SOCAR’ın yeni yatırımı ve poşetin fiyatı
Türkiye’nin petrokimya devi olarak tanımladığım ancak kendisini entegre çözümler sunan bir enerji şirketi olarak tanımlayan SOCAR’ın açıkladığı ve haberlere 7 milyar dolarlık boyutu ile taşınan yatırım planı, Türkiye’nin yüksek katma değerli ekonomiye geçiş sorunlarını anlamak için iyi bir araç oluşturuyor. SOCAR’ın açıkladığı yatırın planının kesinleşmediğini belirterek başlayıp 2022’de başlayan değerlendirme sürecinde en büyük büyüme potansiyeli olan alanları hedefleyen bir planlama olduğunun altını çizeyim. Nihai yatırım kararının verilmesi durumunda yatırımın finansmanının nasıl yapılacağı ile ilgili bir çalışma da yapılmamış. Bütün bunların tamamlanması durumunda, üretime başlanma tarihi yaklaşık olarak 2032 olacak. Yani 10 senelik bir süreçten bahsediyoruz. Bizim bir yılda 5G’yi hazır hale getirme söylemimiz ile yan yana konulduğunda, hayatın gerçeklerini daha iyi anlamamızı sağlayan bir gösterge. Bu notu düştükten sonra SOCAR’a dönelim.
Türkiye’ye girişinin ardından SOCAR’ın 17 yılda Türkiye’ye yaptığı yatırım toplamı 18,5 milyar doları bulması ve şirketin bu tutarla Türkiye'nin en büyük yabancı yatırımcısı unvanını elde etmiş olması, ateş olmayan yerden duman çıkmaz dedirtiyor. Bu yaklaşımla gerçekleşeceğini tahmin ettiğim yatırımın sonucunu da yazmadan geçmeyeyim. . Yıllık 1,2 milyon ton kapasiteli etilen, 550 bin ton kapasiteli polipropilen ve 827 bin ton kapasiteli YYPE/LAYPE tesisi inşa edilmesine yönelik yeni yatırım ile SOCAR, etilen fabrikasının kapasitesini iki katına ve polietilen/poliproilen tesisinin kapasitesini de üç katına çıkaracak.
Bunun sınai sonuçlarına geçmeden önce aklımda kalan bir önceki polipropilen yatırımından bahsetmek isterim. Yine yeni yıla girilmesini hemen ardından Ocak 2018’in başında Ceyhan Mega Petrokimya Endüstri Bölgesi projesi kapsamında 1,2 milyar dolarlık yatırımla bir polipropilen tesisi inşası projesi tanıtılmıştı. Cezayir’den gemilerle getirilecek hammaddenin işleneceği tesisin –ben iş modelini anlamakta zorlansam da- “Bölgenin ilk yatırımı olmaya hazırlanan 450 bin ton kapasiteli tesis, 2023 yılında üretime başlayacak ve cari açığın azalmasına yıllık 450-500 milyon dolar tutarında katkıda bulunacak” ifadesi ile tanıtılıyordu.
“Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank’ın da katıldığı törende ortaklık anlaşmasını, Rönesans Holding Başkanı Dr. Erman Ilıcak ve Sonatrach CEO’su Abdelmoumen Ould Kaddour imzaladı” ifadesinin yer aldığı basın bülteninde, Türkiye’nin polipropilen ile ilgili durumu da açıkça anlatılıyordu. Ilıcak, “Plastik hammaddesi olarak kullanılan polipropilen, ülkemizde hala ithal edilen kalemler arasında bulunuyor. Her yıl 2,2 milyon ton polipropilen, 2,6 milyon ton polietilen ve yine 1,5 milyon ton PVC ithalatı yapıyoruz. Dünya tüketiminin yüzde 3-4’ünü Türkiye ithal ediyor ve ihtiyacının yüzde 90’ını ithalatla karşılıyor. Türkiye şimdi çok hızlı adımlarla bu açığı kapatmak için yola çıktı. Büyük adımlarla ilerliyoruz” diyordu.
Benim için daha ilgi çekici olan, Cezayirli bakanın konuşmasıydı. Rosneft’in böyle bir projesi olduğunu öğrendiklerinde bunun içinde yer almak istediklerini belirten bakan, Cezayir’in petrol ve doğalgaz endüstrisini petrokimya ile katma değerli bir noktaya taşıyarak sağlamayı planladıkları büyümeyi İngilizce bir kitapçıkla önümüze koymuştu.
Bakan Varank’ın açıklamasından ise, konunun Türkiye açısından ithal ikame boyutunu öğreniyorduk: Türkiye, 2017’de kimya sektöründe 38 milyar dolarlık ithalat yaparken tek başına petrokimya sektöründe ise 13 milyar dolar dış ticaret açığı vermişti. Bu tutar, imalat sanayinde verilen dış ticaret açığının yüzde 30’una karşılık geliyordu. Rönesans Holding’in gerçekleştireceği bu yatırımla birlikte Türkiye’nin polietilen ithalatının yüzde 25’inin ikame edilmesi planlanıyordu. Bu toplantıda plastik sanayide kritik bir madde olan polipropilenin, tarımdan savunma sanayine, otomotivden inşaata, tüketici ürünlerinden ilaç ve sağlık sektörüne dek hemen her alanda kullanıldığını da öğreniyorduk.
Üç buçuk senede değişen dünya
Rönesans’ın projesinin 2018’de bu şekilde açıklamasının ardından temel atma töreninin yapıldığı 9 Ekim 2021’e geldiğimizde 1,2 milyar dolarlık yatırım tutarının 1,7 milyar dolara yükseldiği ve dış ticaret dengesini iyileştirme yönünde 450-500 milyon dolar değil, 250 milyon dolarlık bir etki yapacağını öğreniyorduk. Yeni normal şöyle ifade ediliyordu: “Türkiye’nin yıllık polipropilen üretim kapasitesinin üç kat artırılması ve toplam ithalatın yüzde 20’sininin ikame edilmesi amaçlanıyor.”
Tesisin faaliyete geçmesi için hedeflenen tarih, artık 2023 değil, 2025’ti. Tesisin, yakıt ihtiyacını kendi ürettiği hidrojenden ve elektrik ihtiyacının çok büyük bir bölümünü ise Rönesans’ın hidroelektrik santrallerinden tedarik etmesi planlanıyordu. Böylece tesisin toplam enerji ihtiyacının yaklaşık yüzde 80’i yenilenebilir enerji kaynaklarından karşılanmış olacaktı.
Proje, muazzam bir global teknoloji ve işbirliği projesi olarak karşımıza çıkıyordu. Açıklama şu şekildeydi:”En güncel teknoloji altyapısını kullanan ve bölgenin en rekabetçi polipropilen üretim tesisi olması hedeflenen projenin ana ortakları arasında Cezayir’in milli enerji şirketi Sonatrach yer alıyor. Sonatrach, 2040 yılına kadar yıllık yaklaşık 550 bin ton hammadde sağlayacak.
Projenin teknoloji altyapısının lisansörleri, ABD’li UOP Honeywell ve Hollandalı LyondellBasell olacak. Yapım sürecinde mühendislik çözümlerinin geliştirilmesi, tedarik ve inşaat faaliyetlerinin yürütülmesi ise, Rönesans ve İspanya’nın bu alanda binin üzerinde projeyi başarıyla hayata geçiren mühendislik şirketi Tecnicas Reunidas ortaklığıyla gerçekleştirilecek.
Ürünlerin Türkiye pazarındaki tüm firmalara dağıtımının etkin şekilde sağlanması için Belçika merkezli, 55 ülkede 50 bin müşteriye ulaşan Ravago ile işbirliği yapılacak. İnşaat ve işletme döneminde, operasyon ve bakım hizmetlerinin yönetimi ve sürdürülebilir üretimin sağlanması için ise 27 ülkede petrokimya tesislerine hizmet sunan Fransız SPIE şirketi ile birlikte çalışılacak.
Polipropilen üretim tesisinin yanı sıra, bölgenin sıvı yük depolama ve terminal hizmetlerinin verimli bir şekilde sağlanması için alanında dünyanın en büyüklerinden biri olan Norveç’in köklü kuruluşlarından Stolt-Nielsen grubu ile ortak yatırım yapılacak.”
Yerel etki tarafında da Ceyhan’ın ve burası üzerinden Türkiye’nin kalkınması yönünde çok önemli bir aracın vaadi ile karşılaşıyorduk. “Ceyhan Endüstri Bölgesi, Türkiye’nin petrokimya üssü olacak” ara başlığı altında şu ifadeler yer alıyordu: “Kara tarafında, yaklaşık 1.300 hektar (yaklaşık 2 bin futbol sahası) büyüklüğünde bir alana kurulacak Ceyhan Petrokimya Endüstri Bölgesi, Türkiye’nin önemli limanlarına ve petrokimya hammadde talebinin en yoğun olduğu bölgelere yakınlığı ile maliyet ve zaman yönetimi açısından çok avantajlı bir konumda. Rönesans Holding’in bu yeni yatırımıyla birlikte, enerji koridorlarının kesişim noktası Ceyhan’ın, önemli bir petrokimya üretim merkezi haline getirilmesi için ilk adım atılmış olacak.”
İhracat konuşup iç pazara oynamak
Türkiye bütün büyük projelerinde büyük oyuncu olmayı konuşurken nihayetinde işler iç pazara dönük hamlelerle sonuçlanıyor. SOCAR’ın şu anda kesinleşmemiş olan yatırım planları da şirketin Türkiye pazarında yüzde 11 olan payını üç katına çıkarak yüzde 33’e ulaşmasını sağlamayı hedefliyor. Bunu SOCAR’ın iç piyasa ile ilgili bir ihtirası ya da pazar payı arayışı olarak değil, Türkiye’nin geleceği için atılması gereken önemli bir adım olarak değerlendirmek gerekiyor. Ancak Rönesans deneyimine göre daha iyi planlanmış bir biçimde ilerlemek gerektiği de aşikâr. Artan maliyetler ve azalan fayda döngüsünden kaçınarak ilerlemenin yolunu bulmamız gerekiyor. Yoksa vatandaş olarak, yüksek heyecan düşük başarı ve yüksek maliyet arasında hapsolan ve faturaların altında ezilen bir seviyeye düşüyoruz.
Polietilen ve polipropilen, ABD’nin Avrupa pazarına nüfuz etmesi için lojistik maliyetlerini karşılamak için gereken değeri yaratabilme gücüne sahip olmanın yanında özellikle Türkiye’nin oyuncu olmaya çalıştığı otomotiv sektöründe yoğun kullanılan bir hammadde olma özelliğini taşıyor. Özellikle düşük maliyetle üretilebilen polietilen, otomotivdeki plastik parçaların üretiminde çok yoğun kullanılıyor. Bu bana, BYD’nin Türkiye pazarına otomobil üretmek için kurmayı planladığı fabrikanın ve çekilecek diğer olası yatırımların 2031-2032 yıllarında dikkate değer düzeye ulaşacağını düşündürüyor.
Pazar dinamiğinin bu şekilde oluşması iyi olur çünkü aksi takdirde faturayı ülkede yaşayanların ödemesi kaçınılmaz olacak. Rönesans’ın projesinin tanıtılmasının ardından dikkat çekici bir gelişme, market poşetlerinin 2019’da ücretli hale gelmesi oldu. Google, şu anda Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı adını taşıyan bakanlığın içeriklerinden şu yanıtları getiriyor:
“Plastik poşetlerin ücretlendirilmesine ilişkin usul ve esaslarda 22 Aralık 2020 tarihinde güncelleme yapılırken, bu güncellemede 2021 yılında plastik poşetlerde uygulanacak taban ücret adet başına vergiler dahil 25 kuruş olarak belirlendi.”
“Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından 2019 yılında hayata geçirilen uygulama ile 25 kuruş ücret ile satışına başlanan plastik poşetlerin fiyatlarında 2024 yılında da değişiklik yapılmayacağı kararlaştırıldı. Karara göre tüketiciler, alışveriş poşetine yeni yılda da 25 kuruş ödeyecek.”
2025 başından itibaren bu fiyatın 50 kuruşa çıkması ile SOCAR’ın yeni yatırım açıklaması ilginç bir rastlantı. Ancak bu, polietilen ile poşet arasında bir ilişki bulunduğu gerçeğini değiştirmiyor. Bu bağlantıyı göstermek için yine Google’a başvurayım: Polietilenin poşet yapımında en çok kullanılan reçine olduğu sonucuna ulaşıyorum. Plastik poşet torba yapımında, düşük ve yüksek yoğunluklu olmak üzere iki tür reçine kullanılıyor. Poşetin satışının ekonomik büyüklüğü ile bu alana yapılan yatırımın fizibilitesinin hesaplanması arasında açık bir bağlantı olduğunu düşünüyorum. Böylece yatırımın baz değerine bir katkı sunuldu. Poşet işi, bütün hikâyeyi açıklamakta yetersiz kalıyor olsa da salam dilimi olarak adlandırılan yöntemle bir değer buraya aktarılmış oluyor.
5G sürecinde bu dersleri almış olarak ilerlemeliyiz
Bunu dile getirmemin nedeni, petrokimya konusunda uzman olmam değil; Türkiye’nin 2025 başında başlatacağını açıkladığı 5G sürecinde neleri yapmaması gerektiğini ve yapmasının sonuçlarının neler olacağını anlamamıza yardımcı olmak. Bir yıllık sürenin ardından devreye alınması gereken 5G şebekesi için şimdiye kadar on yıldan uzun süredir çalışan ülkeler hâlâ yeni modeller keşfediyorlar. Ajet’in teknoloji altyapısını bir yılda hizmete alma kararının sonuçlarının aşılması için bir o kadar daha zaman harcanması gerekti. Bu 5G’de çok daha ağır bir fatura ve sorunlar olarak karşımıza çıkar.
Teknoloji projesinin sonuçlandırılması, uyarlanmasının ardından yatırım dönüşünün sağlanması ve sürdürülebilmesi konusunda ders almamız gereken bir örnek de Yandex’in Türkçe arama motoru YaZeka. Yapay zekâ destekli arama motoru YaZeka, “aradığını bulma motoru” sloganıyla piyasaya hem güncel yapay zekâ teknolojisini barındırması –bunu eğitmesi devam ediyor- ve bağlamsal arama ile arananın ne olduğunu anlaması ile pazara ihtişamlı bir giriş yaptı.
Ancak bu ihtişamın en önemli yan etkisi, Turkcell’in geçmişte geliştirdiği bağlamsal arama motoru Yaani’yi unutturması oldu. Vikipedi’deki Yaani girişleri 2017’de tanıtılan arama motorunun kısa hayat hikâyesini karşımıza çıkarıyor.
- Yaani, Turkcell tarafından geliştirilen Türkiye merkezli arama motorudur.
- Arama motorunun altyapısı tamamen Türkçedir. Bunun sayesinde Türkçe aramalarda arama motoru dil bilgisi yapısını anlayabilmekte ve kullanıcının isteklerini tam olarak karşılayabilmektedir. Başlangıçta sadece mobil platformlarda piyasaya sürülen Yaani, ardından web tarayıcısı üzerinden de kullanıma sunulmuştur. Yaani mobil uygulaması Android'in 5.0 ve iOS'un 11 sürümü ve üzeri işletim sistemi olan cihazlarda desteklenmektedir.
- Şu ana kadar (26 Mayıs 2018 itibariyle) Yaani'de toplam 125 milyon arama yapılmış olup mobil uygulaması ise 5 milyondan fazla indirilmiştir.
- Yaani'nin kendi arama altyapısı bulunmaktadır ve bu sayede veriler Türkiye’de tutulur.
- 8.11.2022 Salı günü itibarıyla Yaani arama motoru hizmetine son vermiş, Yaani mobil uygulaması ise diğer arama motorlarını kullanarak Play Store, App Store ve Huawei App Gallery'de hâlâ hizmet vermektedir.
- Yaani arama motoru kapandı; artık internet tarayıcısı olarak hizmet vermeye devam edecektir.
Vikipedi’deki akış biraz karışık olsa da, bizim akıllı telefon üzerinde çalıştığı için konum bilgisini ve e-posta ile mesaj içeriğini de kullanarak bağlamsal arama yapabilen yerli ve milli arama motorumuz tarihe gömülürken bugün Yandex’in yaptığı işi alkışlıyoruz. Yandex bu alkışı almakta haklı olsa da biz, Yaani’nin neden başaramadığını anlamazsak eksik kalırız. Çünkü Yaani aslında mobil olmasıyla, bugün AI laptop olarak karşımızda gördüğümüz dizüstü bilgisayarların çok daha ilerisinde olabilecek bir uygulamaydı.
Hayatının son bulmasında etkili olan faktörlerden biri olan linç kampanyası için Google, “Turkcell tarafından geliştirilen, "Dilinizden anlayan Türkiye'nin arama motoru" sloganıyla piyasaya hızlı bir giriş yapan Yaani arama motoru, ‘Harçlığını arkadaşıyla paylaşan çocuk’ için yapılan aramaya cinsel içerikli sonuçlar çıkararak büyük bir skandala imza attı” sonucunu veriyor.
Bütün bunları anlatmamın sebebini tekrar edeyim: Büyük işler yapıp kalkınamazsak poşete bile para ödeyerek zararı tazmin etmek zorunda kalıyoruz. Bundan kaçınalım.