Siyasetin gözü yine sandıkta
Türkiye ekonomisine rasyonel zemine dönmeyi zorunlu kılacak kadar büyük bir maliyet yükleyen Mayıs 2023 seçimleri ve Mart 2024 yerel seçimlerinin ardından hep 2027’ye kadar sandıksız, seçimsiz 4 yılın hayalini kurduk. Ancak siyasetteki devinim bir iki yıl içinde yeniden bir referandum sandığının önümüze gelebilme olasılığının ortaya çıktığını gösteriyor. Olası bir referandumun sonuçlarının CHP’nin çok istediği erken seçimi tetikleyebileceğini söylemek de şimdiden mümkün. Ak Parti’nin 28. dönem TBMM’nin oluşmasıyla birlikte başlayacağını ilan ettiği yeni Anayasa çalışmaları Ekim ayı itibarıyla ikinci yasama yılında daha da hızlanmış durumda. Ekonomik sıkıntıların ve enflasyon belasının oluşturduğu siyasetteki ana gündemin ağırlığı biraz daha Anayasa çalışmalarına kayıyor. İktidar ekonomik sorunlara çözüm üzerinde olması özlenen siyasi ve toplumsal uzlaşıyı yeni Anayasa çalışmalarında bulmaya çalışıyor. Enflasyonla mücadeleyi yavaşlatacak referandum, seçim olasılıklarının ekonomiye getireceği maliyetleri kestirmeye çalışmak tüyleri ürpertiyor.
■ Ufukta referandum var
AK Parti’nin yeni Anayasa için referandumu göze aldığı, hatta TBMM’de yeterli çoğunluk sağlansa bile referanduma gidebileceği kulislerde dillendirilmeye başlandı. Anayasa değişikliğinin Meclis’te kabul edilebilmesi için 400 milletvekilinin, referandum için ise 360 milletvekilinin oyuna ihtiyaç var. AK Parti içinde yeni Anayasa’nın Mecliste kabul edilmesi halinde bile mutlaka milletin onayından geçmesi gerektiği savunuluyor. Anayasa referandumunu birinci öncelik olarak gören siyasi aklın cumhurbaşkanının görev süresi ve cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin yeniden ele alınması dışında uzlaşı arayacağı diğer konular merak ediliyor. CHP ve İYİ Parti desteği olmadan, yeni Anayasa’yı geçirebilmek için AK Parti ve MHP’nin Mecliste, DEM. SP, DP, DEVA ve Gelecek Parti’nin yanı sıra bağımsız milletvekilleriyle uzlaşması gerekiyor. Anayasa çalıştayları düzenleme kararı alan Ak Parti her ay birkaç ilde yeni anayasayı anlatmayı planlıyor.
■ Dikkat dağınıklığı yasama sürecine yansıdı
TBMM’ye sunulmadan önce değil de sürpriz bir şekilde sunulduktan sonra tartışılan yasa teklifleri sıkıntı yaratıyor. Daha önce defalarca görüldüğü gibi gelen tepkilerin şiddetine göre bu teklifler geri çekiliyor. Bunun son örneği Savunma Sanayi Fonu’na katkı payları kesintileri öngören yasa teklifi oldu. Her 100 bin lira ve üstü kredi kartı limiti üzerinden yıllık 750 lira kesinti yapılması girişimi büyük tepki çekti. Hafta boyunca ekonomi çevrelerinde bu teklifi n nerede hazırlanmış olduğu kestirilmeye çalışıldı. Kayıt dışılığı önlemek için nakdi ödemeler yerine banka ve kredi kartları aracılığıyla ödemeleri zorunlu kılan Maliye’nin böyle bir düzenlemeye onay veremeyeceği dile getiriliyor. Ekonomi yönetimin kurumsal kapasitesini sorgulatan bu geri adımların siyasi iradenin ekonomiye ilgisinin yeni Anayasa gibi diğer alanlara kaymasının getirdiği dikkat dağınıklığından da kaynaklanmış olabileceği kulislerde konuşuluyor.
■ Nobel Ekonomi Ödülü kurumsal düzeni savunanlara
Daron Acemoğlu’nun 2024 Nobel Ekonomi ödülünü alması hepimizi gururlandırdı. Acemoğlu’nun çalışmalarına ve akademisyen arkadaşları Simon Johnson ve James Robinson ile bu ödüle layık bulunmasının gerekçelerine baktığımızda buradan ülkemiz ekonomisine çıkarılacak çok önemli dersler olduğunu görüyoruz. Sağlıklı ekonomik büyümenin ve toplumsal gelişmenin demokrasisi ve kurumları güçlü ülkelerde sağlandığını saptayan Prof. Dr.Acemoğlu, bu tezini ülkelerin faktör verimliliği verileriyle ortaya koyuyor. Acemoğlu, siyasi aktörlerin güçlendiği kurumların zayıfladığı ülkeler yanında ABD gibi şirketlerin aşırı güçlendiği ülkelerde de eşitsizliğin arttığını, orta sınıfın zayıfladığını vurguluyor. Acemoğlu, yaptığı sunumlarda Türkiye’de faktör verimliliğinin pozitif alanda olduğu dönem olarak sadece 2003-2007 dönemini işaret ediyor. Kemal Derviş reformları sonrası, Ak Parti iktidarının ilk bölümünü kapsayan bu dönemde kurumsal kapasitenin (TCMB ve bağımsız düzenleyici kurumlar) güçlendiğini belirtiyor. Acemoğlu’nun “Dar Koridor” kitabını yayımladıktan sonra Ekim 2021’de TÜSİAD YİK’de yaptığı sunumundaki “Türkiye Mali’den sonra dünyada kurumsal olarak en çok geri giden ülkeler arasında” sözlerini de yeniden hatırlamak ve bir kez daha not etmekte yarar var.