Siyasetin nabzı seçimden sonra daha da artacak
Yerel seçime az bir süre kala partilerin ve adayların durumu çok da netlik kazanmamış durumda.
Siz bakmayın sağda solda yayınlanan anketlere. Çoğu ya adayın ya partinin sağladığı bütçeyle yapılan dolayısı ila o adayın ya da partinin önde olduğunu gösteren “anketler”. Tabii “yüzde +/- 2 sapma payı vardır” notları itinayla ekleniyor bu “anketlere” ki sonuç yanlış çıkarsa şirket kendini savunacak bir bahane bulabilsin. O yüzden kim nerede ne kadar oy alıyor tartışmalarına girmeden biz genel tabloya odaklanalım.
Öncelikle seçim propagandalarında iktidar ve muhalefet tarafının ağırlıkla kullandığı söylemleri belirleyelim.
İktidar tarafı bizzat cumhurbaşkanının ağzından iktidarla ters düşen bir belediyenin hizmet veremeyeceği argümanını işliyor. Hemen ardından da emeklilere yapılacak ödemeleri hatırlatıyor, enflasyonun tek haneli rakamlara düşeceği sözünü veriyor.
Muhalefet ise, seçim sonrasında yapılacak zamları hatırlatıp ekonominin kötüye gideceğini belirterek bu durumu engellemenin tek yolunun kendilerinin seçilmesi olduğunu öne sürüyor. Emeklilerin hali muhalefetin de işlediği bir konu.
Yani aslında yerel seçimlerin ana tartışma başlığı yaşanan ekonomik sıkıntılar…
Peki, konu ekonomiyle mi sınırlı? Kürsülerde ekonomiye ilişkin vaatler alt alta sıralansa da siyasi masalarda rakiplere nasıl oy kaybettirileceği konusunda kafa patlatılıyor. Çünkü seçimin iki büyük partisi; AK Parti ve CHP dışındaki partilerin hangi seçim çevresinde ne kadar oy alacakları siyaset kurmaylarını yakından ilgilendiriyor.
Bu çerçeveden bakınca da DEM ve YRP ayrı bir önem kazanıyor.
AK Parti tarafı Yeniden Refah Partisi’nin (YRP) yükselen grafiğinden rahatsız. O yüzden sık sık YRP’nin son dakika seçimden çekileceği söylentileri çıkarılıyor, yetmiyor, inanç üzerinden YRP seçmeni etkilenmeye çalışılıyor.
Bu iddialara karşılık, YRP Genel Başkanı Fatih Erbakan, "Milletten oy alamıyor, nereye gitse emekli, memur, işçi, çiftçi tepki gösteriyor. Nereye gitse Gazze'yi soruyorlar. 'İsrail ile neden ticarete devam ediyorsunuz' diyorlar. Bu tabloyu manzarayı görüyor. Anketlere bakıyor. Oylar kartopu gibi eriyor. Gelmiş Yeniden Refah Partisi adayını geri çekecekmiş de bize destek olacakmış. Ne münasebet. Herkes çalışacak, herkes millete kendisini anlatacak, hizmet yarışına girecek ve milletimiz özgür iradesiyle kimi istiyorsa onu seçecek" ifadelerini kullanıyor.
Tablo, iktidar partisi açısından özellikle Anadolu’da YRP’nin CHP’den daha çok rahatsızlık yarattığını gösteriyor.
Tam da bu nedenle Anadolu’da sürprizler yaşanabileceğinin altı çiziliyor.
YRP’deki yükseliş CHP tarafında yakından izlenirken DEM’deki gelişmeler de AK Parti tarafında mercek altına alınmış durumda. Ya da şöyle söyleyelim; CHP umudunu YRP’ye, AK Parti DEM’e bağlamış gibi görünüyor.
Her ne kadar kimi CHP adayı, “Hal hatır soracak kadar Kürtçe öğrenmeyi sorumluluk kabul ediyorum” derken kimi CHP adayı “Belediyeye DEM’lileri sokmayacağım” dese de iktidarla DEM arasındaki ilişki başka bir boyutta yürüyor gibi görünüyor.
Misal; sona yaklaşan Kobani davası ve HDP kapatma davasında verilecek kararların seçim sonrasına bırakılması bekleniyor.
Misal; eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ile eski Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Başkanı Selçuk Mızraklı, İHD Diyarbakır Şubesinin düzenlediği konferansa gönderdikleri ortak mesajda; “Kürt sorununun çözümü, resmi olarak bir masa etrafında konuşulacaksa -ki bizce gecikilmeden konuşulmalıdır- masada Türkiye Cumhuriyeti devletini temsilen Hükümet olmak zorundadır. Hükümet de bugün itibarıyla Sayın Erdoğan şahsında temsil edildiğine göre, bu işin birinci muhatabı Sayın Erdoğan'dır. Yine geçmiş deneyimlerden bilinen, kabul gören ve devletin de resmi hafızasında meşruiyeti kayıt altına alınmış Sayın Öcalan bir başka muhataptır.” açıklaması yapıyorlar.
DEM’in kazanacağı seçim çevrelerinde kayyım atamalarına son verilmesi de masadaki bir başka konu başlığı gibi görünüyor.
Bütün bunlara rağmen partilerin içlerinde belirlenen adaylardan kaynaklanan sıkıntılar da yok değil. İktidar kanadında kimi adayların yetersizliği ve teşkilatla uyumsuzluğu, muhalefet kanadında da birebir yaşanıyor.
Ön seçim yerine atama yöntemini tercih eden CHP’de kimi adaylar sandığa gitmeyecek küskün seçmen kitlesinin varlığını yeni fark etmişler gibi “Mesele biz değiliz. Bize destek verilmemesi, başkalarına destek olunması demek. Karşıda kimin olduğunu hatırlasınlar. Amacımız Cumhuriyet değerlerini, ülkeyi korumak" diyerek bu kitleyi ikna etmeye çalışıyor.
Rahat kazanırız diye bakılan seçim çevrelerinde durumun giderek zorlaştığını gören kimi AK Parti adayı da “1 oyla seçimi kaybettiğiniz ya da kazandığınız yerler olabilir. Tablo buysa her adımın her şeyin önemi yoktur diyebilir miyiz? Sonraki yıllarda Cumhur İttifak zeminini ortadan kaldıracak yaklaşımlar sergilememek gerekir” açıklamasıyla muhafazakar seçmeni konsolide etmeye çalışıyor.
Bu tabloya bakınca seçim tansiyonu seçimden sonra da devam edecek gibi görünüyor. Öyle ya başka türlü olacak olsa İstanbul adaylarından ikisi neden yeni parti kurmayı düşünsün ya da Erdoğan sonrası merkez sağ için daha düne kadar bakan olan isimler niye nabız yoklasın?..