Şi Cinping’in ziyareti herşeyin iyi gittiği anlamına gelmiyor
Üçüncü defa ülkesinin cumhurbaşkanı seçildikten sonra Şi Cinping’in ilk önemli uluslararası ziyaretini Rusya’ya yapması şaşırtıcı değil. Uzun süreler rakip olmalarına karşın, Rusya ve Çin son yıllarda yakınlaşıyorlar. Son gelişmeler çerçevesinde ABD’nin bu iki ülkeyi Batı karşıtı bir cephenin ortakları olarak tanımlaması, onları birbirlerine belki de istemedikleri kadar yakınlaştırmış bulunuyor.
Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etme girişiminden sonra devreye soktuğu ve AB ülkelerinin de katıldığı ticaret ambargosu Çin için tam bir fırsat penceresi açtı. Fazlasıyla ihtiyaç duyduğu petrolü, malını Batı’ya satamayan Rusya’dan ucuza alabildi. Çin’e daha fazla doğal gaz satmak için projeler de devrede. Üstelik daha önceki dönemlerde Batı ürünleriyle dolu olan Rusya piyasaları şimdi Çin’in nüfuzuna açılmış bulunuyor. Ukrayna’nın işgali söz konusu olmasaydı, iki ülke arasındaki iktisadi ilişkilerin bu kadar gelişemeyeceği konusunda tereddüt bulunmuyor.
Bay Şi’nin Moskova ziyareti, Rusya’nın Ukrayna’dan toprak koparma niyetiyle başlattığı ve zora giren müdahalesi için ihtiyaç duyduğu silahları Çin’den tedarik edebileceğine ilişkin sorulara yol açtı. Bay Şi, bu olasılıkları reddetmiş bulunuyor. Belki de Çin halihazırda Rusya’ya bir miktar silah ve cephane göndermektedir ve bunu devam ettirecektir. Bununla beraber, Çin’in Rusya’nın girişimini kayıtsız şartsız destekliyormuş görünümü vermek istemediği de aşikardır. Ne de olsa dünya çapında bir barış mimarı rolünü oynamaya çalışmaktadır. Kısa süre önce, adeta bir ihtilale imza atmış, İran ve Suudi Arabistan’ı diplomatik ilişkiler kurarak sorunlarını müzakereler yoluyla halletme konusunda ikna etmiştir. Buna ilaveten, her ne kadar attığı adım şimdilik sadece bir iyi niyet gösterisi olarak görülse bile, Ukrayna’da da taraflara bir barış projesi sunarak, dolaylı yoldan Rusya’ya, Çin’in müzakereler yoluyla ulaşılacak bir çözümü desteklediğini hatırlatmıştır. İlginç olarak, ABD Çin projesini olumsuz karşılarken, Ukrayna olumsuz tepki vermekten uzak durmuştur. Tarafların kısa vadede müzakerelere yanaşmak istemedikleri belli olsa da, böyle bir aşamaya varıldığında, Rusya nezdinde nüfuz sahibi Çin’in bir çözüme ulaşılmasında önemli rolü olabilir.
Acaba Çin ve Rusya şekillenmekte olan Batı karşıtı blokun liderliğini mi yapacaklar? Günümüzdeki gidişe bakarak soruya hemen evet diye cevap vermek cazip gözükse de, fikri biraz daha ayrıntılı değerlendirmek gerekiyor. Şu sıralarda iki ülke birbirine eşit konumdaymışlar gibi davranıyorlar. Bu yaklaşım sürdürülebilir mi? Rusya gerilemekte olan, nükleer silahlara sahip olduğu gerekçesiyle de yeniden süper güç statüsüne kavuşmaya çalışan bir ülkedir. Ekonomisi İtalya ile mukayese edilebilecek büyüklüktedir fakat gelirinin büyük bir bölümünü hammadde ihracatından elde etmektedir. Amaçlarını gerçekleştirmek için askeri imkanları kullanmaya çalışmaktadır ama konvansiyonel imkanlarının herkesin korktuğu kadar güçlü olmadığı da anlaşılmıştır. Buna karşılık Çin ABD’den sonra ikinci sıraya oturan ve gelişmeye devam eden bir ekonomiye sahiptir. Görünebilir gelecekte en büyük ekonomiye sahip olması öngörülmektedir. Asya ve Afrika’da birçok ülke ile ekonomik ilişkiler geliştirmiştir. Buralarda Çin devlet kredileri ile çalışan Çinli taahhüt firmaları altyapı yatırımlarının itici gücünü oluşturuyorlar. Çok sayıda sorunla karşılaşılsa da, Çin’in dünyanın başlıca ekonomileri ile kapsamlı ticari ilişkileri mevcut. Aynı zamanda daha ileri silah sistemleri de geliştirmeye de gayret etmektedir. Bu gözlemlerin ışığında iki ülke arasındaki ilişkinin eşitler arasında olmadığı, uzun vadede Rusya’nın Çin’in önderliğini kabul etmemesi halinde, halihazırdaki yakın ilişkilerin geçici nitelikte olduğuna hükmetmek gerekecektir.
Başka güçlükler de var. Çin eskiden Sovyetlerin bir parçası olan Orta Asya ve Kafkas devletleriyle iyi ilişkiler kurmaya gayret ediyor. Bu ülkeler Rusya’ya olan bağımlılıklarını azaltmaya, yeni iktisadi ilişkiler geliştirerek Rusya’nın taleplerine direnme gücü elde etmeye çalışıyorlar. Bu koşullarda Çin bir yandan bu ülkelerle ekonomik ve siyasi ilişkilerini geliştirmeyi, diğer yandan Rusya ile iyi ilişkilerini korumayı öngören ince bir oyun oynamak mecburiyetindedir. Bir örnek vermek gerekirse, bu ülkelerin hepsi Kuşak-Yol Projesine ilgi duymakta, projenin bir ayağının kendi ülkelerinden geçmesini, böylece uluslararası piyasalarla bütünleşerek refahlarının artmasını ümit etmektedirler. Bu bağların Rusya ile olanları zayıflatması muhtemel olduğundan, Rusya, projeyi desteklediği beyanlarının aksine, böyle bir değişikliği ne derecede memnuniyetle karşılayacaktır?
Rusya-Çin ilişkilerini karmaşık kılan gelişmeler bu kadarla da kalmıyor. Örneğin Rusya’nın zayıflaması federasyon içinde ayrılıkçı akımları güçlendirebilir, Çin’i Rusya’nın onaylamakta zorlanacağı tercihler yapmaya zorlayabilir. Özetlemek gerekirse, Şi Cinping’in Moskova ziyareti uzun dönemde her şeyin iyi olacağı anlamına gelmiyor. Sıcak dostluk ve ayrılmazlık mesajları verirken bile, tarafların bu gerçeğin farkında olduğunu tahmin ederim.