ve sermaye piyasalarınsa satış yapılmaya devam edeceğini yüksek sesle konuşup uygulamayan neredeyse yok gibiydi. Artan panik ortamı öyle bir noktaya ulaşmıştı ki küresel fiyatlamaların merkezi konumundaki ABD’de hisse senedi endekslerinin işlemlerine ara verilmesi üzerine tartışmalar dahi alıp yürümüştü.
Peki, bugün ne değişti de farklı rakamları ekranlarımızda takip eder olduk? Değişimin temelindeki başlık “algı” kelimesinin yarattığı etkileşim. Başta AB üyesi ülkeler olmak üzere ekonomilerde yeniden açılış senaryolarının konuşulmaya başlanması ile uygulamaya geçiş arasındaki süreç nisan- mayıs dönemini ifade ediyor. Hali hazırda topyekun açılış durumu söz konusu olmasa da hikayenin bir sonraki aşamasında global yavaşlamanın “sanılan kadar kötü olmayabileceği” teması ana özne olmuş durumda.
Dikkat: Algı her şeydir.
Bildiğimizi düşündüğümüz noktadan devam etmeye çalışalım; atılan para ve maliye politikası adımları. Hiç tartışmasız Fed’in önderlik ettiği parasal genişleme kampı “tarihte görülmemiş ölçekteki ekonomik daralmaya tarihte görülmemiş ölçekte politika tepkisi göstermek gerekir” mottosunu gayet doğru ve zamanlı bir şekilde uygulamaya koydu. İlk başlarda Fed’in hızlı aksiyon olmasının yarattığı panik ortamı kısa süreliğine oynaklığın esas tetikleyicisi olarak belirse de zaman içerisinde hazmedilme ölçeği arttıkça sakinlemenin de beraberinde eşlik ettiğini gördük. Bugün gelinen noktada hisse senedi piyasalarında sadece 3 ay gibi kısa bir süre içerisinde mart ayındaki tarihi değer kayıplarının global anlamda yüzde 75’lik kısmının yerine konduğu, Nasdaq endeksinin tarihi rekorunu yenilediği, “buradan dönüşü çok zor” denilen birçok gelişmekte olan ülke para biriminin kısa süreli de olsa nefes aldığı bir durumu takip ediyoruz.
Dikkat-2: Amerikan doları fonlamasına dair şaka olmayacağını herkes en ağır şekilde bir kez daha tecrübe etmiş oldu.
Sohbeti genişletelim. Devasa büyüklükte para ve maliye politikası adımları atıldı. Atılması gerekiyor muydu? Evet. Bu ölçekte atılmalı mıydı? Sorunun yanıtını zaman gösterecek. Bugünden herhangi bir yorum getirmek ne kolay ne de sağlıklı olur. Ekonomik toparlanmanın bir bacağı ve en önemli kısmı tüketici davranışlarının ne denli değişip değişmediğine bağlı. Yarının dünden farklı olacağını biliyoruz ve-fakat değişimin boyutunu ve sürdürülebilirliğini kestiremiyoruz. Ayrıca, ekonomik anlamda ivmelenme yeniden başladığında kaybedilenin yeniden yerine ne aralıkta konulacağına dair yorum yapmak da kolay değil. Hep bir şekilde havada kalıyor. Bir önemli detay da 2000 sonrası dönemin öne çıkan maliye ve para politikası kavramlarından şekillenen kredi derecelendirme eğilimlerinin ne olacağı. Kabul edelim ki ülkeler nezdinde yüzde 3 seviyesinde bütçe açığının, yüzde 60’ı aşmaması istenen kamu borcunun kısa vadede erişilebilir olma ihtimali artık oldukça düşük. Farz edelim ki pozitife dönüşün süresi sanılandan kısa ve güçlü oldu. Bu iyimserlikte dahi en erken 2-3 yıl gibi bir vadeden önce politikaların normalleşme imkanı yok. O vakit arada geçen sürede belirli metriklerin de gözden geçirilme ve günümüze uyarlanarak daha kabul edilebilir olduğuna herkesi ikna etmesi gerekiyor.
Dikkat-3: Bilinen ezberler zaten değişiyordu ama artık zarureti dünden daha fazladır.
Benim önem atfettiğim son kritik başlık da içerisinde bulunduğumuz yeni normalin geçiş hızının özellikle piyasaları etkileyen politikalarda anlamaya dahi izin vermeyen ölçekte yüksek olması. Büyüme sorunsalının bir adım öne çıkması kaynaklı azalan reel getiriler ve şimdilik rafa kalktığı düşünülen enflasyon odaklı politikalar hisse senetlerine yönelimin tüm piyasalar nezdinde kalitesini tartışmaya açtı. Örneğin, ABD hisse senetlerindeki mevcut yükseliş ortamının fonlara giriş şeklinde desteklenmemesi ve likitte tutulan para –likit fonlar- hala daha rekor yükseklerine yakın seyretmesi. Keza şimdilerde yurt içerisinde bizler açısından en önemli tartışma konusu olan Borsa İstanbul’a yeni katılım sağlayan 300 binden fazla yatırımcının ağırlıklı likit olmayan ve araştırma bölümleri kapsamında yer almayan hisse senedi gruplarında birikim göstermesi. Dikkat-4: Özellikle bizim için arzu edilen yatırımcı tabanı genişlemesi bu değildi.