Sıradanlıktan Tanrısallığa: Homo Deus
Doğada önemsiz bir canlı olan insanı piramidin ortalarından en tepesine çıkartan nedir? Bilinç mi? Peki, bu son derece karmaşık ve katmanlı bilinç nasıl oluştu? Bilincin nasıl ortaya çıktığı, insanlık tarihinin en büyük sorunudur. Ya da sorusu. Hayvanlarda da nöroanatomik, nörokimyasal ve nörofizyolojik bilinç durumlarının alt yapısı olduğunu biliyoruz fakat bu gelişim sürecini yaşamamışlardır. İnsanın büyük gruplar halinde ve çok sayıda bağlantı içerisinde organize olarak iletişim yürütebilme yetisi bilincin nasıl yükseldiğine dair önemli teorilerden birisi. Hikayeleştirme, sembolleri kullanma, rüyalar, rüyaların resmedilmesi, yazı ve dili keşfetme; zamanla evrimimizde önemli dönüm noktalarıdır. Bu süreçte rüyalara özel bir parantez açmak gerekir. Rüyaların kök nedeni, doğada farkında olmadan yediğimiz otların kimyasal etkisi midir yoksa totem ve tabularla bilinç dışına itilen ve bastırılan karanlık taraflarımızın uyku halinde açığa çıkması mıdır? Üzerinde ciddi araştırmalar yapılan bir mesele. Freud tam da bu nedenle rüyalara odaklanmıştır ve toplumsal bilincin totem ve tabularla nasıl evrildiğini incelemiştir. Ona göre insanlık tarihinde üç büyük düşünce sistemi vardır: animizm, din ve bilim.
İlkellerin gelişmiş bir bilince sahip olmadığını biliyoruz. Dolayısıyla ortada bir birey yoktu. Klanın tüm üyeleri aynıdır. Doğayla ve hayvanlar dahil içindeki canlılarla dışsal bir etkileşime girmezler. Onlarla yakın bilinç düzeyinde olduğu için ve bir özneden söz edemeyeceğimizden dolayı bugün bizim hayvanlarla olan etkileşimimizden çok farklı bir iletişime sahiptiler. Bilinç tam olarak olmadığı için herhangi bir anlam arayışından söz edemeyiz. İlkeller için hayatın anlamı nedir sorusu anlamsızdır. Anlam, gelişmiş bilincin bir sorunudur. Freud’a öre tabu tanrılardan yaşlıdır. Tanrının kökenidir. Tabu olan her ilkel toplulukta totemle karşılaşırız. Totemizm bugünkü anlamda bir din değildir ama dinin ilk biçimidir. İlkel insan modernler gibi bilinçle değil itki ile hareket eder. O inanmaz, sadece tapar. İlk tanrılar, kabilenin atalarıdır. Bu süreç bizi animizme sonrasında daha kompleks dinlere götürmüştür. Aydınlanma ile birlikte ise bilimsel devrimler yaşanmıştır. Pozitiflere göre araya felsefeyi sıkıştırmamız gerekir ama felsefe bilimle aşılmıştır. Bu konuda post-yapısalcı ve varoluşçu kampa daha yakın durarak her ne kadar farklı düşünsem dahi Home Sapiensin macerasının genel seyri budur.
Homo Sapiens kendisinin bir hayvan türü olduğunu her ne kadar unutmaya çalışsa dahi onun Home Erectus’a yaptığını Home Deus kendisine yapacaktır. Bu yeni canlı türü, insan ile makinenin karışımı olarak hayvansallıktan radikal olarak kopacak. Bir bakıma dinlerin kadim iddiasını yani insanın en üst canlı olduğunu doğrularken kaderin geri dönülmez cilvesi olarak dinlerin en büyük baş belası olacak. Çünkü yeni türün dinleri ve felsefeyi ortaya çıkartan bir bilinci olmayacak. Kapitalistler zekâ mı bilinç mi sorusuna dair seçimlerini çoktan yaptı. İnsanlarla etkileşime giren atların ortadan kalkmasının nasıl Ford ve onu mutluluk çığlıkları ile tüketen Sapiens için bir önemi olmadıysa, bilinçli insanın yerine zekaya ama daha gelişmiş, yüksek zekaya indirgenmiş Deus’un almasının da hiçbir önemi olmayacak. Duygusuz, bilinçsiz, anlamsız ve ama yüksek zekâlı bir dünyaya son sürat ilerlerken yol üzerinde ölümsüzlüğü başardığımızda zaten dinin ne gücü kalacak? Ölümsüzlük başarılırsa dinlerin geleceğini düşünebiliyor musunuz? Dinlerin ölümsüzlüğün hiçbir zaman mümkün olmayacağı tezi bilinçsiz bir slogan mı?
Cyborg artık hayal değil. On yıllardır çalışmalar yapılıyor ama Elon Musk abimizin Neuralink girişiminde beyne takılan çip çok kritik bir kilometre taşı olarak kayda geçti. Yapay Zekaya son derece mesafeli olduğunu iddia eden bir şahsın insanın makineleşme yarışında en önde olması başlı başına bir paradoks ama kapitalizmin sermaye artışı dışında tutarlı bir değer sisteminin olmadığına dair bir kanıt aynı zamanda. Peki, liberalizmi kapı gibi ayakta tutan “anlam aratmakta özgürsünüz” iddiasının boşa düşme ihtimalini göremiyorlar mı? Marx’ın dediği gibi üretim ilişkileri bir şekilde kendisini tekrar yaratır ve burjuva bir süre daha krallığına devam edebilir ama Freud’tan Harari’ye bir hat çekerek söylersek, insan anlamdan yoksun başladığı yolculuğunu yine anlamsızlığa vararak sonlandıracak. Sonrasında insan diyememeğiz yeni tür, Deus anlamsızlığı sorun yapmadan yaşamaya devam edecek. Albert Camus’un başını çektiği absürdizm felsefesine burada bir kredi vermemiz gerekiyor ama belki de mücadele tek anlam diyerek yanılmış olabilirler mi? Umarım Sapiens ilerde Deus’a ayaklanabilecek kapasitede olur. Bunu başarırsa proleter-burjuva savaşını değil insan-robot savaşını göreceğiz. Karl Marx’ın insanlık sınıfların savaşı ve mücadele tarihidir tezi belki kendisine koruyabilir eğer ortada insan kalırsa. Muhtemelen Homo Deus, Nietzsche’nin hayalindeki üst insanı değildi ama teknoloji felsefecileri “yeni üst insanın” nasıl olması gerektiğini halen anlam derdimiz varken tartışabilir.