Sınır şehirleri
“Sınırlar tarihin yara izleridir.”
“İkiye ayrılmış ya da sınıra komşu bir yeri ziyaret etmek, tek adımda bir ülkeden diğer bir ülkeye geçmek benzersiz bir deneyim olacaktır; tıpkı ağ olmayan bir sahada tenis oynamak gibi” diyor turizm yayınları. Uçtaki yaşam her zaman bu anlatıldığı gibi kolay, imrenilecek şekilde mi olmuştur acaba? Sınır şehirleri siyasi ve kültürel coğrafyanın olabildiğince gerildiği yerler. Sınır şehirlerinde yaşayanlar nehrin diğer yakasındaki ya da tel örgünün hemen berisindeki komşusuna her coğrafyada benzer şekilde mi bakar?
Küreselleşmenin sınırları silik hale getirdiği söylense de devletler için sınır, egemenlik hakkının “kırmızı” çizgisidir. Bir sınırı geçmek için belli bir ülkenin kanıtlanabilir biçimde vatandaşı olmak gerekir. Sınırı geçip bir başka ülkeye yerleşmek, orada çalışmak bir dizi kuralın yerine getirilmesine bağlıdır. Kuralları zorlayan sığınmacılar, göçmenler her zaman bir ülke için üstesinden gelinmesi gereken sorun olmuştur. Sınırların en esnek hali Avrupa Birliği üye ülkeler arasındaki sınırlardır. Avrupa sınırlarının şimdiki özenilecek haline gelmesi oldukça sorunlu ve uzun bir zaman gerektirmiştir. Avrupa tarihi durmadan değişen sınırlar ile doludur. Monarşilerden tutun da modern hukuk devletlerine kadar topraklar ya güçle fethedilmiş ya da devrimlerle bölünmüş, kopmuştur. Sınırlar silinmiş, değiştirilmiş, yıkılmış, yeniden belirlenmiştir. Kültürler, uygarlıklar ve insanlar binlerce yıldır oralarda varlıklarını sürdürürken çoğu Avrupa ülkesi sınırı ya birkaç yüzyıllık ya da birkaç on yıllıktır. Bu tarihi süreç sıklıkla insanları bölmüş, tel örgüler aileleri ve kültürleri kalben ayırmıştır. Şimdi ise Almanya ile Hollanda arasında sınır komşusu olan Herzogenrath ve Kerkrade kasabalarında caddenin bir yanından diğer yanına geçince ülke değiştirmiş oluyorsunuz. Her iki kasaba aynı yerel hizmetleri paylaşıyor, ortaklaşa festivaller düzenliyor.
Eduardo Medeiros “Sınır Şehirleri ve Bölgesel Gelişme - Border Cities and Territorial Development” kitabında sınır şehirlerinin bölgesel kalkınmada nasıl bir rol üstleneceğini anlatmış. Tarihsel bölünmeler ve ekonomik örtüşmeler, sınır şehirlerinde yaşayanların normal hayatlarını zorlaştırırken, ağır bir yük ve sorumluluk yüklerken bazen de cazibe merkezi haline gelmeleri için yeni fırsatların oluşmasını sağlamaktadır, der. Bir nehrin sınır olduğu yerler gibi. Ya da kültürel mirası paylaşırken olduğu gibi.
Askerden yeni dönmüş, bir bisiklet firmasında satış elemanı olarak çalışmaya başlamıştım. Patron benimle birlikte bir arkadaşımı Doğu Anadolu’da yeni bayilikler kurmak üzere seyahate çıkarmıştı. Akşam saatlerinde Doğu Beyazıt’a varmıştık. Sabahına bir kahvehanede simit-peynir kahvaltı ederken kahvehane sahibine sorduk: “Sizin burada bisiklet satıcısı var mı?” Kahvehane sahibi: “Şimdi sipariş verirseniz akşama kadar getirirler (!)”. O tarihlerde hem Doğu Beyazıt hem Kilis, sınır şehirleri olarak kaçak mallar cennetiydi. Şehir ekonomisinin temelini her cins kaçak mal ticareti oluşturmaktaydı. Bu iki şehir bugünlerde göç sorunu ile baş etmeye çalışıyor.
Tarihsel gelişmeler sınır şehirlerine ayrı-ayrı misyonlar yüklemektedir. Şehir yönetiminin bu dinamizm içerisinde şehrin refah ve itibarını kollaması, fırsatları değerlendirmesi beklenecektir.
Haftanın Şehri: CEUTA, İSPANYA
85 bin nüfuslu CEUTA şehri İspanya’ya bağlı olup Cebelitarık Boğazı’nın Afrika ucunda yer almaktadır. İronik bir şekilde, İspanya Cebelitarık’ın Avrupa ucunu İngiltere’ye teslim ederken Afrika ucunu kendi sahiplenmiş. Şehir 1995 yılında kendi kendini yönetme hakkı kazanmış olup şehirli bir meclis tarafından yönetilmektedir. Şehir AB üyesi olarak kabul görmektedir. Arada Akdeniz olmasına rağmen İspanya bu sınır şehri nedeniyle Fas ile komşudur ve şehir Avrupa Birliği’nin Afrika topraklarındaki uzantısıdır.
Şehir son 20 yıldır Afrikalı göçmenlerin yoğun şekilde buraya ulaşma çabalarına sahne olmaktadır. Geçen aylarda tek bir günde çoğu Faslı 8 bin göçmen sınırı aşmayı başarmıştır. Sınır bu geçişleri önlemek için çift sıra 6 metre yüksekliğinde tel örgüler ile çevrilmiştir. Buraya “Utanç Duvarı” adı verilmektedir. Yoksul güneyden varlıklı kuzeye her şeye rağmen göç etmek isteyenler oldukça CEUTA hep hareketli günler yaşayacak demektir.