Şok faiz artışına gerek var mı?
Yaşananların nedeni açık: Enflasyonun sıçradığı bir ülkede enflasyonun en önemli panzehirlerinin başında gelen faiz ilacının kullanılmamasında ısrarcı olununca, bir de üstelik artık politika faizinin bir öneminin kalmadığı ilan edilince, döviz kuru tekrar yükselmeye başladı. Enflasyon da. İlk yanlış karar -yüksek enflasyona ve uluslararası piyasalarda artma eğiliminde olan emtia fiyatlarına rağmen politika faizinin beş puan düşürülmesi- bir dizi yanlış kararı arkasından getirdi. Kur korumalı mevduat (KKM) sistemi bunlardan ilki. İkincisi ise, Merkez Bankası’nın döviz rezervlerinin erimesinin göze alınarak, piyasaya döviz satılması.
Diyelim ki mevcut ekonomi politikası değiştirilmeye karar verildi. Bu üç yanlışı nasıl düzelteceğiz? Yüzde 14 olan politika faizini şu anda %70 olan ama birkaç ayda %80’i aşması beklenen tüketici enflasyonu düzeyine mi çıkaracağız? Bu, ekonomiye büyük bir şok olmaz mı? Kur korumalı mevduat sistemini –müktesep hakları koruduktan sonra- ‘pat’ diye sonlandırabilir miyiz? Sonlandırırsak dövize yönelmez mi mevduat sahipleri? Yönelirlerse kur ve enflasyon sıçramaz mı? Peki, onca harcanan dövizi nasıl yerine koyacağız?
Soruların dile getiriliş biçiminden işin zor olduğu ortada. Ama bu ilk görünüş. Şu anda, başka hiçbir şey yapmayıp, “politika faizini %80 yaptık, KKM’yi sona erdirdik, bu kararlar neticesinde döviz rezervlerimiz kademeli olarak yükselecek” demekle “şu ciddi ekonomik programı uygulamaya sokuyoruz” demek arasında dağlar kadar fark var. İlki, ileride de sürdürüleceğine inanılması halinde, kurdaki gidişatı tersine çevirir. Bir süre sonra enflasyon da düşmeye başlar. Ama ekonomiye de büyük bir olumsuz şok olur. Bu politikanın sürdürüleceğine inanç çok erken ortadan kalkar.
Anahtar ikinci tür politikada. Türkiye’nin sorunlarına merhem olacak ciddi ve inandırıcı bir ekonomi politikası devreye sokulursa, zaten Merkez Bankası’nın politika faizini bu denli keskin yükseltmesine gerek kalmaz. Ciddi ekonomik program, Türkiye’nin risk primini düşürür beraberinde kur da düşer. Merkez Bankası da uygulanan programa ve riski risk primini düşürücü etkisine dikkat çeker; gelecek aylarda enflasyonun düşeceğini ciddi bir rapor ve sunumla açıklar. Bu öngörüsüne atıf yaparak politika faizindeki artışı biraz daha sınırlı tutar. ‘Sınırlı’ derken, yine ciddi bir artış gerekir.
Uygulanan ekonomik programın devamı konusunda uygulayanların ne kadar ciddi oldukları elbette başlarda sınanacaktır. Bu süreçte, Merkez Bankası’nın politika faizini ‘yeteri kadar’ yükseltmemesinin, tüm programın başarısını tehlikeye atacağı düşünülürse de bir başka alternatif ortaya çıkar. Şu: Merkez Bankası o andaki enflasyonla uyumlu biçimde politika faizini sıçratır. Ama programın, temel sorunları hangi yollarla çözmekte olduğunu kuvvetle vurgular. Bir süre sonra riskin ve kurun belirgin biçimde düşeceğini belirtir. Beraberinde enflasyonda keskin bir düşüş olacağını açıklar. Ancak enflasyondaki ilk düşüş gözlenene kadar bir adım atmayacağını söyler. Enflasyonda ilk düşüş yaşanmaya başlandığında ise “bakın daha önce belirttiklerimiz bir bir gerçekleşiyor” mealinde bir açıklama ile birlikte politika faizini de düşürür. Bu aşamada enflasyon tahminlerini ön plana çıkarır ve hızlı faiz indirimlerinin sinyalini verir.
Bu süreçte kur KKM kademeli olarak sonlandırılır. Riskin ve döviz kurunun düştüğünü gören mevduat sahiplerinin dövize yönelmeleri için bir neden kalmadığından, dövize hücum yaşanmaz. Ekonomi programının başarısı ve uygulayanların programı sürdürmekteki kararlılıkları ikna edici biçimde görülmeye başlandığında ise programlı döviz satın alma ihaleleri başlatılır; döviz rezervleri yükselme sürecine girer.