Şimdi artık Kaliforniya’da sigorta primleri düşer mi?

Güven SAK
Güven SAK DÜNYA İŞLERİ

Amerika artık İran, Yemen ve Libya ile aynı grupta. Amerikan Başkanı Trump göreve başlamadan önce Paris İklim Anlaşması’nı onaylamamış üç ülke vardı. Şimdi sayıları Amerika ile birlikte dörde yükseldi. Trump, işe başlar başlamaz Amerika’yı, İran-Yemen-Libya grubuna sokmuş oldu. Hayırlı olsun.

Amerikan Başkanı Trump, geçen hafta ülkesini Paris İklim Anlaşması’ndan çekti

Şimdi merak edilmesi gereken soru sanırım ortada: Bu durumda, mesela, Santa Monica, Kaliforniya’da yangın sigortası primleri artık düşer mi? Hayır.

Hatırlayalım. Paris İklim Anlaşması 2015 yılında yaklaşık 200 ülkenin katılımıyla imzalanmıştı. Türkiye, anlaşmayı ilk imzalayan ülkelerden biriydi. Sonra 2016’da Trump geldi ve Amerika’yı Paris Anlaşması’nın dışında tutacağını açıkladı. Türkiye ilk imzacılarından olduğu Paris Anlaşması’nı herhalde bunun da etkisiyle, ancak 2021’de onayladı. Arada Trump gitti, Biden geldi ve Paris’i onayladı. Böyle bakarsanız Trump’ın tavrında belirgin bir gariplik bulunmuyor doğrusu. Eskiden de böyleydi. Şimdi de aynı. 

Peki, siz gözlerinizi kapadığınızda hakikat değişiyor mu? Hayır. Bunu en iyi nereden biliyoruz? Mesela Kaliforniya’daki yangın sigortası primlerinden. İklim değişikliği ile gündeme gelen ani hava hareketlerinin nelere yol açabileceğini en son Kaliforniya’daki yangınlardan gördük sanırım. Yangınların olduğu bölgeye yakın Santa Monica’da mesela yangın sigortası primleri yıldan yıla yüzde 128 oranında yükselmiş.

Son yangınlarda hasarın yaklaşık 50 milyar dolar tutarında olduğu söyleniyor. Bunun yüzde 56’sını sigorta şirketleri ödeyecekmiş. 28 milyar dolarlık ödemenin sigorta endüstrisi açısından manası tartışılıyor doğal olarak. 

Hepimizin sigorta primleri artıyor

İklim değişikliği ile yangınların frekansı arttıkça, sigorta şirketleri bir taraftan primleri yükseltirken diğer taraftan da artık yangın sigortası yapmaktan kaçınıyorlar. İklim değişikliği ile gelen ani hava hareketlerinin neden olduğu hasar artık sigorta endüstrisini olumsuz etkiliyor. Sonuç? Yüksek sigorta primleri.

Nedir? Dünyanın yangın sıklığı artan bir bölgesinde yaşamanız da gerekmiyor aslında, iklim değişikliğinin sigorta endüstrisini olumsuz etkileyen sonuçları nedeniyle artan sigorta primlerine maruz kalmanız için. Sektörün maliyetleri iklim değişikliği ile birlikte artarken hep birlikte daha yüksek sigorta primleri ödemek zorunda kalıyoruz, bir nevi.

Şimdi Amerika’daki yangınlara ya da Akdeniz’dekilere bakıp bunların sizin için bir maliyete yol açmadığını sakın düşünmeyin. Yalnızca Akdeniz kıyısındaki turizm tesisleri etkilenmiyor yangınlardan. Hepimizin, her yerde sigorta prim maliyetleri artıyor. Peki, Amerika’nın Paris İklim Anlaşması’ndan çekilmesi, sigorta maliyetlerimizi düşürür mü? Hayır. 

Daha spesifik olarak sorayım, Trump’ın Paris İklim Anlaşması’ndan çekilme kararı, yangınlarla sarsılan Kaliforniya’nın Pacific Palisades bölgesinde ve Santa Monica’da sigorta primlerini aşağıya çeker mi? Hayır. Sigorta şirketleri riski, artan yangın sıklığını görüyor ve nedenini biliyor.

İklim değişikliği gündemi dünyamızı sarstıkça, ani hava hareketleri, aşırı sıcaklık, yaygınlaşan su kıtlığı etrafı sardıkça, sigorta prim maliyetleri yükselmeye devam etmez mi? Eder.

Amerika’nın Paris İklim Anlaşması’ndan çekilmesi bir vakıa olarak iklim değişikliğini ortadan kaldırır mı? Hayır. 

Paris Anlaşması ne kadar faydalı?

Trump’ın kararı ile birlikte aslında hep birlikte odaklanmamız gereken konu, Paris İklim Anlaşması’nın iklim değişikliğindeki kötü gidişi engellemekte ne kadar başarılı olduğu hususu herhalde. Hatırlatayım, Paris İklim Anlaşması ile birlikte her ülkenin gönüllü olarak karbon salımlarını azaltması odaklı yeni bir sisteme geçilmişti. Zorlayıcı hedefler yerini her ülkenin kendi kararıyla gönüllü olarak açıkladığı hedeflere bırakmıştı. 

Peki, bu ne kadar işe yarıyor? Bilenler şöyle anlatıyor: Sanayi devrimi öncesine göre küresel sıcaklık yükselişini 2 santigrat derece ile sınırlandırmak için bile karbon salımlarını 6000 milyar ton azaltmak gerekiyor bugün. Herkes Paris Anlaşması çerçevesinde bugüne kadar söz verdiği adımları atsa 2030’a kadar karbon salımlarını yalnızca 56 milyar ton azaltabiliyoruz. 56 nerede, 6000 nerede? Hedefin yalnızca yüzde 11’i sonuçta. İşte size performans kriteri. Başarılı mı Paris Anlaşması? Hayır.

Daha bakın bunun herkes için sermaye yoğun bir dönüşüm süreci olduğu gerçeğine gelmedik. Bütün ülkeler aynı hızda intibak edemeyecekleri için, gelişmekte olan ülkelerin finansal destek ihtiyaçlarına ve bugüne kadar bu amaçla verilen sözlerin tutulmamış olduğuna da gelemedik. İklim adaleti çağrısı bile yapmadık. Sözü veriyorsunuz. Tüm sözler tutulsa bile hedefe ulaşmak için daha yüzde 89’luk bir yol var kocaman.

Paris Anlaşması ile rehavete kapılmanın hiç manası yok, sizin anlayacağınız. İşimiz zor.

Yoksa artık EV işini bırakıyor muyuz?

Bu noktada sanırım Trump’ın yaptığını bir çerçeveye yerleştirmek için asıl sorulması gereken soru ortada: Amerika’nın Paris İklim Anlaşması’ndan çekilmesi, Amerika’nın yoğunlaşan yeni teknolojik rekabetten de çekildiği anlamına mı geliyor? Hayır. İklim değişikliği bahanesiyle gündeme gelen yeni teknolojiler yarışından Amerika’nın çekilmesi mümkün mü? Hayır. O vakit bir problem yok, neden Paris Anlaşması’ndan çekilmeyelim? Bakın ona da geleyim.

Davos’taki Dünya Ekonomik Forumu toplantısında konuşan Avrupa Birliği Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, Avrupa’nın rekabet gücü problemini doğrudan bürokrasiye ve kırtasiyeciliğe bağlayarak Jacques Delors’dan beri meseleye en doğru teşhisi koydu kanımca. Hadiseyi rekabetçilik diye ne idüğü belirsiz, tanımlanmamış bir meseleye bağlamadı.

Küçük, büyük Avrupa şirketlerinin Avrupa’dan Amerika’ya doğru gitmelerini engellemek için 28 parçaya bölünmüş Avrupa tek pazarını bütünleştirmek gerektiğini vurguladı. Her ülkenin kendi düzenlemeleri üzerine bir de Avrupa Birliği’nin kuralları keşmekeşine artık bir son vereceklerini, ortada tek bir Avrupa düzenlemesi olacağını söylerken o da yeni teknolojilere dayalı küresel rekabetten bahsediyordu. Bu da iyi. 

Çin zaten iklim değişikliği ile gelen yeni teknolojilere dayalı rekabetin en çok farkında olan ülke konumunda. Yalnızca Tik Tok aplikasyonu ile ne kadar kişisel veri derlediklerini en iyi onlar biliyor doğrusu. Afrika ve Asya operasyonlarını dikkate bile almıyorum. 

Ama ortada bir hakikat var doğrusu. Dünya artık ulus ötesi tehditler çağında. Karşı karşıya olduğumuz tehditlerin tek başına bir ülkenin içinde tedbir alarak engellenebilmesi/çözümlenebilmesi mümkün değil. İklim değişikliği böyle bir tehdit. Pandemi de böyle bir tehditti. 

Bunlarla baş etmek için ülkeler arası iş birliği ve çok taraflı müdahale önem taşıyor. Ülkelerin tek taraflı ya da ikili müzakerelerle aldıkları kararlara değil, çok taraflı bir karar alma mekanizmasına en çok ihtiyaç duyduğumuz dönemdeyiz. 

Sonuç aslında ortada, dünyaya çok daha efektif çok taraflı bir iklim değişikliği kontrol mekanizması gerekiyor. Yalnızca Paris Anlaşması amaca ne kadar uygun tartışması açmak için bile Trump’ın bu kararı aslında son derece faydalı duruyor doğrusu. Unuttuklarımızı, göz ardı ettiklerimizi bize hatırlatıyor. Bu çerçevede, geri dönüp neyi korumaya çalıştığımızı bir gözden geçirmek ve daha ileriye nasıl gidebiliriz diye düşünmek için faydalı. 

Trump’ın Paris’le ilgili tek taraflı kararı elbette akıllıca değil ama onun tek tek ülkelerle ayrı ayrı oturup pazarlık etme anlayışı böyle. Malum artık 80’ine dayandı. İhtiyar köpeğin yeni numara (Old dog, new tricks) öğrenmesi zor iş. En son herhalde orta okulda kitap okumuştur. Zor iş, ihtiyar siyasetçiye laf anlatmak. Ama doğrusu ya, vakıa ortada. 

Vakıa ile kavga olmaz.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Trump yılı başladı 06 Ocak 2025